Özel Röportaj: Hasan Birgül – Dr. Furkan Kaya Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi
Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler düzeyinde de farklı bir retorik dönemi diyebiliriz. Dünyada büyük ses getiren ABD seçimleri bitti ve Başkan Joe Biden göreve başladı. Bu süreçten sonra ikili ilişkiler nasıl olacak merak konusu bizde bu konuları Dr. Furkan Kaya Hocamıza sorduk. Şahsı tüm sorularımıza içtenlik ve samimiyetle cevapladı. Teşekkür ederiz.
ABD Başkanı Joe Biden ve Türkiye İlişkileri hangi seyirde ilerleyecek? Öngörünüz Nedir?
Öncelikle ben teşekkür ediyorum nazik röportaj davetiniz için evet dünyamız çok zor ve gerçekten eşine yüzyılda bir rastlanacak bir dönemden geçiyor. Hem Dünyamız büyük bir pandemi içerisinde, hem bu pandemiden kurtulmanın yollarını arıyoruz ve gitgide bu salgın büyürken tabi ki bu ülkelerin hem iç siyasetini, hem dış siyasetini ve ekonomilerini çok derinden etkiliyor. Tabi bu pandemi sürecinde neredeyse bir seneyi tamamlamak üzereyiz. Bu bir sene içerisinde tabi ki bir yandan dünya küresel salgın ile uğraşırken diğer yandan da kendi iç siyasetleriyle uğraşmak ve dış politikalarını gözden geçirmek durumunda kalıyorlar. Belki de son dönemin en önemli siyasal gelişmesi ABD Başkanlığı seçimleriydi. Aday Joe Biden ve Donald Trump arasındaki mücadele çok büyük bir çekişmeye sahne oldu seçim öncesi vaziyetiyle hem de seçimden sonraki durumla alakalı konuşmak gerekirse; özellikle Donald Trump’ın ilk dönemi 2016’dan bugüne kadar çok tartışmalıydı. Özellikle Ortadoğu politikasında Kudüs’ü başkent ilan etmesi ve Türkiye ile olan ilişkilerde zaman zaman ‘’ Ekonominizi Mahvederim’’ gibi sözlerle tweet atarak, iki ülke ilişkilerini twitter’dan dizayn etmeye çalışan bir Trump politikası gördük. Fakat her ne olursa olsun, Donald Trump’la Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında ne kadar kötü söylemler zaman zaman ortaya çıksa da icraat olduğunda, uygulamaya konduğunda Donald Trump ile Sayın Erdoğan’ın belirli noktalarda anlaşabildiklerini gördük. Özellikle bunun en somut örneğini Ortadoğu’da Suriye’ye yapmış olduğu sınır ötesi harekâtlarda Trump’ın sert söylemlerine rağmen yine de uygulamada, Türkiye’nin harekâtlarında, Amerika’nın bir oksijen boşluğu bırakması Türkiye için çok önemliydi. Şimdi özellikle Joe Biden dönemine geçişte bu konular çok büyük önem arz ediyor. Amerikan siyaseti 6 Ocak kongre baskınıyla beraber çok farklı bir evreye girdi. Ben bu 6 Ocak baskınında Amerika’nın toplumsal 11 Eylül’ü olarak değerlendiriyorum. Nasıl ki 11 Eylül 2001 tarihinde ki ikiz kuleler vurulup ABD küresel savaş başlattıysa bence bu kongre baskınından sonra bu depremin tsunami dalgalarını bence Avrupa kıtası ve çevre coğrafyamıza kadar ulaşabileceğini düşünüyorum. Bu Amerikan siyasetinin çok derinden kutuplaştığını, Amerika’nın özellikle milliyetçi kesiminin, dindar kesiminin yani beyaz diye nitelendirdiğimiz kesimin artık kabuklarını kırdığını toprağın altından çıktığını kendilerine de Donald Trump’ı sembol olarak ve Trumpizm akımı yani bir ideoloji çıkararak artık Trump isterse siyasetten çekilsin isterse yok etsin kendini isterlerse Trump’ı hapse atsınlar ne yaparlarsa yapsınlar bu Trumpizm akımı artık belki de ilelebet devam edecek bunun yansımalarını iz düşümlerini göreceğiz. Özellikle bizi ilgilendiren taraf Türkiye ile olan ilişkileridir Amerika’nın özellikle Joe Biden’a baktığımız zaman kendisi çok eski bir siyasetçi kırk yılı aşkın Amerikan siyasetini bir fiil görev yapan bir isim mesela en iyi hatırlayacağımız, Türkiye’nin 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında kendisinin Amerika’da senatör olduğunu ve Türkiye’nin bu haklı savaşını vatan mücadelesine karşı çıktığını görüyoruz. İki devletli çözüm modeline karşı olduğunu görüyoruz. Joe Biden’ı özellikle, bu dönem itibariyle değerlendirirsek 3. Obama dönemi olarak görüyorum; Joe Biden’ın Başkanlık sürecini çünkü özellikle kabinesine baktığımız zaman, Obama