Kariyerinde başarı basamaklarını teker teker tırmanıp oscar'a kadar uzanan leonardo dicaprio'nun en iyi performanslarını listeledik.işte detaylar...
1. what's eating gilbert grape (gilbert’in hayalleri, 1993)
Küçük bir kasabada ailesiyle birlikte yaşayan gilbert’in (johnny depp) sırtında çok yük vardır. obezite hastası annesi ve otistik kardeşine bakmak ve evini geçindirmek zorundadır. leonardo dicaprio bu filmde johnny depp’in kardeşi arnie rolünde muazzam bir performans sergilemiş ve en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oscar'a aday gösterilmişti.
2. the basketball diaries (günlük, 1995)
Leonardo dicaprio'nun henüz 21 yaşındayken rol aldığı bu film, sırtını da bütünüyle dicaprio’nun performansına dayamıştı. lisenin basketbol takımının yıldızı olan jim, uyuşturucu ile tanışınca hayatı da tepetaklak olur, onu bu bataktan kurtaracak şey ise yazı yeteneğini keşfetmesi olacaktır. epey depresif bir filmde yeteneğiyle parlayan genç leo, geleceğin starlarından biri olacağına dair ilk emareleri de vermişti.
3. romeo + juliet (1996)
Avustralyalı yönetmen baz luhrmann’ın red curtain üçlemesinin (strictly ballroom / romeo + juliet / moulin rouge) ikinci halkası olan film, william shakespeare’in klasik eserini '90'lı yılların florida’sına taşıyordu. iki düşman ailenin çocuklarının rastlantı sonucu karşılaşıp imkansız bir aşka yelken açtığı filmde kariyerinin ilk döneminin en iyi performansını veren dicaprio, böylesine riskli ve altından kalkması zor bir rolü başarıyla canlandırarak gelecekte yapacağı cesur tercihlerin de ilk örneğini sunmuştu.
4. titanic (1998)
Eğer leonardo dicaprio filmleri üzerine bir liste yapıyorsanız o listede yer alacak ilk film her zaman bellidir. leo’yu tüm dünyada bir yıldız haline getiren 11 oscar ödüllü titanic, hem onun hem de kate winslet’ın kariyerinde dönüm noktası olmuştu. bugün artık sadece sinema tarihinin değil, popüler kültürün de en önemli parçalarından biri olan titanic için bir nevi leo’nun özdeşleştiği film de diyebiliriz.
5. the man in the ıron mask (demir maskeli adam, 1998)
Titanic ile aynı yıl gösterime girmesi nedeniyle biraz gölgede kalsa da, the man in the ıron mask, dicaprio’nun ilk dönem filmleri içinde verdiği unutulmaz performanslardan birine ev sahipliği yapıyordu. 17. yüzyıl fransa’sında geçen filmde döktüren leo, john malkovich, jeremy ırons ve gerard depardieu gibi usta oyuncuların yanında hiç de sırıtmadan rolünün altından kalkmayı başarmıştı.
6. the beach (kumsal, 2000)
poster çocuğu olarak başladığı kariyerinde başarı basamaklarını teker teker tırmanıp oscar'a kadar uzanan leonardo dicaprio'nun en iyi performanslarını listeledik.
21. yüzyıla damga vuran amerikalı aktörleri saysaydık listenin en başlarına yazmamız gereken isimlerden biri leonardo dicaprio olurdu. kariyeri boyunca farklı türlerde, her türlü riski göze alarak aldığı rollerin altından başarıyla kalkan yıldız aktör, birçok usta yönetmenle de çalışarak sinema hevesinin ünlü bir oyuncu olmanın ötesinde olduğunu da kanıtladı.
2016'da the revenant ile nihayet oscar heykelciğine de ulaşan leonardo dicaprio kariyerinde sağlam adımlarla ilerlemeye devam ediyor. hazır leonardo da vinci'nin hayatını konu alan biyografik filmde rol alacağı da kesinleşmişken (evet, ismini leonardo da vinci'den aldığı doğru) başarılı aktörün bir poster çocuğu olarak başlayıp yavaş yavaş usta bir oyuncuya dönüştüğü kariyerini 20 performansla özetledik.
