ÖZEL RÖPORTAJ/ HASAN BİRGÜL-Uluslararası İlişkiler ve Avrupa hakkında araştırma yaptığınızı biliyoruz ve takip ediyoruz. SETA Vakfında uzun yıllardır araştırmacı olarak görev yapıyorsunuz. Bunun nezdinde, size bir takım dış gündemi ilgilendiren konular hakkında sorular sordum. Maalesef röportajı gerçekleştirirken İzmir Depremi yaşandı, vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Geçmiş Olsun Güzel İzmir…
Dağlık Karabağ Meselesi Nedir? Küresel Güçlerin Pazarlıkları Bölgede Etkili Mi?
Teşekkür ediyorum bu fırsatı bana verdiğiniz için, tespitleriniz ve sorularınız çok doğru, Uluslararası dönüşümün en önemli sebeplerinden bir tanesi “Frozen Conflict’’ dediğimiz yani (Donmuş İhtilaf) mesele yeniden çatışmaların ortaya çıkması ve sıcak bir hale gelmesidir. Dağlık Karabağ’da da bunu görüyoruz. Ne oluyor bu Dağlık Karabağ’da 30 yıl boyunca dondurulmuş Minsk grubu dediğimiz grubun oluşturduğu diplomatik masanın hiçbir çözüm üretemediği Azerbaycan’ın işgal edilmiş topraklarına yönelik herhangi bir önemli bir girişimin yapılamadığı, diplomatik bir baskının ortaya konulmadığı bir konjonktür ve statüko durumu devam ediyordu.
Ama tabi ki bu her gün güçlenen ve günden güne gücüne güç katan Azerbaycan için kabul edilemez bir durumdu. Çünkü 2,5 Milyon nüfusu olan Ermenistan’la, 10 milyon nüfusa sahip Azerbaycan ciddi şekilde arayı açmıştır. Milli gelir açısından, Enerji boyutu açısından ve savunma sanayi, askeri güç açısından ciddi bir şekilde makasın açıldığı denge söz konusu bölgede bunu net olarak görmekteyiz. Yaz aylarında; temmuz ayında Ermenistan’ın Tovuz Kırsalına saldırmasıyla büyük bir yanlışın içine girdiğini biliyoruz. Neden mi? Çünkü bu çatışmayı kontrol edebileceğini düşündü. Fakat Azerbaycan’ın bu kadar yüksek perdeden tepki vermeyeceğini düşünüyordu. Aslında Azerbaycan’da bunu bir fırsat olarak gördü çünkü; 30 yıl boyunca beklenilmiş diplomatik anlamda hiçbir sonuç alınmamış, verilen sözler tutulmamıştır Azerbaycan’a biliyorsunuz ki Dağlık Karabağ’da BM’nin kararı var. Azerbaycan topraklarının işgal edildiği Ermeni güçlerinin bu noktayı terk etmesi yönünde ama hiçbir şekilde bu kararlara uyulmadığını görüyoruz. Özellikle Rusya’nın Ermenistan’a çok ciddi şekilde destek vermesi yüzünden bu statükonun 30 yıldır devam ettiğini bilmekteyiz.
Jeopolitik Açıdan Nasıl Bakabiliriz?
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in bir açıklaması oldu. Ermenistan’ın enerji boru hatlarına saldırmaması yönünde bir çağrıda bulunmuştu. Daha öncede bir çağrıda bulunmuştu. Dağlık Karabağ bir kere Güney Kafkasya açısından, oldukça önemli bir jeopolitik konuma sahip bir bölge bunu öncelikle dile getireyim. Fakat bu arada Rusya’nın da etki sahibi olmaya çalıştığını, görüyoruz. Türkiye açısından oldukça önemli, çünkü Dağlık Karabağ bölgesi Nahcivan bölgesi, Türkiye’nin özellikle Kafkasya’ya değil Avrasya’ya ulaşımında oldukça önemlidir. Bölgenin bir de Çin’in kuşak yol projesi açısından oldukça önemli bir hale geldiğini dile getirmeliyiz.
