Tarihi Ayasofya Kararının Gerekçesi Açıklandı 'Fatih Sultan Mehmet Han Vakfının Mülkiyetinde'

Ayasofya'nın camiden müzeye çevrilmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu kararının iptaline oy birliğiyle karar alan Danıştay 10. Dairesinin gerekçesi açıklandı.

10.07.2020-19:04 - (Son Güncelleme: 10.07.2020-19:01) Tarihi Ayasofya Kararının Gerekçesi Açıklandı 'Fatih Sultan Mehmet Han Vakfının Mülkiyetinde'

Danıştay 10. Dairesinin, Ayasofya'nın camiden müzeye çevrilmesiyle ilgili 24 Kasım 1934'te Bakanlar Kurulunca alınan kararın iptaline ilişkin kararının gerekçesinde, Ayasofya Camisinin Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı mülkiyetinde olduğu, cami olarak kullanılması için kamunun hizmetine açıldığı duyuruldu.

Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneğinin açtığı davada, Ayasofya Camisinin müzeye dönüştürülmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu hükmünün iptaline oy birliğiyle karar alan Danıştay 10'uncu Dairesinin gerekçesi paylaşıldı.

Daire'nin 19 sayfalık gerekçesinde, dava hususu olan Bakanlar Kurulu hükmünün, alakalı mevzuat, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları dahilinde hükme varıldığı belirtildi.

'FATİH SULTAN MEHMET HAN VAKFININ MÜLKİYETİNDE'

Gerekçede, Ayasofya'nın, statüsü korunarak, hukuk düzeninde güvenceye alınan özel hukuk tüzel kişiliğini haiz mazbut vakıf özelliğindeki Fatih Sultan Mehmet Han Vakfının mülkiyeti altında aktarıldı.

Ayasofya'nın, vakfedenin iradesince, daima ibadete açık olması için kamunun hizmetine sunulduğu, bedelsiz kamunun yararına terk edilmesi yönüyle hayrat taşınmaz niteliği taşıdığı, tapu belgesinde de cami vasfı ile tescilli olduğuna işaret edilen gerekçede, şu ifadeler kullanıldı:

‘Vakıf senedinin, hukuk kuralı etki değer ve gücünde olduğu, vakfedilen taşınmazın vakıf senedindeki niteliğinin ve kullanım amacının değiştirilemeyeceği, bu hususun tüm gerçek tüzel kişiler kişilerle birlikte davalı idare için de bağlayacı olduğu kuşkusuzdur.’

"CAMİ VASFI DIŞINDA KULLANIMI MÜMKÜN DEĞİL"

‘Türk hukuk sisteminde kadimden beri korunarak yaşatılan Vakfa ait taşınmaz ve hakların vakfiyesi doğrultusunda istifadesine bırakıldığı toplum tarafından kullanılmasına engel olunamayacağı, vakıf senedinde sürekli olarak tahsis edildiği cami vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.’

Danıştay 10. Dairesinin gerekçesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nce güven altına alınan haklar arasında ‘vakıf kurma hakkı’nın açıkça bulunmadığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) de sözleşmenin 11. maddesinde yalnızca birlik kurma hakkından bahsedilmesi rağmen bu maddeyi vakıf kurma hakkını da kapsayacak şekilde yorumladığı vurgulandı.

AİHM'in bazı vakıfların yaptığı şahsi başvuruda sözleşmenin ilgili kararlarınca mülkiyetin korunması hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları incelediği aktarılan gerekçede, AİHM'in Osmanlı zamanında açılanlar dahil, vakıfların muhafaza edilen durumlarının bir neticesi olarak sahip oldukları taşınmaz ve hakların mülkiyet hakkı dahilinde korunmasının garantilendiği ifade edildi.

Gerekçede, mülkiyet hakkının maliki olunan varlığı kullanma, değerlendirme ve yararlanma yetkilerini içerdiği açık olduğundan, vakfedenin vakfettiği mal ve haklarla alakalı iradesinin muhafaza edilmesi, vakıf varlığının kullanılmasında bu iradeye uygun davranılması gerektiği duyuruldu.

Vakfedenin iradesine aykırı olarak vakıf taşınmazının vasfının değiştirilmesi ya da vakfedenin iradesi hilafına başka bir maksada hizmet edecek biçimde kullanılmasının AİHM içtihatlarıyla da uyuşmadığına işaret edildi.

