Ruh, aslında din ve felsefede insanların manevi tarafı olarak değerlendirilir. Kişinin teolojide ilahiliğe iştirak eden kısmı olarak bilinir. Genellikle toplumda ruh, insanların öldükten sonra kişinin varlığını sürdüren kısım olarak ele alınır. Ayrıca ruhlar ölümsüz olarak kabul edilirler.
Kur’an-ı Kerim’de 21 farklı yerde ruh kelimesi geçer. İsra suresinin 85. ayetinde" Hakkında biz kulların çok az bilgiye sahip olduğu kavram” olarak tanımlanır. Bazı alim insanlar ise “Allah ruhla ilgili bilgiyi sadece kendisine ayırmıştır” yorumunu yaparlar. Peki varlığı, özellikleri, mahiyeti hakkında çok fazla bilgiye sahip olunmayan ruh kavramının hangi ayetlerde nasıl tefsir edildiğini biliyor muydunuz? İşte detaylar...
"Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: "Ruh rabbimin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir."(İsra Suresi 85. Ayeti)
Ruhların, melekler gibi nurani bir özellikleri ve bağımsız bir yapısı vardır. Cenab-ı Hakk'ın ruhu bedene koymasındaki hikmeti, imtihana tabi olmasındandır. İman açısından ruhların özellikleri farklıdır. Bazı ruhların ruhani, bazı ruhların cismani tarafları daha ağır basar.
Ruhun kabul gören mahiyeti, latif, nurani ve semavi olmasıdır. Bu durum aynı zamanda ruhun, bedenin bir parçası olmadığını anlatır.
Kendisinden bile sakınılan ruhun en önemli gıdası ise ibadettir. Eğer var oluşumuzun bel kemiği olan bu nadide varlık, ibadet ve itaat ile beslenmezse, ruhun kendisinde var olan letafet, nuraniyet ve zerafet niteliklerini kaybetmesine sebep olur.
İnsanlar doğar, büyür ve ölür. İnsanların bu süreçte bedenleri sürekli değişir. Ancak kişilik aynı kalır. Bu durum ruhun varlığına örnektir.
Ölümün gerçekleşmesi aslında ruhun bedenden ayrılmasıdır. Beden ölümden sonra aynı beden olarak kalmasına rağmen canlılık gösteremez. Bedendeki canlılığın ve hareketin kaynağı ruhtur.
Kur’an-ı Kerim’de 21 yerde geçen ruh kelimesi, 4 yerde “er-ruh” şeklinde, 12 yerde Allah’a izafe edilerek, 4 yerde ise “ruhu’l-kuds”, bir yerde de “er-ruhu’l-emin” olarak geçer.
“İnsan madde ve mâna, beden ve ruh olmak üzere iki yönlü yaratılmıştır. Maddesi topraktan, mânası ise “Ona kendi ruhumdan üflediğimde” (Hicr 15/29) beyânında ifadesini bulduğu şekliyle kendisine Allah tarafından üflenen ruhtandır. Cenâb-ı Hakk’ın, “rûhumdan” buyurarak insan ruhunu kendi zâtına izâfe etmesi, insanın esas şeref, kerem ve üstünlüğünün bedenî cihetinden değil, ilâhî nefha olan ruhî cihetinden geldiğini gösterir. Allah Teâlâ’nın, insana rûhundan üflemesi, temsîlî bir ifadedir. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın kendisindeki bâzı husûsiyetleri kuluna onun istîdâd ve iktidârı nispetinde vermesi demektir. İnsan, aldığı bu ilâhî emânetin feyiz, bereket ve gücüyle Rabbini tanır, O’na kul olur. İlâhî sırlara tâkati nispetinde vâkıf olur. Bu vukûfiyetin merkezi ise, kalptir.”