Görüyoruz ki ciddi bir şekilde Çin’in bütün o kuşak yol projesiyle bu bölge üzerinden güney Kafkasya ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlanmayı planlanıyor. Bu bakımdan artık Rusya’nın bu sorunu çözmek istediğini çözüme ulaştırmak istediğini görmekteyiz. Çünkü Güney Kafkasya bölgesinin istikrarsızlığının devam etmesi, Rusya’nın istemediği dış güçlerin buraya müdahalesini beraberinde getirir. Bu Rusya ve Putin için büyük bir riski beraberinde getirir. O bakımdan 30 yıl geçmiş bu müzakerelerden hiçbir sonuç alınamamıştır. Rusya’nın pozisyonunu ben Ermenistan’a yönelik destekleyici olmadığını düşünüyorum. Yani Ermenistan o beklemiş olduğu desteği alamadı Rusya’dan bunda Nikol Paşinyan’ın yönetiminin Rusya’ya mesafeli durduğu, Rus yanlısı siyasetçileri hapise attırdığı, ülkesi Ermenistan ‘ın batıyla ilişkilerinin AB ve ABD’yle ilişkilerin kuvvetlendirmeğe çalışan bir lider olmasınındı payı var ama işin bu noktasında bence es geçilmemeli yani istikrarsız çözülememiş bir Dağlık Karabağ her daim ABD’nin, Avrupa’nın ve İngiltere’nin müdahalesini getirebilir.
Ermenistan Yönetimi Ne Yapmaya Çalışıyor?
Nikol Paşinyan yönetimi şöyle bir kumar oynuyor. Paşinyan’ın yönetimi evet geleceği çok karanlık ve Paşinyan’ın özellikle sokaktan gelen bir siyasetçi olduğu yani sokakların karizmasına sahip bir siyasetçi olup 2018 yılında Ermenistan’ın başına geçtiğini biliyoruz. Ama şu an bu karizmasını yitirdiğini gözlemliyoruz. Bir de şöyle bir kumar oynanıyor. Paşinyan kendi siyasi iktidarının geleceği için Ermenistan’ın ulusal çıkarlarını ve geleceğini tehlikeye atıyor. Şöyle ki bütün halkın çocuk, yaşlı, genç kadın cepheye gidip orada dağlık Karabağ ‘da savaşmasını söyleyerek, Ermenistan halkının da geleceğini tehlikeye atmaktadır. Halbuki bu Paşinyan’ın kazanamayacağı bir savaş bu Ermenistan’ın asla ve asla kazanamayacağı bir savaş diplomatik tavizler vererek çözüme kavuşturması gerekiyor.
Ermenistan’ın fakat Paşinyan bunu yaparsa kendinin iktidardan olacağını biliyor. Hiçbir şekilde iktidarda olamayacağının farkındadır. Rusya’nın bir çözüm önerisi vardı. 7 reyonluk Dağlık Karabağ’da 5 reyonunu Azerbaycan’a bırakıp 2 reyonunun Ermenistan’a bırakılsın hiçbir şekilde bunu kabul etmedi, Paşinyan yönetimi şimdi tamamını elinden kaybedecek bu tamamıyla bir siyasi intihar. Bütün bir ulusun yok olmasını istiyor. Bu Dağlık Karabağ çatışması Paşinyan’ın sonu olacak. Paşinyan son olarak hapse attırdığı Rus siyasetçileri çıkarmaya çalışıyor. Ancak son çabaları fayda etmeyecek. Rusya bu yüzden destek vermeyecek Paşinyan Hükümetine böylece Paşinyan kendi kendine tüketecek her şeye.
Oğuz Güngörmez-Hasan Birgül
Dış Ülkelerin Tutumunu Nasıl Yorumluyorsunuz?
Bakıyoruz yani Dağlık Karabağ Ermenistan’ın işgal ettiği topraklar olduğu için ülkelerden de çok büyük tepkiler geldiğini de görmüyoruz. Avrupa medyasında şu an bir çaba söz konusu; Paşinyan’ın bir açıklaması mevcut AB ülkeleri Türkiye’ye yaptırımlar getirmeli Türkiye’ye müsaade etmemeli AB içindeki Türkiye karşıtı lobilere ve Türkiye karşıtı ülkelere oynadığını görüyoruz ki oradan ciddi bir tepki yükseltilmesi için çabalıyor.
Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin etkisini kırmaya çalıştığını görüyoruz fakat bunlar sonuç getirmeyecek çabalar. AB biliyor bu topraklar Azerbaycan’ın toprakları 30 yıldır beklenilmiş BM’nin kararları var. Putin ve Erdoğan bu mesele üzerinde ciddi çalışmaları var ve bence Türkiye bu masada kesinlikle olacak. Kafkasya stratejisi için olmalı masada olmalıdır.
PKK TERÖR ÖRGÜTÜ ÇEVRE SABOTAJI YAPARAK NE YAPMAK İSTİYOR?
Evet yani PKK konusunda yıllardır Türkiye Cumhuriyeti enerjisini gücünü sarf etmiştir bu hain terör örgütüne karşı fakat biz entelektüel açıdan PKK’yı çok fazla çalışmıyoruz. Çevre Terörizmi diye sub disiplin vardır. Bu alanla ilgili kapsamlı bir çalışma karşımıza çıkmıyor. Biz bu eksikliği görerek Seta Vakfı olarak Avrupa Araştırma direktörlüğü olarak bu eksikliği görüp bir çalışma hazırladık. PKK’nın ne gibi çevre terörizmi yaptığını ortaya çıkardık. Öncelikle bu çevre terörizmi kavramını size bahsetmek istiyorum. Yani terör örgütlerinin bu benimsemiş olduğu bir yöntem 90’yıllarda da PKK’nın biz Turistik bölgelerde de çevre terörizmine başvurduğunu görüyoruz. 90’yıllarla günümüzdeki orman sabotajlarının arasında bir fark var. 90’lı yıllarda PKK bunu konjektörel bir strateji olarak başvuruyordu. Turistik bölgelerde yangın çıkarıyordu. Biliyorsunuz ki bu militanlar Yunanistan’da eğitildiği ortaya çıktı. Ve o bölgede ki huzuru bozmaya çalışıyorlardı. Günümüzde bu PKK’nın benimsediği konjonktüreler bir strateji olmaktan çıktı. Bu artık bir zorunluluk haline geldi. Çünkü sizinde bahsettiğiniz gibi artık 2016 yılından itibaren sahada şehirde ciddi anlamda operasyonel kabiliyetini kaybetmiş bir terör örgütü var. Yani özellikle bu İhaların etkisiyle sahadaki Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimiyetini arttırmasıyla PKK eylem yapamaz hale geldi. O bakımdan bir terör örgütüde faaliyetlerini yürütebilmek için en azından tabanını mobilize edebilmek için tabanın hala canlı tutabilmek için dönem, dönem böyle adını duyurması gerekiyor. Hala eylem kabiliyetinin olduğuna tabanını inandırması gerekiyor. Çevre terörizmi de burdan ortaya çıktı. Yani literatürde daha ucuz olduğu az kişiyle icra edilebildiği ve çok kolay şekilde planlana bildiği için bu orman sabotajlarını ve çevre terörizmine başvurduğu ortaya çıkıyor. Bugün PKK Terör Örgütünde tam olarak bunu görüyoruz.
PKK Terör Örgütü Stratejisi Nedir?
Tabiki 90’lı yıllarda da vardı bu durum, genellikle turizm bölgelerinde yangının müsebbibi oldu. Ama bu çevre terörizminin birçok kazanımı mevcut terör örgütleri açısından orman sanayisine ket vurma ormanlık alanda yaşayan insanların yaşayışına zarar verme tecritte başka yerlere göç etmeye zorlama ya da mesela sigorta şirketlerinin giderlerini arttırmak bu orman giderlerinin arasında çok fazla sayıda olumsuz getirisi mevcut bunlardan çok daha önemlisi propaganda örgütün bunu hala ben eylem yapabiliyorum. Sesimi duyurabiliyorum. Hala zarar verebiliyorum. Terör Örgütü sorumlularından Şemdin Sakık’ın şöyle bir sözü vardı; çok enteresan bunu 1990’larda önde gelen terör örgütü mensubu yöneticisi eylem yapamaz hale gelirsek denizlerini, yatlarını yakarız. Çıkarız dağlarına ormanlarınızı yakarız. Gideriz evlerine dükkanlarına yakarız bu Şemdin Sakık’ın ifadesi 90’larda söylemiş olduğu bu aslında tam olarak günümüze uyarladığınız zaman neden PKK ÇEVRE terörüne başvurduğu çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. PKK diyor ki artık eylem yapamıyoruz. Ormanlarınızı yakarız evlerinizi yakarız mesela; ‘’Ateşin Çocukları’’ insiyatifi denilen PKK’ya bağlı otonom yapılanma sadece ormanları değil çeşitli kundaklama girişimlerinde de bulunuyor. Bunu hatırlarsınız 2000’lerde arabalar, dükkanlar kundaklanıyordu. Hatay’da en son yapılan operasyonda ‘’Amonoslar’’yapılanmasının tamamen elemine edildiği açıklandı. Bu ciddi bir başarı ‘’Amanoslar’’ artık sızabildiği için paramotor denilen stratejik aletler kullanılmaya başlandı. Bu kadar çaresiz ve böyle zayıf hale geldiği zaman terör örgütleri birkaç kişiyi bulup doğrudan bu sabotaj girişimlerine başvuruyor bu hain terör örgütü ama artık onlarında köklerine kadar kazıyor Türkiye Cumhuriyeti.
