Anadolu uygarlığını oluşturan çeşitli toplumların, Anadolu'ya göç eden Türklerin atalarının ve İslam dünyasının kültürel birikimine dayanan Türk Tiyatrosu, hem doğu hem de batı kaynaklı etkiler içerir. 1980'lerden bu yana gelişmeye devam eden tiyatromuzun ilklerini sizler için derledik.
Tanzimat Dönemi yazarı İbrahim Şinasi tarafından 1859'da yazılan, Tercüman-ı Ahvâl gazetesinde tek perde olarak tefrika edilen, Türk Edebiyatının ilk tiyatrosu "Şair Evlenmesi"dir. Bir Töre Komedyası olma özelliği taşıyan "Şair Evlenmesi", görücü usulüyle evliliğin sakıncalarını konu almaktadır. Batılı tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle pek sevilmeyen, eğitimli olmasına rağmen saf bir yapıya sahip Şair Müştak Bey, sevdiği Kumru Hanım'la, kılavuz ve yenge hanımlar aracılığıyla evlenmiştir. Nikah sonrasında kendisiyle evlendirilen kişinin, Kumru Hanım'ın çirkin ve yaşlı ablası Sakine Hanım olduğunu görünce önce bayılır sonra itiraz eder. Mahallelinin de işe karışmasıyla başına gelenleri kabul etme mecburiyetinde kalan Müştak Bey'in imdadına arkadaşı Hikmet Bey yetişir. Hikmet Bey'in mahalle imamına verdiği rüşvetle olay çözülür, yapılan hile sonuçsuz kalır.Sonunda muradına eren Müştak bey Kumru Hanım'a kavuşur. Ancak Hikmet Efendi birbirleriyle görüşmeden evlenmeye kalkmanın sonucunun kötü olacağını söyler. Müştak Bey'in aklı başına gelir.
TÜRKİYE'DE SAHNELENEN İLK TİYATRO OYUNU
Türkiye'de 1842 yılından itibaren Avrupalı yazarların piyesleri tercüme edilmeye başlanmış ve ilk olarak Moliere'in "Bourgeois Gentilhomme" (Kibarlık Budalası) ve "Le Malade imaginaire" (Hastalık Hastası) tercüme edilmiştir. Ülkemizde sahnelenen ilk tiyatro oyunu, Namık Kemal'in yazmış olduğu Vatan yahut Silistre'dir.
Vatan yahut Silistre, halkta vatanseverlik ve kahramanlık duygularını harekete geçirmeyi amaçlar. Konu, Kırım Savaşı'nda gönüllü olarak cepheye giden sevgilisinin ardından savaş alanında onunla beraber bulunmak ve onunla aynı kaderi paylaşmak için asker kıyafetine girip Silistre Savunması'na katılan genç bir kızla sevdiği genç adamın aşkı etrafında gelişir. Namık Kemal, eserdeki olayı 1828 Türk-Rus harbinden alıp 1853 Kırım savaşındaki Silistre muhasarasına uyguladığını bildirmiştir. İlk perdede mekân Manastır, diğer perdelerde ise Silistre’dir. Eserin gerçek adı “Vatan”dır. Eser yayınlandıktan sonra uygulanan yasaklar ve sansür nedeniyle “Silistre” adı ile oynanmış ve yayınlanmıştır. Daha sonra da “Vatan yahut Silistre” adı ile yaygınlaşmış ve bu isimle kabul görmüştür.
TİYATRONUN İLKLERİNDEN: GÜLLÜ AGOP
İstanbul’da ilk yerli tiyatro topluluğunu kuran Güllü Agop, Tanzimat’ın getirdiği olumlu hava içinde yetişmiş ve ilk adı “Asya Kumpanyası” olan topluluğa “Osmanlı Tiyatrosu” adını koyarak, Müslüman nüfusun daha yoğun olduğu İstanbul yakasındaki Gedikpaşa Tiyatrosu’nda temsiller vermeye başlamıştır.
Güllü Agop'un tiyatroda sergiledigi çeviri oyunların yanı sıra Ebüzziya Tevfik, Direktör Ali Bey, Recaizade Ekrem, Namık Kemal, Ahmed Mithat Efendi, Şinasi gibi döneminin önde gelen yazarlarına ısmarladığı ya da onlardan oynadığı oyunlarla Türk tiyatro dilinin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Teodor Kasap'ın ve Ahmed Vefik Paşa'nın Moliere uyarlamalarını da geniş kitlelere tanıttı. Müslüman oyuncuların da topluluğuna katılması için çaba gösterdi. Ünlü oyunculardan Ahmed Fehim, Ahmed Necip, Muhterem Efendi, Mehmed Vamık gibi ilk Türk tiyatro oyuncuları onun yanında yetişti. Kel Hamit, Kavuklu Hamdi, İsmail Hakkı, Küçük İsmail gibi ünlü tuluatçılar da gene Gedikpaşa Tiyatrosu'nda yetişmiş sanatçılar arasındadır.
Güllü Agop'un tiyatro sahnelerine taşıdığı çok sayıda oyundan bazıları şunlardır: Leyla ile Mecnun (1869), Zor Nikahı (1869), Tosun Ağa (1870), Ayyar Hamza (1871), Vatan yahut Silistre (1873), Pinti Hamid (1873), Baba Himmet (1874), Direktörün Hali (1875). Bunlardan Vatan yahut Silistre adlı oyunun oynanması üzerine Osmanlı Tiyatrosu’yla ilişkide olan yazarların sürgüne gönderilmesi ve Güllü Agop’un da kısa bir süre tutuklanması gibi hadiselere rağmen faaliyetler devam etti. Hatta Vatan yahut Silistre olayının ardından Kıbrıs ’a sürülen Namık Kemal'in sürgünde yazdığı oyunların Güllü Agop tarafından daha sonraları yazar ismi verilmeden defalarca oynatıldı.
MUHSİN ERTUĞRUL
Cumhuriyet döneminde, tiyatroda Batı modelini benimseyen Türkiye, gerek tiyatronun kurumsallaşması gerekse oyun yazarlığının gelişmesi bakımından önemli atılımlara sahne oldu. Tiyatroyu Türkiye’de çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul‘dan geldi.
DARÜLBEDAYİ'NİN KURULUŞU
1927’de Darülbedayi’nin başına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle; izleyiciye sunduğu çağdaş çeviri oyunlarla; sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmesiyle; yetişmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk Tiyatrosu’nun temellerini attı.
1940’lardan 1970’lere kadar gerek devlet eliyle gerekse özel tiyatrolarca büyük gelişme gösteren Türk Tiyatrosu, ne yazık ki 1970’lerin ortalarında televizyonun toplum hayatına girmesi ve yaşanan siyasal olaylar sonucunda sarsıntıya uğramıştır. Bu dönemde pek çok özel tiyatro kapanmış, yeni açılanların bir bölümü de başarılı olamamıştı. 1980’lerin ortalarından bu yana tiyatrolar yeniden bir canlanma dönemine girmiştir.