Tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs birçok hastalığa da davetiye çıkartıyor. Birçok belirtileri olan koronavirüs son zamanlarda en sık rastlanan problemlerinden biri de cilt hastalıkları. Virüse yakalananlar başta olmak üzere pek çok kişi cilt problemi yaşıyor. Kuruluk, akne, zona, kurdeşen, dermatit, saç dökülmesi, saçkıran, uyuz ve kurdeşen gibi pek çok deri hastalığı bu dönemde artış gösterdi. Uzmanlar saç, yüz, tırnak, el ve ayak sağlığı açısından koronavirüsün etkilerini inceledi.
Pandeminin çoğalmasıyla birlikte deri hastalıklarının görülme sıklığının ciddi oranda yükseldiğini biliyor musunuz? Saç dökülmesinden dermatite, kurdeşenden zonaya kadar koronavirüsün cildimiz üzerinde etkisi büyük. Hele ki enfekte olup ilaç kullandıysanız bu etkilerin sayısı daha da artıyor. Neyse ki pek çoğu kısa süre içerisinde geçiyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Doç. Dr. Ayşe Serap Karadağ'a tepeden tırnağa pandeminin etkilerini ve nasıl başa çıkabileceğimizi sorduk. Doç. Dr. Karadağ; hem gündelik hayatta işinize yarayacak önerilerini sundu, hem de koronavirüsün dermatolojik etkilerini anlattı.
Koronavirüs, hem hastalığın kendisi hem de pandemisiyle tepeden tırnağa bizi olumsuz etkiliyor diyebilir miyiz?
2019 yılının aralık ayında ortaya çıkan SARS-CoV-2’nin etkeni olduğu koronavirüs hastalığı (COVID-19), çok sayıda organı etkilediği gibi deri ve deri eklerimizde de çok sayıda bulguya neden oluyor. Deyim yerindeyse, tepeden tırnağa olumsuz etkilerini görüyoruz.
PANDEMİDE EN SIK GÖRÜLEN CİLT HASTALIKLARI HANGİSİ?
Yapılan araştırmalarda; bu pandemi döneminde dermatit, akne, sedef hastalığı, cilt kuruluğu, zona, uyuz, kurdeşen, saç dökülmesi ve saçkıran gibi hastalıkların görülme sıklığında artış bildirildi.
En tepeden başlayacak olursak, saçlarımız bu hastalıktan nasıl etkilendi?
Koronavirüs enfeksiyonu geçirenlerde yoğun saç dökülmesi (telojen effluvium), erkek tipi saç dökülmesi, saçkıran ve saçlarda hızlı grileşme bildirildi. Erkek tipi saç dökülmesini, COVID-19’un androjen hormonu reseptörlerini aktifleştirerek yaptığı ileri sürülüyor. Hastalığı daha şiddetli geçirenlerde bazı saç hastalıklarının daha sık olduğu bildiriliyor.
Son zamanlarda polikliniğe başvuran hastalarımızda enfeksiyondan yaklaşık iki ay sonra hızlı ve yoğun saç dökülmesi olduğunu görüyoruz. Yapılan araştırma sonuçları da bunu destekler nitelikte olup, telojen effluvium olarak adlandırılıyor. Yapılan çalışmalarda; hastaların yüzde 24,1’inde yaklaşık 56. günde başlayan saç dökülmesinin süresinin ortalama 76 gün olduğu ve hastaların çoğunda üç-dört ay içinde dökülmenin durduğu görülüyor.
