Meyveleri hangi saatte tüketmemiz gerektiği merak edilen bir
konudur. Meyvenin tüketim saati tüketildiği döneme göre farklı etkiler
oluşturabilmektedir.
Kan değerlerinde trigliserid yükselmesinin en önemli sebebi
yüksek miktarda meyve tüketimidir. Meyveleri mümkün olduğu kadar öğünlerle
beraber değil farklı zamanlarda tüketmek gerekir. Aç olduğumuz dönem meyve
tüketimi yaparken kan şekeri dalgalanmalarımızı önleyebilmek adına daha düşük
glisemik indeksli meyveleri tercih edip yanında çiğ fındık, çiğ badem ve ceviz
tüketimi yapılabilir.
Meyveler sabah tüketildiklerinde bağırsak sistemini
çalıştırma ve sindirim yolunu temizleme görevini üstlenirler. Sabah ilk olarak
incir, kiraz, dut, üzüm, elma gibi meyveler tüketmek bağırsaklarda detoks
sağlar.
Kültürümüzde meyve tüketimi en çok akşam işten ve okuldan
eve dönülüp akşam yemeği de yenildikten sonra yapılır. Hatta çeşit çeşit
meyvelerden oluşan çok porsiyonlu bir tabak hazırlanır. Çocuklar zorla vitamin
olsun denilerek ağızlarına tepilerek beslenir. Oysa hareketin azaldığı bu
dönemde meyve yeme alışkanlığı karaciğer yağlanmasının en önemli sebeplerinden
birisidir. Öğünlerin ardından yenilen meyvedeki şeker yemekle beraber fermente
olarak alkole dönüşür ve hücrelerde yağ depolanması olarak sonuçlanır. Akşam 7’
den sonra sindirim enzimleri azalır, vücut metabolizması yavaşlar ve beden uyku
moduna geçişe hazırlanır. Bu dönemde uygun ölçüde onarıcı besinlerin
tüketilmesi yaşlanmayı önler.
Glisemik indeksi düşük ve yüksek antioksidan içeren mavi mor
renkli meyveleri sebze suları ile birleştirerek smoothie şeklinde akşam yemeği
öğünü yerine almak yaşlanmayı geciktirmeye destek olur.
Meyve tüketimi mutlaka mevsimine uygun olarak yapılmalıdır.
Sabah aç karnına veya iki öğün beslenenler öğle saatinde ya da üç öğün
beslenenler öğle yemeğinden 3-4 saat geçtikten sonra yapabilirler.
Meyve tüketiminin açlık üzerine etkisi kişisel farklılık
gösterebilmektedir. Bazı kişiler ara öğünde meyve yedikten sonra ana öğünde
daha az yediğini ifade ederken bazıları meyvenin ardından daha çok acıktığını
ve ana öğünde daha çok yemek yemek istediğini ifade etmektedirler. Bu durum
farklı sağlık problemleri ile de ilişkili değişebilir. Kişinin bu süreçte
kendini tanıması ve bedenin isteğine uygun hareket etmesi faydalı olacaktır.
ARALIKLI AÇLIK YAPACAĞIM DERKEN SİZİN
DE KAFANIZ MI KARIŞTI?
Aralıklı açlık
(intermittent fasting) uygulaması ile ilgili sağlık ekollerinin farklı
görüşleri bulunmaktadır. Sağlıklı yaş alma ve dinç bir ömür geçirmek
isteyenlerin sıklıkla nasıl yapabileceğini araştırıp okuduğu bir konudur.
İKİ ÖĞÜN MÜ ÜÇ ÖĞÜN
MÜ?
Bazı yaklaşımlarda
günde iki öğün beslenme tavsiye edilerek geç kahvaltı erken akşam yemeği
önerilir. Bazı yaklaşımlarda ise sabah erken kahvaltı yapılarak öğlen yemeği de
yenilmeli ve akşam hafif beslenilerek kalori kısıtlaması bu şekilde
gerçekleştirilmelidir. Bazı bireyler iki
öğün beslenmede kendilerini daha rahat hissederken bazı bireyler ve sağlık
problemi olan bir grup için durum daha farklı olup iki öğüne ek 1-2 öğün
eklenerek desteklemek iyi olabilmektedir.
Kadim ve Geleneksel
Tıbba Göre;
Çok sık beslenmek kadim
tıbba göre yanlıştır. Bir önceki öğün sindirilmeden yeni bir öğün veya
atıştırmalık yapıldığı zaman bir önceki öğünün vücutta sindirilmeyerek toksin
ve atık gaz olarak kalacağını savunmaktadır. Birçok hastalığın bu atık
yönetiminin yapılamaması sonucunda gerçekleştiği de öne sürülmektedir.
