Verdiğimiz kadar almalı, aldığımız kadar vermeliyiz!
Pınar Yıldırım
28.12.2024 Saturday 14:59

Modern toplumda bireysellik, özgürlük ve başarıyla özdeşleştirilir. Kendi ayakları üzerinde durmak, hayatını tek başına şekillendirmek övülen bir değer haline gelir. Ancak bu bireysellik anlayışı, zamanla insanları yalnızlığa itebilir. Başarıya odaklanırken, insanların doğasında bulunan aidiyet ihtiyacı göz ardı edilir ve bu eksiklik narsisistik davranışlarla telafi edilmeye çalışılır.

Kendi kendine yeterlilik anlayışı, yalnızlıkla birlikte gelir. İnsan sosyal bir varlık olduğu için, başkalarıyla anlamlı ilişkiler kurmadan gerçek tatmin sağlanamaz. Yalnız kalan bireyler, bu boşluğu sosyal medyada ilgi ve onay arayarak doldurmaya çalışır, ancak bu da narsisizme yol açar. Ayrıca toplumun sürekli olarak bireyleri daha başarılı ve üstün olmaya teşvik etmesi, gerçek bağları zayıflatır. İnsanlar birbirlerinden uzaklaştıkça, yalnızlık ve narsisizm artar.

Bugün, bireyler kendilerini genellikle tüketim üzerinden ifade eder. Kıyafetler, teknoloji ve tatil deneyimleri gibi dışsal unsurlar, içsel dünyadan çok bir imaj yaratma amacına hizmet eder. Bu da yalnızlık hissini pekiştirir ve derin bağlar kurmayı zorlaştırır. Toplumsal narsisizm yalnızlığı sadece bireysel olarak değil, topluluklar içinde de artırır. Şehirleşme ve dijitalleşme, güveni zayıflatır ve insanlar kalabalıklar içinde daha yalnız hisseder.

Peki, bu döngüyü nasıl kırabiliriz? Kendimizi daha dengeli bir şekilde var edebilmek için toplumsal etkinliklere katılmak, derin ve anlamlı ilişkiler kurmaya odaklanmak, ve bireyselliği başkalarına duyarlı bir şekilde yeniden tanımlamak önemlidir. Kendi yolumuzu bulurken, başkalarıyla da güçlü ve sağlıklı bağlar kurarak, hem kendimize hem de çevremize daha tatmin edici bir yaşam sunabiliriz.

Sonuç olarak, bireysellik ile yalnızlık arasındaki ince dengeyi kurmak, modern dünyada daha sağlıklı ilişkiler geliştirebilmek ve narsisizmin getirdiği çıkmazdan kaçınmak için bir yol haritasıdır. Bu dengeyi bulduğumuzda, yalnızca kendi iç yolculuğumuzu değil, toplumla kurduğumuz bağları da daha anlamlı ve derinleştirmiş oluruz.

Bu yazıyı, bireyselliğin ve yalnızlığın nasıl birbirini tetikleyebileceğini düşünürken kaleme aldım. Kendi iç yolculuğumda daha derin bağlantılar kurmaya, narsisizme kapılmadan özgürleşmeye çalışıyorum.

21.12.2024 17:02

   Geçen gün sosyal medyada gezinirken, beni derinden etkileyen bir sözle karşılaştım: “Acının tam içinden geçerek, gerçek deneyimi kazanmak.” Bu söz, beni düşündürdü; aslında hayat da öyle değil mi? "Düşe kalka büyümek" diye bir tabir vardır, hiç şüphesiz hepimiz duymuşuzdur. Bence ilişkiler de tıpkı bu şekilde; insan, her deneyimden bir şeyler öğreniyor.

          Ben, yaşadığım her olayı bir deneyim olarak kabul etmeye çalışıyorum. Başlarda belki üzülüyorum, belki ağlıyorum; fakat bunlar aslında doğal tepkiler. Sonuçta insanız ve duygularımızı yaşamak en doğal hakkımız. Önemli olan, bu duygusal fırtına geçtikten sonra toparlanmayı başarabilmek. Acıyı içine hapsolmuş şekilde yaşamamak; yaşadığın olayların sana ne anlattığını, senin için ne ifade ettiğini anlayabilmek... Bunu başardığınızda, hatalarınızı, doğrularınızı, eksilerinizi ve artılarınızı fark edebiliyorsunuz.

          Hayatta her şeyin geçici olduğunu bilerek yaşamaya çalışıyorum. İlişkiler de dahil buna. Kimseyi hayatımıza tamamen bağlayamayız. Belki de insanlar, hayatımıza bir amaç veya bir öğreti için giriyorlar. Onları, hayatımızdaki geçici rollerini anlamaya çalışarak görmek, yaşamı daha katlanılabilir kılabilir. Belki de bu ilişkiler bize, başkalarına güvenebilme yetisini ya da tam tersine, kimseye sorgusuz sualsiz güvenmeme gerekliliğini öğretiyor. Ve sonra, görevlerini tamamladıktan sonra, bu insanlar hayatımızdan çıkıyor.