COVID-19’un Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmesi, seyahat ve sokağa çıkma kısıtlaması gibi tedbirlerin uygulanmasından yaklaşık iki-üç ay sonra (Temmuz-Ağustos 2020) telojen effluvium sıklığında yüzde 400 artış olduğu saptandı. Bu saç dökülmesine enfeksiyonun kendisi, ateş, yaşanılan yoğun stres, hastalık esnasında iyi beslenememe, kilo kaybı, ilaçlar ve bazı hastalarda gördüğümüz kanamalar neden oluyor. COVID-19 geçiren hastalarda saçkıran gelişimi de bildirildi. ülkemizde gerçekleştirilen bazı çalışmalarda, pandemi döneminde saçkıran tanısı konulan hastaların sıklığında belirgin artış bildiriliyor. Buna da yaşanılan yoğun stres ve virüsün saç kökündeki hücrelerle yol açtığı immünolojik savaş neden oluyor.
KORONAVİRÜS İÇİN KULLANILAN İLAÇLARIN DERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ NEDİR?
Koronavirüs tedavisinde yaygın olarak kullanılan ilaçların telojen effluvium dediğimiz yaygın saç dökülmesi yapması bekleniyor. Yine ülkemizde sıtma ilacı olarak bilinen bir ilaç başlangıçta yaygın olarak kullanıldı, halen de belli yerlerde kullanıldığı görülüyor. Bu ürün en sık deri yan etkilerine neden olan ilaçlardan biri, nadiren çok şiddetli deri reaksiyonlarına yol açabiliyor. Deri ve mukozalarda renk değişiklikleri, saç beyazlaması, tüm vücutta kızarıklık, aşırı duyarlılık reaksiyonu ve yaygın döküntülere sebep olabiliyor. Koronavirüs için kullanılan bazı ilaçlar da egzama, kaşıntı ve renk değişikliği yapabiliyor. Bazıları da döküntülere ve egzamaya yol açabiliyor. Birtakım ilaçlar da cilt döküntülerine neden olabiliyor.
Koronavirüs geçiren biri saç sağlığı için neler yapmalı? İlacın etkisi nasıl azaltılabilir?
Öncelikle hastalarımız bu durumun genellikle geçici olduğunu bilmeli ve panik olmamalı. Enfeksiyonlardan sonra gelişen akut dökülmeler genellikle geçici oluyor ve normale dönmesi bekleniyor. Kişinin genel durumu iyiyse, beslenmesi yeterliyse, stresle baş edebiliyorsa dinlenme dönemine geçen saçların yerini genellikle yeni, normal büyüyen saçlar alıyor. Akut dökülmeler ile kellik beklenmiyor. Saç büyümesi ortalama dört ayda görüldüğü için büyüme yavaş yavaş oluyor ve hasta bir süre saçlarını ince, dolgunluğunu ve hacmini kaybetmiş olarak hissediyor. Süreç genellikle, ortalama dört ay sonra normale dönüyor. İyileşme sürecinde kişinin psikolojik durumu da çok önemli.
Stresin devam etmesi iyileşmenin yavaş ilerlemesine neden olabiliyor. Bu yüzden, psikolojik stresi çok yoğun olan ve stresle baş etmekte zorlanan kişilerin psikolojik destek almaları öneriliyor. Beslenme, saç gelişiminde oldukça önemli. Kıl folikülleri protein ve demirden zengin ortamda daha hızlı büyüme imkanı bulabiliyor. Ayrıca biyotin, çinko ve D vitamini de saçı besleyen diğer vitamin ve minerallerden. Saç gelişimini destekleyen diyetler; demir ve proteinden zengin diyet, Akdeniz tipi beslenme, bitkiden zengin diyetler, taze sebze ve meyve, fitoöstrojen denilen maddeleri içeren beslenmedir. Bu amaçla; özellikle proteinden zengin yumurta, somon ve deniz mahsülleri, avokado, ıspanak, kırmızı ve beyaz et, badem, yoğurt, meyve ve koyu yeşil yapraklı sebzeler tüketilmeli.