Fonksiyonel Tıp
Yaklaşımına Göre;
Günde 2 öğün
beslenilmesi ve erken akşam yemeği yenilmesi daha iyidir. Bazı dönemlerde
aralıklı açlık çeşitleri olarak kahvaltıdan akşama 8 saat ara verilmesi ve
tekrar kahvaltıya kadar 16 saat açlık yapılması desteklenir. İhtiyaç olduğunda
günde tek öğün beslenme ile 24 saat açlık uygulamak kişinin sağlık
problemlerinin çözümüne destek olacaktır şeklinde yaklaşmaktadır.
Tıbbi Beslenmeye
Göre Akşam Öğünü Gerekli Mi?
Tıbbi beslenmeye göre
akşam öğünü ve içeriği çok önemlidir. Akşam hücrelerin onarım süreci olduğu
için akşam yenilecek gıdaların ölü gıda olmaması, canlı ve hücre onarımını
destekleyen zengin antioksidanlar içeren meyve ve sebzelerden oluşması
yönündedir. Genç kalmak isteyenler akşam
öğününde mevsimine uygun fonksiyonel gıdalar ile beslenmelidir.
Farklı ekollerin
yaklaşımının ortak bir sonucu en doğru aralıklı açlık uygulaması için kişinin
yapabilirlik durumu ve o anki sağlık problemlerine göre uzman sağlık
profesyoneli ile beraber karar vermesidir. Diğer bir ortak nokta yenilecek iki
öğün arasında 3-5 saat aralık bırakılıyor olmasıdır. Kişilerin yemek düzeni
noktasında kendini nasıl daha sağlıklı ve mutlu hissettiği de göz önünde
bulundurulmalıdır.
Yaşadığımız şehirlerdeki hava
kirliliği, tükettiğimiz hazır paketli ürünlerdeki koruyucu katkı maddeleri, çok
sık beslenme alışkanlığı gibi faktörler zamanla vücudumuzda atıkların
birikmesine yol açar. Dokularda biriken ağır metaller ile toksinler çeşitli
sağlık problemlerine neden olabilir. Bedeni korumak adına ormanlık alanlarda
temiz havada yürüyüşler yapmak, canlı su tüketmeye çalışmak ve sağlıklı
beslenme alışkanlıkları edinmek önemlidir. Bunları yaparken beslenmede kullandığımız
bazı gıdalar ve bitkisel destekler ile toksinlerin temizlenmesine ve hücrelerin
detoks yapmasına yardımcı olabiliyoruz. Detoksta faydalandığımız bazı
bileşenler; antioksidan baharatlar, bitki özleri, vitamin ve mineraller,
klorofil, moringa, spirulina gibi takviyeler vücudumuzdan toksin atmaya
yardımcı olmaktadır.
Bu yazımızda sizlere spirulinadan
bahsetmek istiyorum. Siprulina mineralli sularda tropikal iklimde yetişen, fotosentez
yapan, mavi yeşil alg olarak da bilinen siyanobakteriler cinsinden bir tür
tatlı su yosunudur. NASA uzun süreli uzay yolcuları için besleyici niteliği ile
spirulinayı aday göstermiştir. Besin içeriği bakımından protein yönünden zengin
B12, K, D, C ve E vitaminlerini içermektedir. Mineral olarak demir, kalsiyum,
potasyum, selenyum, bakır, fosfor, magnezyum, krom gibi mikro ve makro minerallerden
zengindir. Bunlara ek olarak sindirim enzimleri içerdiği için sindirimin
düzenlenmesine katkı sağlar.
Süper gıda olarak adlandırılan
sağlıklı beslenmeye ilgi duyan kişiler tarafından son zamanlarda çokça
tüketilmektedir. Toz ve tablet formları halinde kullanım alanları mevcuttur.
Spirulina yeşil ve mavi renklerde
olabilir. Hafif mavimsi renk veren fikosiyanin adında bir pigmenttir
antioksidan özellik göstermektedir. Mavi spirulina antioksidan yönünden
zenginken yeşil renkli spirulina besin öğesi yönünden daha zengindir.
Yapılan bazı çalışmaların
sonuçlarına göre kolesterolün dengelenmesine, kan basıncının düşmesine destek
sağlamıştır. Zengin mineral yapısı ile anemi ve demir eksikliğini düzenlemek
için de kullanılmaktadır. İçerdiği lifler sayesinde bağırsak sistemini
çalıştırıyor aç karına tüketildiğinde uzun süre tokluk hissi sağlayarak, iştahı
azaltıyor. Sürekli ve yoğun tüketimi mide bulantısı ve baş ağrısı gibi etkilere
sebep olabilir. Günlük 3-10 gram spirulina tüketimi aşılmamalıdır.
Kilo verme noktasında dengeli
beslenmenin, egzersizin, öğün saatlerinin ve öğün içeriğinin ne kadar önemli
olduğunu her zaman konuşuyoruz. Bununla beraber bazı durumlarda kilo verme
sürecinde sıkıntılar yaşanabilir. Buna sebep olan faktörler; hormonal
dengesizlikler, bazı vitamin-minerallerin eksiklikleri, stres faktörleri, yaşam
tarzı alışkanlıkları olarak sayılabilir.