Doğu Akdeniz’de Ne Olacak?
Doğu Akdeniz’de bize şu yapılmaya çalışılıyordu batılı ülkeler ve Yunanistan özelinden Türkiye’yi dışarıda bırakıp Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarını batıya taşıma girişimi söz konusuydu fakat Türkiye’nin özellikle bu politikanın 2010’dan oluşturulmaya başlandığını görüyoruz. Çünkü Türkiye batılı ülkeler tarafından kendisini yalnız bırakılacağını anlayınca gidip kendi sismik tarama faaliyetleri yapabileceği gemiler satın aldı. Türkiye ciddi bir öngörüde bulunarak erken bir hamle yaparak tarama konusunda hidrokarbon faaliyetlerine ulaşma konusunda altyapısını oluşturdu. Böyle olunca da Türkiye buna müsaade etmeyeceğini kendi arama tarama faaliyetlerini yaparak Doğu Akdeniz’de hem kendisinin hem de Kuzey Kıbrıslı Türklerin varlığını koruyacağını göstererek ciddi bir gerilim yaşadı. Özellikle içinde bulunduğumuz yılın yaz aylarında Yunanistan’la ciddi şekilde karşı karşıya geldiğini savaştan dönüldüğünü görüyoruz. Fakat sorunun son aşaması yani günümüzde geldiğimiz nokta artık gerek Yunanistan’ın gerekse Avrupa’lı ülkelerin Türkiye ’siz bu işin olamayacağına en azından kaba kuvvetle Türkiye’yi korkutarak yaptırım veya askeri olarak korkutarak istedikleri sonucu alamayacaklarını gördüler. Türkiyesiz bir denklemin olmayacağını gördük bildiğiniz üzere ‘’EASTMED" bile İtalya ve İsrail Türkiyesiz bu işin olamayacağını aktarıyor. Türkiye’nin Libya’yla yapmış olduğu anlaşma yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması ciddi şekilde bu EASTMED projesine darbe vurdu. Çünkü oradan boru hatlarının taşınması için Türkiye buna rıza vermezse çok zor bir süreç ülkeleri bekliyor. İtalya bunu gördü ve çekince koydu açıkçası şu an da istikşafı görüşmelerin başladığını görüyoruz. Ülkelerle durdurulan görüşmelerin yeniden başladığını görüyoruz. Bir orta yol aradıklarını görüyoruz. Yunanistan’ın Türkiye’nin olduğu denkleme girişemeyeceğini görüyoruz.
Oğuz Güngörmez; Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden 2014 yılında birincilikle mezun olmuştur. Yüksek lisansını aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Soğuk Savaş Sonrası Ortadoğu'da Güç Dengesi: Silahlanma Dinamiklerinin İttifaklar ve Büyük Güçlerle İlişkilere Etkisi” başlıklı teziyle tamamlamıştır. Doktora eğitimine Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde devam etmektedir. SETA İstanbul Avrupa Araştırmaları Direktörlüğü’nde Araştırma Asistanı olarak görev yapmaktadır. İlgilendiği araştırma konuları arasında AB, Türkiye-AB ilişkileri, Avrupa Siyaseti, Kamu Diplomasisi gibi konular yer almaktadır.