Ayrıca demirden zengin gıdaların tüketimi de destekleyici oluyor. Karaciğer, kırmızı et, balık, kümes hayvanları, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller, kabuklu yemişler, taze ve kuru meyveler ile yumurta, demir içeriği yönünden zengin. Sağlıklı beslenen kişilerde bu besinler genellikle yeterli oluyor. Ancak saç dökülmesinin hızlı olduğu kişilerde demir, biyotin, çinko, pantotenik asit, Omega-3 yağ asidi, demir gibi vitamin ve minerallerden zengin, doktorun tavsiye edeceği özel takviye ürünler de kullanılabiliyor. Yine PRP (kişinin kendi kanı alınarak, kandaki büyüme faktörlerinin kıl folikülerine enjekte edilmesi) veya mezoterapi yöntemiyle saç gelişimini hızlandıran vitamin ve minerallerin saç köklerine enjeksiyonu da saç gelişimini destekliyor.
KORONAVİRÜSÜN TIRNAKLAR ÜZERİNDE ETKİSİ VAR MI?
Koronavirüse bağlı tırnak değişiklikleri daha nadir görülüyor. Hastalığın şiddeti ile ilişkili olarak parmak ve tırnakta morarma olabiliyor. Enfeksiyon geçiren kişilerde çizgisel beyazlaşma, tırnağın uç yarı kısmında portakal rengi renklenme, kırmızı yarım ay görünümü gibi bulgular nadiren bildirildi, ki bunlar genellikle geçici bulgular. Yine tedavi için verilen ilacı kullanan hastalarda, tedaviden sonra saçta ve tırnaklarda ultraviyole ışığı (wood lambası) ile bakıldığında floresan birikimine bağlı parlak yeşil renk de görüldü. Bu durumun da geçici olduğu, ilaç vücuttan tamamen atıldıktan sonra normale döndüğü bildirildi.
PANDEMİDE EGZAMA SIKLIĞI ARTTI MI?
-Egzama, koronavirüs döneminde en sık rastladığımız deri hastalıklarından. Özellikle sıklığı artan dezenfektan, sabun ve kolonya kullanımı egzama için zemin oluşturuyor.
-Kış aylarında cildimiz daha fazla kuruyor. Bu durumda egzamadan nasıl korunabiliriz?
-Eller ve vücut çok sıcak ya da çok soğuk suyla yıkanmamalı, ılık su kullanılmalı.
-El yıkamadan hemen sonra ve duştan çıkar çıkmaz, cilt tam kurumadan yağ bazlı nemlendiriciler sürülmeli.
-Soğuk havalarda eldiven takmalı.
-Deterjanla doğrudan temas edilmemeli, temizlik yaparken içi pamuklu eldivenler tercih edilmeli.
-Banyoda sabun veya duş jeli yerine nemlendirici özelliği olan ürünler, duş kremi veya duş yağı kullanılmalı.
-Nemlendiriciler gün içinde sık tekrarlanmalı, el kurudukça sürülmeli. Vazelin, gliserin, seramid, üre, hyalüronik asit, skualen, E vitamini, kold krem ve alfa hidroksi asit gibi ürünler cildi nemlendiriyor. Shea yağı, zeytinyağı, Hindistan cevizi yağı, badem yağı, kakao yağı, argan yağı, saf kantaron yağı veya saf aloe vera da cildi nemlendiren ürünler olup, kullanılabilir.
-Sık nemlendirici kullanımına rağmen deri tahriş olduysa, kızarıklık, kuruluk ve çatlama oluştuysa mutlaka dermatoloji uzmanına başvurulmalı.
PANDEMİYLE BİRLİKTE SEBOREİK DERMATİT DAHA FAZLA MI GÖRÜLÜYOR?
Seboreik dermatit veya yağlı egzama dediğimiz hastalık; özellikle burun kenarları, kaşlar, bıyık ve sakal bölgesinde ortaya çıkan, stresten, yorgunluktan ve mevsim geçişlerinden çok etkilenen bir deri hastalığı. Maskenin etkisiyle kapalı kalan, zaten yağlı olan bu alanda nemlenmenin ve sıcaklığın artması ile özellikle burun kenarı, sakal ve bıyık bölgesindeki seboreik dermatit lezyonları şiddetlendi.