1. what's eating gilbert grape (gilbert’in hayalleri, 1993)
küçük bir kasabada ailesiyle birlikte yaşayan gilbert’in (johnny depp) sırtında çok yük vardır. obezite hastası annesi ve otistik kardeşine bakmak ve evini geçindirmek zorundadır. leonardo dicaprio bu filmde johnny depp’in kardeşi arnie rolünde muazzam bir performans sergilemiş ve en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oscar'a aday gösterilmişti.
2. the basketball diaries (günlük, 1995)
leonardo dicaprio'nun henüz 21 yaşındayken rol aldığı bu film, sırtını da bütünüyle dicaprio’nun performansına dayamıştı. lisenin basketbol takımının yıldızı olan jim, uyuşturucu ile tanışınca hayatı da tepetaklak olur, onu bu bataktan kurtaracak şey ise yazı yeteneğini keşfetmesi olacaktır. epey depresif bir filmde yeteneğiyle parlayan genç leo, geleceğin starlarından biri olacağına dair ilk emareleri de vermişti.
3. romeo + juliet (1996)
avustralyalı yönetmen baz luhrmann’ın red curtain üçlemesinin (strictly ballroom / romeo + juliet / moulin rouge) ikinci halkası olan film, william shakespeare’in klasik eserini '90'lı yılların florida’sına taşıyordu. iki düşman ailenin çocuklarının rastlantı sonucu karşılaşıp imkansız bir aşka yelken açtığı filmde kariyerinin ilk döneminin en iyi performansını veren dicaprio, böylesine riskli ve altından kalkması zor bir rolü başarıyla canlandırarak gelecekte yapacağı cesur tercihlerin de ilk örneğini sunmuştu.
4. titanic (1998)
eğer leonardo dicaprio filmleri üzerine bir liste yapıyorsanız o listede yer alacak ilk film her zaman bellidir. leo’yu tüm dünyada bir yıldız haline getiren 11 oscar ödüllü titanic, hem onun hem de kate winslet’ın kariyerinde dönüm noktası olmuştu. bugün artık sadece sinema tarihinin değil, popüler kültürün de en önemli parçalarından biri olan titanic için bir nevi leo’nun özdeşleştiği film de diyebiliriz.
5. the man in the ıron mask (demir maskeli adam, 1998)
titanic ile aynı yıl gösterime girmesi nedeniyle biraz gölgede kalsa da, the man in the ıron mask, dicaprio’nun ilk dönem filmleri içinde verdiği unutulmaz performanslardan birine ev sahipliği yapıyordu. 17. yüzyıl fransa’sında geçen filmde döktüren leo, john malkovich, jeremy ırons ve gerard depardieu gibi usta oyuncuların yanında hiç de sırıtmadan rolünün altından kalkmayı başarmıştı.
6. the beach (kumsal, 2000)
titanic sonrası gelen olağanüstü popülarite bile leo’yu cesur tercihler yapmaktan alıkoymuyordu. danny boyle’un gösterime girdiği dönemde çok da beğenilmeyen filminde artı hanesine yazılabilecek şeylerden biri dicaprio’nun performansıydı. kendisi için anlamı olan ve tutkuyla bağlanacağı bir şey ararken yolu bangkok’a düşen ve orada kaldığı otelde bir fransız çift ile tanışan richard rolünde güçlü bir oyunculuk sergileyen leo, büyük yönetmenlerle çalışmaya başlayacağı ustalık dönemi öncesi en iyi performanslarından birini veriyordu.
7. catch me ıf you can (sıkıysa yakala, 2002)
Kariyerinin ilk döneminde bir poster çocuğundan daha ileri gidemeyeceği düşünülen leo, 28. yaşını aynı yıl iki büyük yönetmenle film yaparak kutladı. ilk olarak steven spielberg’in yönettiği ve başrolünü tom hanks ile paylaştığı catch me ıf you can filminde çeşitli kılıklara bürünerek onlarca insanı dolandıran frank rolünde karşımıza çıkan leo, bir nevi kariyerinin ustalık dönemine de merhaba diyordu.