döneminden kalan isimleri görüyoruz. Kimilerine görev değişimi yapılmış kimisinin biraz daha rütbesi arttırılmış olarak bu göreve getirilmiş olduğunu görüyoruz. Ben özellikle Joe Biden göreve geldikten sonra Türkiye ile olan ilişkilerinde belirleyici olacak olan hususlar; Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası, Ortadoğu, Güney Kafkasya, Avrupa Birliği ile olan ilişkiler ve Libya politikası olacaktır ki bence en önemlisi de Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde yürütmüş olduğu ve varlığı ile aslında burada PKK, PYD ve YPG terör örgütlerinin Türkiye’nin Güney sınırında bir terör devleti kurmasına müsaade etmemesi ve burada bence çok büyük çekişmeler olacaktır. Çünkü Joe Biden kendi ifadeleriyle de ve Obama döneminden gelen aslında durumunda göz önünde bulundurursak çokta farklı bir durum olmayacak. Türkiye eski Türkiye değil bunu söylememiz lazım, Obama döneminde ki Türkiye değiliz. Türkiye artık özellikle 2016’dan itibaren yapmış olduğu 3 adet Barış Pınarı, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla artık bu coğrafyada varlığını gösteriyor. Tabi; Türkiye işgalci olarak değil! Türkiye, Suriye’yi aslında bütünleştirip tek parça halinde Suriyelilere bırakmak üzere bir mücadele veriyor. Hem bu topraklar da terör bataklığını temizlemek istiyor. Hem de buradan Türkiye’ye yapılacak bir terör ihracının da önüne geçmek için bulunuyor ki bugün Türkiye’nin İHA ve SİHA’larla büyük bir başarı elde ettiğini artık terörü neredeyse topraklarımızda kuruttuğumuzu ve artık sınır ötesinde ki bataklığı da kurutma yolunda çok büyük aşamalar kaydettik. Bir diğer mesele ise Doğu Akdeniz meselesi özellikle Doğu Akdeniz meselesinde Türkiye kendi hakkı olarak Mavi Vatan Doktrinini ve bugün Türkiye’nin Misak- Milli sınırları mavi vatan sınırlarıdır. Türkiye’yi mavi vatandan yok etmek üzere AB ve hatırlayalım Trump’ın yardımcısı ve dışişleri bakanı Mike Pompeo, özellikle Yunanistan’la burada kol kola girdiğini Dedeağaç’ta Amerika üssü kurmak aşamasında olduğunu ve en çokta AB’nin özellikle Fransa’nın Yunanistan’ı Türkiye’nin üzerine kullanarak geçmişte İngilizlerin kullandığı gibi bugün de Fransa resmen Türkiye’ye karşı koz ve bir silah olarak kullanıyor. Bunu AB içerisinde zaman zaman Almanya’nın da yaptığını görüyoruz. Âmâ sonuçta Yunanistan’ın maksimalist politikalarını yani adalar denizi dediğimiz denizde, kendisinin 12 millik kara sularına sahip olduğunu ifade etmesi ve bizim bunu tarih boyunca kabul etmediğimizi görüyoruz. Çünkü burası yarı kapalı bir denizdir. Ayrıca 12 Millik esas burada geçerli olamaz. Çünkü bu Türkiye için bir savaş sebebidir. 6 millik esas alınmıştır ki zaten Lozan antlaşmasına bakarsak, Lozan’da esas 3 millik kara suları hesabı yapılmıştır. Daha sonra bunu 1937 senesinde Yunanistan bunu 6 mile çıkarmıştır. Daha sonra Türkiye 1965 yılında tekrar karşılıklı olarak 6 mile çıkararak bugüne kadar getirmiştir. Tabi Yunanistan aslında en büyük yanlış tezi ortaya koydu. Sahip olduğu adalar, 12 adaları biliyoruz hepimiz bugün tartıştığımız yunan adalarında kendine ait bir kıta sahanlığı ve kara suları olduğu dolayısıyla onlarında bir MEB anlaşması yapmasını ifade etmesi ama bugün eğer Yunanistan’ın tezi geçerli olursa Türkiye, Çeşme’den denize giremeyecek hale geliriz. Bunun tabi kabul edilmesi mümkün değil çünkü uluslararası hukuka göre ancak ve ancak adalar devletinin kendi kara suları olur. Yani mesela Endonezya’yı göz önünde bulundurun bir takımadalar devletidir. Adaların kendine ait bir kıta sahanlığı olabilir. Ama Yunanistan bir kara devleti olduğu için Yunanistan’ın kendine ait bir kıta sahanlığı olamaz dolayısıyla Girit ve Rodos üzerinden bugün Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendiasta açıklamalar yaptı. Girit ve Rodos üzerinden hakları olduğunu iddia etti ama böyle bir şey mümkün değildir. Uluslararası hukuka da aykırıdır. Ve Yunanistan’da bu yeni dönemde ABD’den nasıl bir destek görecek bunu takip edeceğiz.