AKNELER BU DÖNEMDE ARTMIŞ OLABİLİR Mİ?
Akne (sivilce) de strese bağlı artabilen bir cilt hastalığı olup, pandemi döneminde daha fazla karşımıza çıkıyor. Bu süreçte maskeye bağlı maskne olarak isimlendirilen mekanik bir sivilce türü de hayatımıza girmiş oldu. Özellikle maskenin sürtünmesinin etkisiyle, maske altında kalan cildimizdeki yağ ve kıl üniteleri tıkanıyor; bu bölgenin saatlerce havasız ve nemli kalması da cildimizde var olan bakterilerin sayısını arttırarak akne lezyonlarına neden oluyor.
MASKE İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİNİZ NELER?
Taktığımız maskeler oldukça önemli; kumaş maske takılacaksa cilde tam oturan, nefes alabilen, sentetik olmayan kaliteli ürünler tercih edilmeli, sık sık ve günlük yıkanmalı. Akne hastaları için üretilen yüz temizleyiciler günde iki kez kullanılarak gözeneklerin açılması sağlanmalı, yüzdeki yağ ve kir tabakası uzaklaştırılmalı. Deriyi tahriş edecek soyucu tedavilerden kaçınılmalı. Akneli ciltler için üretilmiş su bazlı nemlendiricilerle günlük cilt nemlendirilmeli, maske takılmadan bir süre önce sürülmeli, sürdükten hemen sonra maske takılmamalı. Akne tedavisinde kullanılan tedaviler tüm yüze değil, sadece lezyona sürülerek tüm derinin kuruması önlenebilir. Özellikle maske altında kalan alanda mümkünse makyaj yapılmamalı. Fondöten kullanan kişiler için yağlı ciltlere uygun su bazlı ürünler tercih edilmeli.
Maske takanlarda, halk arasında gül hastalığı olarak da bilinen “rozasea” şikayetleri görülüyor mu?
Rozasea da stresten ve dış faktörlerden etkilenen bir hastalık. Sıcakta artmış olan damarlar genişliyor ve daha fazla kızarıklık ile yanmaya neden oluyor. Yine demodeks dediğimiz parazitler yüze daha fazla yerleşip, bunlar da hastalığı şiddetlendirebiliyor. Maske altında cilt ısısının yükselmesi ve nemli ortamın etkisiyle hem damarlar genişliyor, hem de parazitler ve bakteriler çoğalıyor. Bu da lezyonların artmasına neden olabiliyor.
BUNLARI YAPIN!
-Günlük, basit önerilerle çok sayıda cilt lezyonunun önüne geçebilirsiniz.
-Yüz, günde iki kez nemlendirici etkisi de olan temizleyicilerle yıkanmalı.
-Hafif nemlendirici kremler (seramid, hyalüronik asit ve benzeri içeren), sabah-akşam yüze ve dudaklara sürülmeli. Bu şekilde cildin kuruması önlenmeli.
-Sentetik, naylon, polyester maskelerden kaçınılmalı.
-Eğer tek kullanımlık cerrahi maske tercih edilecekse dört saatte bir, N95 veya N99 maske takılırsa sekiz saatte bir değiştirilmeli. Ancak gün içinde sık terlenirse veya maske ıslanırsa mutlaka değiştirilmeli.
-Kumaş maskeler sık yıkanmalı (günlük).
-Dört saatte bir, mümkünse açık havaya çıkılarak en az 15 dakika maske çıkartılmalı.
-Çok terleyenlerde ve sıcak ortamda çalışanlarda maskenin içine pamuklu kağıt havlular katlanıp konulabilir. Bu durumda, kağıt havlu sıkça değiştirilerek maskenin ömrü uzatılabilir.
-Kalın ve yağlı makyaj, porları tıkayabildiğinden makyaj yapımı azaltılmalı.
-Güneş koruyucu krem (mineral ve çinko baz daha uygun) sürülmeli.