Beykent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Beslenme
ve Diyetetik Bölümü Arş. Gör. Kübra Şahin, insanlardaki mikroorganizmaların tümüne
verilen ad olan mikrobiyota kavramına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Mikrobiyotanın içimizde ve dışımızda yaşayan bakteriler,
virüsler, mayalar ve parazitler gibi tüm organizmaları kapsadığını belirten
Şahin, her bölgenin farklı bir mikrobiyotaya sahip olduğunu ve vücutta en çok
mikroorganizmayı barındıranın bağırsak mikrobiyotası olduğunu belirtti.
TAM BUĞDAY, ARPA, ÇAVDAR TÜKETEBİLİRSİNİZ
Besin alımıyla bağırsak mikrobiyotasının güçlü bir etkileşimi
bulunduğundan bahseden Şahin, ‘Mikrobiyotanın en önemli enerji kaynağı diyet
ile alınan karbonhidratlardır. Diyetin prebiyotik özellik gösterebilen
karbonhidratlardan zengin olması gerekmektedir. Prebiyotiklerin mikrobiyota
kompozisyonunu değiştirerek bağırsak mikrobiyota fermantasyonunu iyileştirdiği
görülmüştür. Bu karbonhidratların kaynakları arasında tahıllar grubunda tam
buğday, arpa, çavdar, yulaf, karabuğday ve kepekli pirinç; meyveler grubunda
muz, elma, çilekler ve üzüm; sebzeler grubunda hindiba, enginar, yerelması,
kuşkonmaz, kereviz, soğan, sarımsak, pırasa, domates ve hardal bitkisi; yağlı
tohumlardan keten tohumu, badem, fıstık, ceviz ve zeytin sayılabilmektedir.
Diyetle posa alımının artmasının ise bağırsak mikrobiyotası çeşitliliğini
artırdığı bilinmektedir’ ifadelerini kullandı.
Şahin, ‘Yüksek proteinli diyetler yüksek hayvansal yağ ve
düşük karbonhidrat alımı gerektirdiği için inflamasyon ve kolorektal kanser
için riskli bir bağırsak ortamı oluşturmaktadır. Bağırsak mikrobiyotasının
düzenlenmesinde diyetle hayvansal protein alımının gereksinme ile
sınırlandırılması ve bitkisel protein kaynaklarının da diyete eklenmesi
önemlidir’ dedi.
YARARLI BAKTERİLERİN AZALMASINA NEDEN OLUYOR
Diyet yağlarının mikrobiyota popülasyona etkisinde diyet yağ
miktarı ve türünün önemli olduğundan bahseden Şahin, yüksek yağlı diyetlerin,
mikrobiyotadaki yararlı bakterin sayısını ciddi ölçüde düşmesine sebep olduğunu
söyledi.
Tam buğday, mısır bazlı tam tahıl ve arpa gevrekleri ile
yulafın tüketimiyle mikrobiyotada mikrobiyal çeşitlilik ve sayısında önemli
oranda artış yaşandığını vurgulayan Şahin, bu etkinin tam tahılların prebiyotik
özelliğe sahip olması, yağ içeriğinin düşük olmasından kaynaklandığını ifade
etti.
Badem ve fıstık gibi yağlı tohumların tüketilmesi hem
mikrobiyal çeşitliliğin hem de yararlı bakterilerin artmasında faydalı
olabileceğini söyleyen Şahin, konuşmasına şöyle devam etti:
‘Yaban mersini, böğürtlen, elma ve muz gibi meyvelerin de
bakterilerinin oranlarını artırmasıyla mikrobiyota üzerine olumlu etkileri
olmuştur. Meyve, sebze, tam tahıl, çay, kahve, kakao gibi çeşitli bitkisel
kaynaklı besinlerde yaygın olarak bulunan polifenoller, farklı etki
mekanizmaları ile mikrobiyotayı olumlu yönde etkilemektedirler. Probiyotikler,
mikrobiyotanın düzenlemesinde en etkili ajanlar olarak kabul edilir. Bunun yolu
da fermente süt ürünü, yoğurt, kımız, bazı peynirler, boza, tarhana, turşular,
soya ürünleri, hardaliye, şalgam, sofralık zeytin gibi fermente besinlerin
diyetle düzenli olarak tüketilmesidir. Probiyotiklerin mikrobiyota
fermantasyonunu iyileştirdiği, bağırsaktaki bakteri kompozisyonunu değiştirerek
gastrointestinal sistem hastalıklarında tedavi edici etkisiyle pek çok hastalık
üzerinde olumlu etkileri vardır.’