Joe Biden ve ekibinin Ortadoğu planı ne olacak?
Bir diğer önemli mevzu Ortadoğu; özellikle dediğim üzere Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’la birleşmesi planlanan aslında bir terör devletinin, Türkiye tarafından kesinlikle kabul edilmemesi ve böyle bir girişim olursa da Türkiye’nin müdahale edeceği, şimdi ben isimlerden bahsetmek istiyorum. Mesela; Biden’ın kabinesinde bulunan özellikle Dışişleri Bakanı Antony Blinken şimdi Antony Blinken koyu bir Rus düşmanı olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin S-400’leri alması konusunda çok büyük tepkileri var ve buna karşı çıkıyor. Ve son olarak vermiş olduğu röportajda daha göreve gelmeden bir gün evveldi. Türkiye’yi sözde müttefik olarak nitelendiren açıklamaları oldu. Çok talihsiz açıklamalardır bunlar, ama Blinken acemi bir siyasetçi değil hani acemi olsa o koltuğun heyecanından böyle açıklamalar yapmıştır diyeceğimiz fakat aslında böyle bir durum yok bu bilerek söylenmiş bir sözdür. Kimi yerlerde Blinken ismi için methiyeler düzüldü. Ama ben hep şüpheyle yaklaştım çünkü kendisinin geçmişini biliyoruz. Kendisi özellikle 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında, Türkiye’ye gelmiş meclis ziyareti gerçekleştirmiş son derece kuşkulu gelmiştir. Çokta ılımlı bir figür değil böyle söylemek daha uygun olur açıkçası dolayısıyla Blinken dönemi dış politikası Amerika’nın şahin politikalarını uygulanacağı bir dönem olacaktır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika koordinatörü McGurk ismi aslında en önemli isimlerden kendisi aslında Obama’nın Ortadoğu politikasının devamını yürütecek bir figür olduğunu görüyoruz. Kendisi; Obama döneminden itibaren 2009’dan beri PKK-YPG terör örgütlerinin destekçisi olmuştur. İyi düzeyde Arapça ve farsça bilmektedir. 2004 ve 2009 yılları arasında Irak’ın o yeniden yapılanma döneminde önemli görevler üstlenmiştir. Ayrıca Bush’un Afganistan ve Irak danışmanlığını yapmıştır. İyi bir istihbaratçıdır. Özellikle Donald Trump döneminde asıl önemli olan kısıma geldik; Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarına Amerika bir şekilde yol veriyordu. Fakat Mcgurk karşı çıkıyordu. Zaten McGurk’ün göreve geldikten sonra nasıl bir hal tavır alacağını ortaya koyuyor. Bu isim Ankara-Erbil hattını dinamitleyebilir. Bildiğimiz üzere Sayın Savunma Bakanı Hulusi Akar, Irak merkezi hükümeti Başbakanıyla görüştü. Daha sonra Kuzey Irak’a gitti. Biden tam göreve gelmeden görüşme ağı yapıldı çok önem arz eden bir görüşmeydi. Çünkü McGurk döneminde yani Joe Biden döneminde Ankara-Erbil hattı dinamitlenebilir. Çünkü amaç Erbil ile PKK ilişkilerini güçlendirmek ki biliyorsunuz Türkiye’nin Ortadoğu’da kırmızıçizgisi Sincar’dan PKK’lıların temizlenmesidir. Çünkü Sincar yeni bir Kandil haline getirilmek isteniyor. Türkiye buna kesinlikle izin vermiyor. Vermeyeceğiz gerekirse sınır ötesi operasyon yapma hakkımızda saklıdır. Ve Türkiye burada ki PKK’ların yer değiştirmesini değil yok edilmesini istemektedir. Bunları alıp Karabağ savaşında olduğu gibi Kafkasya’ya taşımak oradan oraya taşımak değil bunların tamamen yok edilmesi yönünde büyük bir baskısı var. Dolayısıyla burada Türkiye’nin en hassas noktası Sincar olacak, kesinlikle Fırat’ın doğusunda aynı şekilde burada ki YPG yapılanmasının aslında sona erdirilmesi ve burada Amerika’nın YPG ve PYD’ye tırlar dolusu yardımın kesilmesi önemli olacak ama bu bitmeyecek daha da fazlalaşacağını