Herkesin mutlaka sorgulanacağını anlatan Tekasür Suresi Mekke döneminde inmiştir. Toplamda sekiz ayetten oluşan sure, Kuran’ın kısa sureleri arasında yer alıyor. İşte okunuşu ve meali…
OKUNUŞU
Bismillahirrahmânirrahîm.
1. Elhakümüt tekasür
2. Hatta zürtümülmekabir
3. Kella sevfe ta'lemun
4. Sümme kella sevfe ta'lemun
5. Kella lev ta'lemune ılmel yekıyn
6. Le teravünnelcehıym
7. Sümme leteravünneha aynelyakıyn
8. Sümme le tüs'elünne yevmeizin anin neıym
MEALİ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1. O çokluk kuruntusu sizleri oyaladı,
2. Ta kabirlere kadar gidip ziyaret edişinize kadar!
3. Öyle değil, ileride bileceksiniz!
4. Sonra yine öyle değil, ileride bileceksiniz!
5. Öyle değil, kesin olarak bilseniz,
6. Andolsun ki, cehennemi mutlaka göreceksiniz!
7. Sonra yine andolsun ki, onu yakın gözüyle göreceksiniz!
8. Sonra andolsun ki, o gün her nimetten sorgulanacaksınız!
FAZİLETİ
Diğer surelerde olduğu gibi Tekasür suresinde de birçok fazilet bulunuyor. Buna göre bu sureyi pazartesi ve çarşamba günleri 40 defa okuyan kişiler bol rızık sahibi olur. Resulallah buyurdu ki: “Tekasür süresini okumaya devam eden kişi manevi alemde ‘şükrü eda eden’ diye adlandırılır.
Peygamber Efendimiz bir gün ashabına buyurdu ki: “Sizin her biriniz her gün 1000 ayet okuyamaz mı? Onlar da ‘Buna kimin gücü yeter Resulallah’ dediler. Resulallah bunun üzerine ‘Sizin biriniz Tekasür suresini okumaya kadir değil midir?’ diye sordu”
Bu sureyi okuyan kimselerin kabir azabından şüphe etmeyeceği, baş ağrılarının geçeceği, ilahi hoşnutluk kazanacağı, musibetlerden kurtulacağı rivayet edilmiştir. Her kim bu sureyi okumaya devam ederse kendisine dünya hayatında verilen nimetlerden dolayı hesaba çekilmeyeceği de surenin başka bir faziletidir.
TEFSİRİ
“Çoklukla övünme yarışı” diye çevirdiğimiz 1. âyetteki tekâsür kelimesi, bu sûre bağlamında özellikle “yüksek bir amaç gütmeden, neden niçin demeden mal, evlât, yardımcı ve hizmetçi gibi her devrin telakkisine göre çokluğuyla övünülen şeyleri büyük bir tutkuyla durmadan çoğaltma yarışına girişmek, mânevî ve ahlâkî sorumluluğunu düşünmeden alabildiğine kazanma hırsına kendini kaptırmak” anlamına gelmektedir. Bu tutku bireysel olabileceği gibi toplumsal da olabilir. Âyette tekâsür kavramı Câhiliye toplumunun zihniyet yapısını tanıtmakla birlikte evrensel bir mesaj da içermekte, genel bir tesbit ve dolayısıyla uyarı anlamı da taşımaktadır. Nitekim çağımızda bazı ülke ve toplumlarda hâkim maneviyattan yoksun seküler zihniyet de durmadan üretmek, tüketip tekrar üretmek, kârı ve serveti sınırsızca çoğaltmak şeklinde bir dünya görüşünü içerir. İşte bu dünya görüşü ve onun doğurduğu uygulamalar da bu âyette eleştirilen “çoklukla övünme yarışı”nın çağdaş örneğidir. Ancak insanlığın mânevî ve ahlâkî değerlerini, birikimlerini sistem dışı bırakan, hatta tahrip eden bu yarış, sonuçta ekonomik ve siyasî gücü, iletişim imkânlarını da kullanarak bireysel ilişkilerden uluslar arası ilişkilere kadar uzanan bir haksızlık ve adaletsizlik düzeni doğurmakta ve nihayet dünyayı “global” sorunlar alanı haline getirmektedir. İşte bu sûrede Mekke’nin burnu büyük eşrafının tutumları üzerinden temel bir insanlık sorununa ve bunun ağır bedeline dikkat çekilmiştir.
2. âyetteki mekābir kelimesi kabir anlamındaki makberenin çoğuludur. Tam anlamı “Sonunda kabirleri ziyaret ettiniz” demek olan cümleye müfessirler özellikle şu mânaları vermişlerdir: a) Mecazi anlamda, “Sonunda ölüp kabirlere girdiniz; bu tutku ve yarış sizde ölünceye kadar sürüp gitti”; b) Yine mecazi anlamda, “Öyle kibre kapıldınız ki birbirinize karşı kabirlerdeki ölülerle övündünüz”; c) Lafzî anlamda, “Bizzat kabirlere gidip ölülerle övündünüz.” Tefsirlerde anlatıldığına göre Câhiliye Arapları mal, evlât, akraba ve hizmetçilerinin çokluğunu bir gurur ve şeref sebebi sayarlar, hatta bu hususta övünürken yaşayanlarla yetinmeyip kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de ispat etmek için kabirlere gider, “Bizde şu şu şerefli insanlar vardı” diyerek ölmüş akrabalarının kabirlerini gösterir, onların dahi çokluğuyla övünürlerdi. Sûrenin iniş sebebi olarak bu tür rivayetler bulunmakla birlikte genel anlamda insan fıtratındaki mal, evlât ve taraftarların çokluğu ile övünme vb. davranışlar eleştirilmekte, gerçek üstünlüğün âhirette ortaya çıkacağı belirtilmektedir. 3-5. âyetlerin başındaki “hayır” anlamına gelen kellâ edatı, ebedî olan âhiret hayatını, orada verilecek hesabı ve bu hesap için hazırlık yapmayı unutup da fani olan ve ancak daha yüksek amaçlar için kullanıldığında bir değer ifade eden mal mülk vb. imkânları bilinçsizce çoğaltma yarışına girişerek bunlarla avunup övünmenin korkunç bir gaflet ve ahmaklık olduğunu vurgulamak maksadıyla üç defa tekrar edilmiştir. 5. âyette “kesin bir bilgi” diye çevirdiğimiz ilme’l-yakīn tamlaması sözlükte “bir şeyi gerçek haliyle idrak etmek” anlamına gelen “ilim” kelimesi ile “gerçeğe uygun kesin bilgi” anlamındaki yakīn kelimelerinden oluşan bir terim olup “kesin olan aklî ve naklî delillerin ifade ettiği bilgi” diye tarif edilmiştir (bu terim hakkında bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “İlme’l-yakīn”, DİA, XXII, 137).