2. Dünya Savaşı’nın sonlarına gelirken dünya, bilindik madenlerden yapılmış silahlardan çok daha farklısıyla tanıştı: Atom bombası. Hiroşima’ya atılan bomba, silahlar arasında eşi benzeri görülmemiş bir etkiye sahipti. Hem yüksek maliyeti hem de gezegeni yok etme olasılığı göz önünde bulundurunca Hiroşima’dan sonra hiçbir devlet atom bombasını kullanmaya cesaret edemedi. 2. Dünya Savaşı’nın galip ülkeleri ABD ve Rusya arasında bu defa Dünyayı, Doğu ve Batı Blokları şeklinde ikiye bölen ve “Soğuk Savaş” diye bilinen Komünizm ve Kapitalizmin ideoloji kavgası yaşandı. Savaş, Batı Blokunun yani Amerika’nın kazanmasıyla sona ermişti.
Bugün bahsettiğimiz teknolojiyi kullanarak dünyanın bir ucuna erişmek veya bir etki yaratmak artık mümkün ve sanıldığından çok daha kolay.
Teknoloji aracılığıyla yaratılan etkiler ve tartışmalar arasında TikTok uygulaması da yerini aldı. Geçen ay, Çin ile çatışmasında 20 askerini kaybeden Hindistan geniş kitlelerce sevilen Çin meşeli video düzenleme uygulaması TikTok için yasaklama kararı aldı. Geçen hafta ise Amerika, TikTok’u ulusal güvenliğe tehdit olarak gördüklerini söyleyip uygulamanın yasaklanma durumunu tartışacaklarını bildirdi.
Öte yandan uzmanlar daha önce TikTok’u potansiyel bir casusluk tehdidi olarak vurgulamışlardı. Geçen sene Senato’da Chuck Schumer ve Sen Tom; TikTok’un ulusal güvenliğe getirebileceği riski değerlendirmek için istihbarata çağrıda bulunmuşlardı. TikTok ise bu iddiaları “asılsız” olarak nitelendirip Çin hükümetiyle hiçbir kullanıcı verisinin paylaşılmadığını aktarmıştı.
Ülkeler arasındaki ticari ve siyasi problemler neticesinde teknolojinin hem bir savaş nedeni hem de bir savaş aracı haline geldiğini bu haberlerle deneyimlediğimiz bir dönemden geçiyoruz. TikTok dışında aynı konularla muhatap olan daha birçok uygulamayı ve Cambridge Analytica gibi olayları göz önünde bulundurduğumuzda kullanıcılar olarak bıraktığımız dijital ayak izlerine dikkat etmemiz gerektiğinin bir kez daha altını çizmekte fayda görüyorum. Unutmayın ki bugünün teknoloji kullanıcıları ve tüketicileri olarak bizler her bulunduğumuz platformda dijital ayak izlerimizi bırakıyoruz.
Bulunduğumuz yüzyıl itibariyle yaşadıklarımızı ve yaşayabileceklerimizi göz önünde bulundurduğumuzda teknolojiyi tüketen taraf değil de üreten taraf olmanın daha değerli olduğunu hatırlamalıyız.