düşünüyorum. Çünkü Biden yönetimi açıkça zaten PYD ile çalışacaklarını ifade etti. Dolayısıyla burada Türkiye ile ABD karşı karşıya gelebilir. Bir önemli mesele S-400 meselesi; Türkiye bir NATO üyesi ve NATO üyesi olarak S-400 savunma sistemini alamayacağını Amerika ifade etmişti. Dolayısıyla bizi F-35 programından çıkardılar parça tedarikçisi olmamıza rağmen bu bir devlet gaspıdır. Türkiye parasını ödediği halde 6 adet savaş uçağı olan F-35’ler verilmemiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin burada geri adım atacağı bazı yerlerde konuşuluyor ama ben öyle olacağını düşünmüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı bu konuyla alakalı açıklamaları yaptı. Denemeler yapıldı. Artık Türkiye S-400’leri kullanacak yani bu konuda geri adım veya başka bir ülkeye satılması gibi bir konu söz konusu olamaz. Çünkü Türkiye’nin hava savunma sistemini biz Amerika’dan istedik onlar bize satmadı. Donald Trump’ta bize hak verdi. Biz Türkiye’ye Patriot satmadık ve Türkiye’de gidip haklı olarak Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldı diye ifadesi var. Dolayısıyla bizim en ihtiyacımız olduğu anda patriotlara vermeyen Amerika bugün bize satabileceğini ifade etti. Türkiye aslında Amerika’ya biz Patriot’da alabiliriz dedi. Bu teklifide götürdü gelin görüşelim müzakere edelim dedi fakat Amerika bu konuyu da kabul etmedi. Dolayısıyla Amerika burada iyi bir müttefik ilişkisi yürütmüyor. Zaten Antony Blinken’ın açıklamasında sözde müttefik çok talihsiz bir açıklama kimin sözde müttefik olduğunu tarih gösteriyor. 1950 yılından itibaren Amerika’nın Türkiye’ye yapmış olduğu işte darbeleri desteklemesi, ekonomiyi manipüle etmesi ve Kıbrıs meselesinde takındığı tavır ortadır. Burada kim sözde müttefiktir halkın takdirine bırakıyoruz.
Rusya-Çin ve ABD ilişkileri gerilime sahne olacak mı?
Trump biliyorsunuz aslında Çin’i düşman ilan edip Rusya’yı stratejik rakip olarak görüyordu. Şimdi tam tersi olacağını düşünüyorum. Rusya aslında burada hedef tahtasında olacak, Demokratların aslında geleneği de bu şekildedir. Tabi burada bölgesel ilişkilerde Amerika’nın Avrasya politikalarında bence önem arz ediyor. Ve ABD’nin Hazar politikası büyük önem arz ediyor. Ve bu Türkiye’nin Güney Kafkasya’da ki varlığı Amerika’yı rahatsız ediyor. Çünkü özellikle Rusya ile Türkiye ve Çin’in yeni ipek yolu projesinde yine beraber olması ve bu ipek yolunda ekonomik refah yoluna dönüşerek, Türkiye’nin jeopolitik öneminin artması ve Amerika’dan uzaklaşacak ihtimali, korkusu tabi Washington yönetimini gerecektir. Burada ki bu entegrasyona engel olmak adına Hazar Havzasına, Amerika bir şekilde varlığını göstermeye çalışacak özellikle bunu ben Hazar’ın doğusunda bir takım tetiklemelerle olacağını düşünüyorum. Kırgızistan burada zayıf halkadır. Aslında Amerika’nın bir Büyük Ortadoğu projesinden sonra, Kafkas Baharı başlatma ihtimalini yazmıştım ve bunu burada ifade etmek istiyorum. Çünkü bu mücadele aslında Rusya’nın Büyük Avrasya Projesi ile Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi yani BAP ile BOP ’un bilek güreşi mücadelesidir. Bu Libya’da da böyle, Ortadoğu’da böyle ve şimdi büyük ring sahası bu Orta Asya dediğimiz Türkistan ve Hazar Havzası olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla; Amerika, Çin, Rusya ilişkileri bence bu Avrasyacılık bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Ama Amerika’nın bu yeni politikalarını Avrasya öncelik verilecektir.