Çin tıbbına göre kilo alımı
vücuttaki dengesizliklerden kaynaklanır. Eski öğretilere göre bu düzensizlik
karaciğer, dalak, böbrek, tiroid bezi ya da hormonal bir işlev bozukluğu ile
ilişkilidir. Bu nedenle kilo kaybı için akupunktur tedavileri genellikle
vücudun bu alanlarında kullanılır. Kilo vermek için en önemli akupunktur
noktaları kulakta bulunur. Kulakta insan vücudundaki tüm organları uyaran
noktalar vardır. Ayrıca kulak ve beyin arasındaki mesafe kısa olduğu için
kulaktaki akupunktur noktaları da oldukça etkilidir. Akupunkturun vücudun
enerji akışını etkileyerek aşağıdaki mekanizmalarla zayıflamaya etki ettiği
düşünülür.
-Metabolizmayı hızlandırmak
-İştahı azaltmak
-Beyindeki açlık merkezini
baskılamak
-Stresi azaltmak
Kulaktaki akupunktur noktaları
vücutta yağ birikimlerinin bulunduğu bölgelere göre uyarılır. İğneler bulgulara
bağlı 10 gün kadar kulakta kalır. Daha hızlı tokluk hissedilir, açlık hissinde
azalma olur. Aşırı yeme ortadan kalkar, toksinler vücuttan atılır, hastalar
kendilerini daha sakin dengeli ve aynı zamanda aktif hissederler. Akupunktur
beyinde serotonin ve endorfin adı verilen mutluluk hormonlarının seviyesini
arttırmaya yardımcı olur. Bu şekilde duygusal yeme ile ilgili problemleri
azaltmayı destekler. Akupunktur sindirimi düzenleyerek insülin ve diğer
hormonları dengeler, mide asitliğini düzenler. Doğru ve dengeli bir beslenme
programı ile beraber uygulanan akupunktur tedavisi ile daha kısa sürede sağlıklı
ve kalıcı bir kilo kaybı sağlanabilir.
Doğada 230 dan fazla bor minerali
bulunmaktadır. Günlük hayatta bor; cam seramik, deterjan, kimya sanayi, tarım,
sağlık ve daha birçok alanda kullanılmaktadır. Borun insan vücudu için çok
yararlı etkileri olduğu çalışmalarca tespit edilmiştir. Belirlenen verilere
göre günlük 1-13 mg bor ihtiyacımız vardır. Hastalık durumunda bu oran
artabilir.
Sağlıkta Bor;
Vücuttaki sağlık etkilerine
baktığımızda kalsiyum ve D vitamini oranının düzenlenmesinde rol oynayarak
kemik yapısını korur ve (osteoporozu) kemik erimesini önlemeye yardımcı olur.
Alkali bir bileşik olduğu için vücutta asitliği azaltarak hücrelerin kanserleşme
sürecine girmesini önler. Farklı kanser türlerinde bor kullanımının faydalı
etkileri gözlenmiştir. Birçok hastalıkta tedaviye yardımcı olarak
kullanılmaktadır. Borun en önemli etki mekanizması DNA onarımı sağlamasıdır.
DNA yapısı sağlam bir hücrede organlarımız da sağlıklı olur. Hormonlar
üzerindeki dengeleyici etkisi sayesinde adet gecikmelerini düzenler. Kadınlarda
erken menopoz riskini azaltır. Kan şekerini dengeler. Yağ hücrelerinde biriken
toksinlerin atılmasını sağlayarak kilo verme sürecine destek olur.
Temizlikte Bor;
Birçok deterjan ve kokusunu çok
sevdiğimiz yumuşatıcılar yüksek miktarda kimyasal içermesi nedeniyle vücutta
alerji ve kaşıntıya sebep olur. Kimyasal ve alerjik deterjanlar yerine çamaşır
ve bulaşık temizliğinde bor minerali içeren doğal deterjanların kullanılması
alerjileri azaltır.
Tarımda Bor;
Tarım kimyasalları ve pestisit
kullanımı günümüzde çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu
kimyasallar çocukların bilişsel fonksiyonlarını bozmaktadır. Sebze ve meyve
yetiştirmede organik ve bor içeren tarım ürünlerinin kullanılması bitkinin
köklerinin daha güçlü olmasına ve sağlıklı yetişmesine destek olur. Bor ürün
verimliliğinin de artmasını sağlar.
Bor içeren besinler;
Badem, fındık, kuru üzüm, kayısı
şeftali, erik, brokoli, havuç, vişne, sarımsak gibi bor minerali içeren
besinlere soframızda yer vererek sağlığımıza katkı sunabiliriz.