Küçükçekmece'de 2 Haziran'da üç katlı bir binanın çökmesinden henüz bir ay geçmeden, Bahçelievler'de üç katı kaçak olan yedi katlı bir bina sabah saatlerinde kısmen çöktü. Bu olaylar, İstanbul'da kendiliğinden çökme riski taşıyan bina sayısının ne kadar fazla olduğunu yeniden gündeme getirdi.
Kaçak Yapılar En Büyük Sorun
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Koçak, Bahçelievler'de çöken binanın en büyük sorununun kaçak olmasından kaynaklandığını belirtti. Koçak, binanın malzemelerini incelediğini ve yedi katlı bir binaya uygun olmayan kalitesiz imalat yapıldığını vurguladı. Çökme sebeplerinden birinin kolon ve kirişlerin taşıma gücünü kaybetmesi olduğunu belirtti.
Ekonomik Ömrünü Tamamlayan Yapılar Ortadan Kaldırılmalı
Prof. Dr. Koçak, ekonomik ömrünü tamamlayan yapıların artık kendi yüklerini taşıyamadıklarını ve bu nedenle hasar görmeye başladıklarını ifade etti. Bu tür yapıların ortadan kaldırılması gerektiğini vurgulayan Koçak, Avrupa'da yönetmelik değişikliklerinde binaların mutlaka revize edildiğini ve kontrollerinin yapıldığını belirtti. Türkiye'de ise 1975'ten sonra dört kez değişen deprem yönetmeliğine rağmen binaların tespitinin yapılmadığını dile getirdi.
30 Seneyi Aşan Binalar Acilen Yıkılmalı veya Güçlendirilmeli
Koçak, 1999 depreminden sonra inceleme ve planlama yapılması gerektiğinin söylendiğini ancak uygulanmadığını hatırlatarak, 1999 öncesi yapılmış ve 30 seneyi aşmış binaların acilen boşaltılması, yıkılması veya güçlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Riskli binaların tespit edilmesi ve bu konuda acil adımlar atılması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
“Birincisi eldeki mevcut yapı stoklarını, hangi bina riskli çok iyi bilmeleri lazım. Sonra Bakanlıkla beraber oturacaklar, 'Bu riskli binaları nasıl rehabilite edeceğiz?' Gerekirse üniversiteler gerekirse meslek odaları, bütün bunlar içine katılacak ve denilecek ki bir yöntem geliştirelim bunlara. 'Bu binaları nasıl düzenli hale çevireceğiz, can kayıplarını nasıl önleyeceğiz?' Bizim ana hedefimiz can kayıplarını önlemek olmalı. Bunun için de yapacağımız şey bina tespitlerini yapmak, envanterlerini ortaya çıkartmak, yöntemi belirlemek. Zaten seçimden önce hep demiyorlar mıydı 'Öncelikli işimiz deprem, binaların kalitesini artırmak.' Şimdi bunu yapmak zorundayız. Biz 1999'dan sonra binalarımız depreme karşı yıkılmasın derken artık diyoruz ki binalarımız kendi kendine yıkılmasın. Depreme alıştık bari buna alışmayalım..
Ben de çok binaya gittim baktım, dedim ki 'Var mı bir yönteminiz. Binanız riskli çıktı, sonrasında ne yapacaksınız.' Yok, kaldı öyle. Belki toplam incelenen binaların yüzde 1'i kadarında bile güçlendirme yapılmamıştır. Ama ilk başta bir hezeyanla çıktı vatandaşlarımız 'Aman binamızı inceleyelim, depremden korkuyoruz.' Evet korkuyoruz ama şimdi artık binalarımızın kendi kendine yıkılmasından korkmaya başladık.
Bakanlık, İstanbul'daki riskli binaların 600 bin civarında olduğu söyledi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 300 bin olarak açıkladı. Bunun 50 bini kesin bu haldedir. Çok net söyleyebilirim. Çünkü 40 senenin üzerindeki binalar bunlar. Burası da öyle, 1980 yapımı. 1995'te 2-3 katını kaçak yapmış üzerine. Bu tür binalarımız maalesef 50 bin civarı var. Yani her ilçede en az 1000 binamız vardır böyle.
İlgili belediyeye gitsinler, 'Burayı kiralıyorum, depreme dayanıklı mı, DASK'ı var mı?' desinler. Bina satın alırken 2000 öncesiyse kesinlikle çok iyi araştırma, çok iyi tespitler yapmadan satın almasınlar. 2000 sonrası alınan binayı da mühendislik hizmeti yaptırarak, kontrol ettirsinler. İncelemeden sonra ancak binalarını satın alsınlar. Yoksa binanın ucuzluğu, konumu vesaire hiçbir şeyin önemi yok. Bağlı bulunduğu zemin, binanın kalitesi, mühendislik hizmeti, iyi bir yapı denetim gelip kontrollerini yapmış mı, hepsini sorgulayarak ancak binayı satın alsınlar.”