ABD’deki aşırı sağ kutuplaşmayı nasıl okumalıyız?
Amerika’da ki bu kutuplaşmayı 6 Ocak olaylarında zaten resmen gördük kongre baskınında sırf aslında durumu kötü olan kostümlü insanlar yoktu. Orada aslında iş adamları da vardı. Farklı sektörden çalışan insanlarda vardı. Bu Amerika’nın aslında artık kuruluş kodlarının bozulduğunu Amerika’nın bağışıklık sisteminin zayıfladığını ve Amerika içerisinde biriken bu milliyetçilik ruhunun ve duygularının artık kabına sığmayarak toprak altından fışkırması diye yorumlayabiliriz. Trump bunu zaten 2016 senesinde görerek Başkanlık koltuğuna oturdu. Bu nabzı iyi tuttu. İşte önce Amerika diyerek orada ki kitleleri bir araya getirdi ve çok büyük bir oy aldı. Son bu seçimlerde de biliyorsunuz 74 milyon kadar oy aldı ve rekor bir oy aldı aslında ve artık bu Trumpizm dediğimiz akımın arkasında gerçekten çok önemli bir kitle var. Bunu hem hak nezdinde hem siyasette hem orduda görüyoruz. Özellikle Amerikan ordusunda son olarak Genelkurmay Başkanının, Joe Biden yemin etmeden önce bizim Baş Komutanımız ve Devlet Başkanımız Joe Biden olacak şeklinde açıklama yapması zaten ordu içerisinde ki dedikoduları gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Amerikan Ordusunun içinde bir cuntalaşma hareketi görüyorum. Biden geçiş sırasında Başkanlık sarayına giderken yolda bazı askerlerin Biden’a karşı sırtını döndüğünü gördüm. Tabi tesadüf müdür? Bilemiyorum ama tesadüf gibi gelmedi bana, dolayısıyla ordu içerisinde Trump taraftarı bir kesim var ve bunun bir diğer yansıması ulusal muhafızların FBI tarafından güvenlik taramasından geçirilmesi, namlularında silah olup olmadığının kontrol edilmesi bazılarının hatta silahlarına mermi verilmedi. Bir güvensizlik var ordu içerisinde ve dolayısıyla Amerika’da devrim ve darbe söylemleri ilk defa bir araya getirildi ve konuşuldu. İşte artık bu derin bölünmenin derin kutuplaşmanın önüne geçilemeyeceğini Biden her ne kadar ılımlı birleştirici bir konuşma yapmış olsa da bunun bir anda akşamdan sabaha karşılık göreceğini düşünmüyorum. Ama Biden siyasette ve toplumunu birleştirme kendi destekçilerini arttırma adına belki George W. Bush’un yapmış olduğu gibi dışarıda bir düşman yaratarak Amerika’yı yeni bir savaşın ve mücadelenin içine sokabilir mi? Bu soru benim aklıma geliyor. Çünkü Joe Biden’ın ilk 100 günü diğer başkanların olduğu gibi ilk seyahatini nereye yapacak tartışmalarıyla değil, öncelikle kendi toplumsal problemlerini, sosyolojik problemlerini çözmekle ilgileneceğini düşünüyorum. Ve Biden’ın koltuğu gerçekten dikenli bir koltuk ve hiç rahat değil, 2024 seçimlerine kadar da dayanır mı bilmiyorum Kamala Harris gölgede bir Başkan olacak ve 2024’ü belki bulmadan Joe Biden sağlık sorunları sebebiyle çekilebilir. Ve yerine Kamala Harris devam edebilir. Ama 2024 seçimlerinde bence Trump yine ortaya çıkabilir. Olmasa bile işaret edeceği adayın çok güçlü olacağını düşünüyorum. Ki Trump biliyorsunuz yeni bir parti kurulacağının sinyallerini de verdi. Vatansever adından bir isim telaffuz edildi. Bu belki yüzde 14 oy alır ama Cumhuriyetçilerin kazanma olasılığını ebediyen ortadan kaldıracak bir hamle olur ve Cumhuriyetçilerde bunu görüyor zaten dolayısıyla Amerikan Siyasetini çok zorlu günler bekliyor ama bir yandan da kendi toplumunu bir araya getirmek adına bir dış düşman yaratarak saldırgan bir Amerika’yı bence yeni dönemde görebileceğimizi düşünüyorum.