DÜNYA MİRASI LİSTESİ'NE DAHİL EDİLEN AYASOFYA'NIN KULLANIM ŞEKLİ

Danıştay’ın gerekçesinde, Ayasofya'nın evrensel miras olarak kabul edilmesi de değerlendirildi.

Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme'nin 6’ncı maddesi hükmü bağlamında, sözleşmeye taraf ülkelerin, Ayasofya kültürel ve doğal mirasının, toprakları üzerinde olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliğine tam olarak hürmet göstererek ve millî kanunların sağladığı mülkiyet haklarına zarar vermeden, uluslararası toplum tarafından iş birliği ile korunması gereken evrensel bir miras olduğunu kabul ettiklerinin açık olduğu belirtildi. Gerekçede, şu tespitler yapıldı:

‘Buna göre, kullanım durumuna ilişkin herhangi bir niteleme yapılmaksızın 'İstanbul'un Tarihi Alanları’ başlığı altında Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilen Ayasofya'nın kullanım şeklinin iç hukukumuza göre belirlenmesinin önünde engel teşkil eden herhangi bir kural sözleşmede yer almamaktadır. Aksine, Ayasofya'nın kullanım şeklinin iç hukukumuzda yer alan 'vakıf mülkiyet hukuku' çerçevesinde belirlenmesi, Sözleşmenin 6. maddesinde ifade edilen 'egemenliğe tam olarak saygı gösterme' ve 'ulusal yasaların sağladığı mülkiyet haklarına zarar vermeme' ilkeleri kapsamında Sözleşme'den kaynaklanan bir zorunluluktur.

Sözleşmenin asıl amacı Dünya Mirası Listesi'ne alınan doğal veya kültürel mirasın korunması olup kültürel mirasın kullanım alanı, kültürel mirasın bulunduğu ülkenin iç hukukuna göre tayin edilecektir.

Nitekim, Dünya Mirası Listesi'nde yer verilen ve ülkemizde bulunan miras alanlarından, Ayasofya'nın da içinde yer aldığı 'İstanbul’un Tarihi Alanları' ile diğer miras alanlarında, Selimiye Camii, Divriği Ulu Camii, Süleymaniye Camii, Sultan Ahmet Camii, Şehzade Mehmet Camii ve Zeyrek Camii gibi halen cami olarak kullanılan çok sayıda tarihi eser de bulunmaktadır.’

"BAŞKA AMACA ÖZGÜLENMESİ HUKUKA AYKIRI"

Dayanakta, bu malların, hiçbir kişinin özel mülkiyetinde olmayıp halkın kullanımına ve yararına tahsis edildiği, hayrat taşınmazların, istisnalar haricinde vakfın karar kıldığı kullanım şekli dışında bir kullanıma ayrılamayacağı kaydedildi.

Gerekçede, ‘Vakıf hayrat taşınmazların temel özelliği, bunların amaç dışı kullanımlara karşı üçüncü kişiler yanında, bizzat Devlete karşı da korunmuş olmasıdır. Bu vakıfların Devletin koruması altında olması, Devletin istediği zaman ve istediği şekilde vakıf malları üzerinde tasarrufta bulunması anlamına gelmez. Devlet, sadece amacı doğrultusunda kullanılmasını teminen, vakıf mallarının kendisine emanet edildiği varlık konumundadır. Düzenleyici işlemlerle vakıf hayrat taşınmazların, başka bir amaca özgülenmesi mevzuata ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı olacaktır.’ denildi.

Eski vakıf konumunun açıkça muhafaza edilmiş olmasına rağmen, dava konusu Bakanlar Kurulu hükmü incelendiğinde, tapu kaydına göre mazbut bir vakıf olan Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfına, günümüzde Fatih Sultan Mehmet Han Vakfına ait ve vakfiyesine cami olarak kullanılması gereken hayrat taşınmaz vasfındaki Ayasofya Camisi'nin müzeye çevrildiği belirtilen gerekçede, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, ‘vakıf senedi hangi tarihte düzenlenmişse o tarihteki mevzuatın uygulanacağını’ hükme bağlayan 864 sayılı Kanun'un 1’inci maddesine açıkça aykırı olduğu kaydedildi.

YORUM YAZ..
Modal