8. gangs of new york (new york çeteleri, 2002)
Dicaprio’nun aynı yıl çalıştığı bir başka usta yönetmen ise martin scorsese olacaktı. amerikan iç savaşı döneminde babasının intikamını almak için yıllar sonra manhattan’a dönen amsterdam rolünde canlandırması epey zor, uçları olan bir karakteri sırtlayan leo, daha sonra dört kez daha çalışacağı yönetmenle ilk sınavını başarıyla veriyordu.
9. the aviator (göklerin hakimi, 2004)
Howard hughes, uçaklarla, filmlerle haşır neşir ve oldukça nevrotik bir karakterdir. servetine ve yeteneğine rağmen takıntılarından kurtulamayan hughes'un gerçek hikayesi scorsese ve dicaprio’nun elinde epik bir maceraya dönüşmüştü. leo'yu biraz da göklerde izlemek isteyenler için doğru tercih.
10. the blood diamond (kanlı elmas, 2006)
Bir elmasın peşinde kesişen hayatları konu alan filmde leonardo dicaprio paralı bir asker olan ve sierra leone’de elmas kaçakçılığı yaptığı sırada sınırdan geçerken yakalanıp hapse düşen danny archer’i canlandırıyordu. son samuray filminden de tanıdığımız edward zwick’in yönettiği film 2006’nın en iyileri arasındaydı.
11. the departed (köstebek, 2006)
Martin scorsese ile yolları 2006’da tekrar kesişen leo, bu kez bir polisiye maceranın içinde buluyordu kendini. jack nicholson ve martin sheen gibi usta aktörlerle birlikte rol aldığı filmde bir çetenin içine sızma görevi verilen çaylak polis billy costigan rolünde izlediğimiz oyuncu oscar törenine de iddialı gelmiş; fakat film oscar kazansa da en iyi erkek oyuncu rolünde heykelcik forest whitaker’a gitmişti.
12. revolutionary road (hayallerin peşinde, 2008)
Titanic’ten tam 10 yıl sonra kate winslet ile yeniden bir araya gelen leo, bu kez epey mutsuz bir evliliği yürütmeye çalışan frank rolündeydi. adeta bir klasik rus romanından çıkmış gibi duran hikayede amerikan usulü evlilik ve iş hayatına sarsıcı bir eleştiri getiren film kate winslet’a bir altın küre kazandırmıştı.
13. body of lies (yalanlar üstüne, 2008)
2008’de, çalıştığı usta yönetmenler listesine ridley scott’ı da ekleyen leo bu kez kendisini ırak’ta bulan eski gazeteci yeni ajan roger ferris karakteriyle seyirci karşısındaydı. başta yolunda ilerleyen işler zamanla roger’ın hayatını da tehlikeye atacak boyutlara gelir ve uzun bir maceranın ilk adımı atılır. çok satan aynı adlı kitaptan uyarlanan film gösterime girdiğinde çok iyi tepkiler almasa da leo'nun performansı için puanlar gene yüksekti.
14. the ınception (başlangıç, 2010)
Neredeyse oynadığı her film ile gişe rekorları kıran bir işin parçası olan dicaprio, bir başka gişe canavarı christopher nolan ile bir araya gelince haliyle beklentiler de yükselmişti. rüyalar inşa ederken acılarla dolu geçmişinden de kurtulmaya çalışan dom’u canlandıran aktör, 21. yüzyılın en iyi bilimkurgu filmlerinden birinde kariyerine yeni bir altın halka ekliyordu
15. shutter ısland (zindan adası, 2010)
Scorsese ile bu kez bir polisiye için bir araya gelen leonardo dicaprio, rachel solando adlı bir akıl hastasının kaybolması üzerine, shutter adası adlı oldukça tehlikeli akıl hastalarının bulunduğu bir bölgeye giden polis memurunu canlandırıyordu. teddy daniels rolünde yavaş yavaş araştırdığı olayın büyüsüne kapılıp gerçeklik duygusunu yitirmeye başlayan bir karakteri perdeye yansıtırken, bizi de koltuğumuzdan alıp bir maceranın peşinde sürüklemeye başlıyordu.