          Burada önemli bir soru var: Bu ilişki bana ne öğretti? Belki de cevabı bulabilmek için önce bu soruyu kendimize sormalıyız.

15.12.2024 13:47

Kimi zaman farklı şehir veya ülkelerde tanışıp, bu tanışma sürecini ilişki boyutuna taşıyabiliyoruz, bazense şartlar farklı ülke veya şehirlere taşınmayı gerektiriyor, böyle durumlarda çiftlerde genellikle kaygılar başlıyor. *Ya beni terk ederse, ya beni biriyle aldatırsa, ya uzak olduğumuz için beni unutursa* diye sıklıkla kendimize sorarak kaygı düzeyimizi daha da arttırıyoruz. 

   Peki bu kaygı düzeyini minimuma indirerek uzak mesafe ilişkimizi sürdürebilir miyiz? Cevabı "Evet" ama hayat şartları bazen ummadığımız şekilde ilerleyip kötü sürprizler de yapabiliyor. Biz burada iyi olmak için ve ilişkiyi sürdürmek için ne yapabiliriz buna bakalım.

   Uzak ilişkilerde eksikliği en çok hissedilen şey yakınlık hissinin olmamasıdır, bu nedenle o zorlukları aşmak için bir takım maddelere uymamız gerekir, gelin bu maddelere birlikte göz gezdirelim. 

● Uzak mesafe ilişkilerinde *iletişim halinde olmak* büyük önem taşır, bu nedenle iş, okul veya her ne sebeple farklı yerlerde iseniz, onların dışında sadece size ait bir zamanınız olmalı ve o an sadece kendiniz hakkında ve gün içinde yaşadıklarınız ile ilgili konuşmanız gerekir. Tüm bunlarla ilgili konuşurken, *sen dili kullanmamaya ve yargılayıcı olmamaya* dikkat edin. Günün nasıl geçti, bugün seni çok mutlu eden veya yoran bir durum oldu mu vb. şekilde basitçe örneklendirebilirim.

● Aynı anda ortak karar verdiğiniz bir filmi başlatıp, film bittikten sonra bu film hakkında konuşabilirsiniz.

● Ayda bir defa da olsa mutlaka bir araya gelmeye özen gösterin. 

   Uzak mesafe ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken en önemli şeylerden biri ise tartışmamaya özen göstermek olmalı; çünkü yüzyüze yapılan bir tartışma ile uzaktan yapılan tartışmanın barışma evresi aynı olmayacaktır. Yüzyüzeyken kısa sürede çözebileceğiniz bir problem, uzak mesafede dallanıp budaklanarak olumsuz sonuçlara neden olabilir.

   Yazımı *"Yıkıcı değil, yapıcı olun."* mottosuyla sonlandırmak istiyorum, böylece ilişkinizi sürdürmek biraz daha kolaylaşmış olur.

08.12.2024 16:29

Çağımız ilişkilerine bakınca çoğu kişi beklenti içinde ama vermek yerine hep almaya dair bir yarış söz konusu, hal böyle olunca veren taraf yorgun, alan taraf doyumsuz oluyor. Böyle sürüp gitmek yerine de ilişkide çatırdamalar oluşuyor. 

Sahi, büyüklerimiz ne diyordu? "Emek olmadan, yemek olmaz." peki emek vermeden, çaba harcamadan bu alma telaşı, bu dengeyi bozma telaşı neden? Her konuda olduğu gibi ilişkilerde de dengenin önemli olduğunu daima vurgularım. Aldığımız kadar vermeli, verdiğimiz kadar da beklenti içerisinde olmalıyız. Sürekli alan ya da sürekli veren taraf olduğumuz zaman orada sağlıklı ilişki beklememiz pek doğru olmayacaktır. 

İlişkiyi beslemek, emek vermek, saygı göstermek, karşılıklı anlayış, empati varsa ilişkide var olan bağlar güçlenir ve ortaya kaliteli ilişki çıkmaya başlar ama tüm bunları yapmadan benim harika bir ilişkim olsun, neden diğerlerinin ilişkisi devam ediyor da benim sürekli bitiyor diye yakınmaya devam ederiz. 

Unutmayın! Verdiğimiz kadar almalı, aldığımız kadar vermeliyiz. Size bir adım gelene, 10 adımla gitmek; ilişkinin dengesini bozacağı gibi, uzun soluklu bir ilişki olmayacağının da sinyallerini vermiş olur.

01.12.2024 00:04