Deyimler, deyimlerin hikayeleri, bazı deyimlerin hikayeleri galerimizde.
Kültürel unsurlarımızdan biri olan deyimlerin ilginç hikayeleri
Yaşanmış olayların konu olduğu deyimler, kültürlerin en önemli unsurlarından birisidir. biz de sizler için deyimlerin anlamlarını derledik.
işte o hikayelerden bazıları...
Dingo'nun ahırı
İstanbul'da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda iki at ile çekilen tramvaylara dik şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşulurdu. azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, taksim'de dingo isimli bir rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar azapkapı'ya götürülürlerdi.
Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın, bu durumu dolayısıyla girenin çıkanın belli olmadığı veya her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmaya başlanmıştır.
Hapı yutmak
Sultan murad'ın kave, müskirat (sarhoş edicimaddeler) ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler) yasakladığı dönemde saray casuslarından biri, belki de kıskançlık sebebiyle, hekimbaşı emir çelebi nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur. onun için "hapı yuttu" deyimi ortaya çıkmıştır.
Ateş pahası
Kanuni sultan süleyman maiyetiyle halkalı civarında ava çıkar. aniden başlayan şiddetli yağmur, padişah ve adamlarını karşılarına çıkan ilk eve sığınmak zorunda bırakır. ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek, "şu ateş bin altın eder" der.
Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve maiyetindekiler, geceyi de bu evde geçirirler. konuklarını tanıyamasa da önemli ve zengin şahıslar olduklarını anlayan ev sahibi, sabah ona borcunu soran sultana "binbir altın" cevabını verir. bu cevabın şaşkınlıkla karşılanması üzerine ise ateşe bin altın değeri kendisinin biçtiğini, gecelik konaklamanın ise bir altın olduğunu söyler. "ateş pahası" deyimi, bu hadise üzerine doğmuştur. ederinden fazla çok pahalı şeyler için bugün de yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Ateş almaya mı geldin?
Eskiden kibrit yokmuş. ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış.ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş.kapıdan içeri girmeyerek, kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen ziyaretçilere: -ateş almaya mı geldin? denmesi de işte bu devirlerden kalmadır.
Meteliğe kurşun atmak
Eskiden atış talimleri yapılırken, usta atıcılar hedef için metelik denilen bozuk paralar kullanırlarmış. metelik, eskiden kullanılan on para değerinde olan bir sikke. sikke de madeni para veya bu paralara vurulan damga demektir. köyden çıkıp okuyarak yükselen, mal mülk ve şöhret sahibi olan bir adam köyünde yaptırdığı evde, gümüş paraları hedefe koyup atış talimi yaparmış. onu ziyarete gelenler, gümüş mecidiyeye ateş ederken görünce, içlerinden biri, "baksana bizimki meteliğe kurşun atıyor." demiş.
Ocağına incir ağacı dikmek
Yaptığı zulümlerle tanınan bir devlet adamı, konağının bahçesini düzenletiyormuş. kocaman bir incir ağacını görüntüyü bozuyor diye kestirmek istemiş. bahçede bulunan incili çavuş, bunu duyunca devlet adamına şöyle seslenmiş: - incir ağacı yerinde dursun, kestirmeyiniz. - niçin? - nasıl olsa bir gün birinin ocağına dikersiniz, cevabını vermiş.
Saçını süpürge etmek
Eskiden kadınlar saçlarını topuklarına kadar uzatırlardı. en uzun saç da en güzel saç kabul edilirdi. kadın evini süpürmek için yere eğilince arkasındaki çift örgülü saçlar yere düşer ve bir süpürge gibi her yeri öperdi.
Atı alan üsküdar'ı geçti
Bolu bey'ine başkaldıran, çoğunlukla ünlü halk şairi ile karıştıran eşkıya köroğlu, bir gün atını çaldırmış. köroğlu, değerli ve akıllı bir hayvan olan atını aramak için diyar diyar dolaştıktan sonra, istanbul'da satılık hayvanlar arasında kendi atını bulmuş. o'nu tanımayan satıcıya müşteri gibi görünmüş.
Önce şöyle bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da sahibini tanıdığından, atı mahmuzlamasıyla şimşek gibi fırlayıp kaybolmuş. kıyıya varınca da sala fazla para verip üsküdar'a çektirmiş. öfkesinden küplere binip izlemeye yeltenen at cambazına, kalabalıktan biri seslenmiş:beyhude çabalama atı alan üsküdar'ı geçti. o adam köroğlunun kendisi idi.
Eline su dökmek
Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı.böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi. yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi.işte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır.
İpsiz sapsız
Şimdi olduğu gibi eskiden de anadolu'dan istanbul'a çalışmak üzere adamlar gelir,bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıkların dan ya hamallıkla, yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış.bunların içinden öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş.bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmayan bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de yaramayan adamlar hakkında tahkir anlamında kullanılmıştır.