Geçen gün sosyal medyada gezinirken, beni derinden etkileyen bir sözle karşılaştım: “Acının tam içinden geçerek, gerçek deneyimi kazanmak.” Bu söz, beni düşündürdü; aslında hayat da öyle değil mi? "Düşe kalka büyümek" diye bir tabir vardır, hiç şüphesiz hepimiz duymuşuzdur. Bence ilişkiler de tıpkı bu şekilde; insan, her deneyimden bir şeyler öğreniyor.
Ben, yaşadığım her olayı bir deneyim olarak kabul etmeye çalışıyorum. Başlarda belki üzülüyorum, belki ağlıyorum; fakat bunlar aslında doğal tepkiler. Sonuçta insanız ve duygularımızı yaşamak en doğal hakkımız. Önemli olan, bu duygusal fırtına geçtikten sonra toparlanmayı başarabilmek. Acıyı içine hapsolmuş şekilde yaşamamak; yaşadığın olayların sana ne anlattığını, senin için ne ifade ettiğini anlayabilmek... Bunu başardığınızda, hatalarınızı, doğrularınızı, eksilerinizi ve artılarınızı fark edebiliyorsunuz.
Hayatta her şeyin geçici olduğunu bilerek yaşamaya çalışıyorum. İlişkiler de dahil buna. Kimseyi hayatımıza tamamen bağlayamayız. Belki de insanlar, hayatımıza bir amaç veya bir öğreti için giriyorlar. Onları, hayatımızdaki geçici rollerini anlamaya çalışarak görmek, yaşamı daha katlanılabilir kılabilir. Belki de bu ilişkiler bize, başkalarına güvenebilme yetisini ya da tam tersine, kimseye sorgusuz sualsiz güvenmeme gerekliliğini öğretiyor. Ve sonra, görevlerini tamamladıktan sonra, bu insanlar hayatımızdan çıkıyor.
Burada önemli bir soru var: Bu ilişki bana ne öğretti? Belki de cevabı bulabilmek için önce bu soruyu kendimize sormalıyız.