Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Volkan İzol, prostat bezi dokusundan gelişen prostat kanserinin batı ülkelerinde yaşayan erkeklerde en sık görülen kanser türlerinden biri olarak karşımıza çıktığını belirterek, ‘Günümüzde kesin oluşum nedenleri henüz tam olarak açıklanamamış olan bu kanserde risk 50 yaşından itibaren artarken, hastalık sıklıkla 65 yaşın üzerinde görülüyor. Her erkeğin 50 yaşından itibaren yılda bir kez prostat muayenesi ve serum PSA düzeyi kontrolü yaptırması gerekiyor. Ancak ailesinde prostat kanseri öyküsü olan hastalara bu işlem 45 yaşından itibaren uygulanmalıdır. Prostatta kanser şüphesi genellikle kanda PSA seviyesinin yüksek çıkması ve/veya prostat muayenesinde şüpheli bulgu saptanmasıyla ortaya çıkar. Kontrollerde prostat kanserinden şüphe edilen hastalara mutlaka biyopsi önerilir' ifadelerini kullandı.
STANDART YÖNTEMDE HASTALIK ATLATILABİLİYOR
Prostat kanseri tanısında kullanılan standart yöntemin Transrektal Ultrason (TRUS) kılavuzluğunda sistematik olarak 10-14 adet alınan prostat biyopsisi olduğunu anlatan Prof. Dr. İzol, ‘Söz konusu yöntemle kanser saptanma oranları yüzde 27 ila 40 arasındadır. Bu esnada klinik açıdan önemli kanserlerin yüzde 20-25’i atlanabilirken, ciddi oranda da klinik olarak önemsiz kanser saptanır. Önemli kanseri saptanamayan hastalar gerekli tedaviyi alamazlar ve kendilerine 2 hatta 3 kez biyopsi yapılması gerekebilir' açıklamalarında bulundu.
İzol, son yıllarda gelişen ve yaygın olarak kullanılmaya başlanan Multiparametrik Manyetik Rezonans görüntüleme yöntemi ile prostatın çok daha detaylı olarak incelenebildiğini belirtti.
KANSERİN TÜRÜNÜ TESPİT EDİYOR
Prof. Dr. İzol,’Prostatta kanser olup olmadığı, varsa yerleşimi, boyutu ve belki de en önemlisi kanserin agresif (saldırgan) olup olmadığını ileri teknoloji ürünü Prostat MR-TRUS Füzyon Biyopsi ile anlayabilmek mümkün olmakta, bu yöntemle sadece 2-3 mm’lik kanser odakları bile saptanabilmektedir. Bu nedenle klinik olarak prostat kanserinden şüphelenilen hastalarda biyopsi öncesinde bu yöntemi kullanmak, biyopsi endikasyonunun doğru konulmasını sağlayacak ve gereksiz biyopsilerden hastayı koruyacaktır’ şeklinde konuştu. İzol, ayrıca biyopsi öncesinde Multiparametrik MR yöntemini kullanmanın ve bu incelemede şüpheli odaklar saptandığı taktirde biyopside MR kılavuzluğundan yararlanmanın önemini vurguladı.
ÖNCE MR, SONRA FÜZYON BİYOPSİ
MR Füzyon Biyopsi yönteminin sistemik biyopsinin eksikliklerinin üstesinden gelmek suretiyle prostat kanseri tanısında bir yöntem değişikliğine neden olduğunu ifade eden Prof. Dr. İzol, ‘Füzyon Prostat Biyopsisi, MR ile işaretlenen, kanser açısından şüpheli bölgelerden milimetrik hassasiyetle direkt biyopsi alınmasını sağlamaktadır. Ayrıca klinik olarak anlamsız hastalığın tanısını azaltarak gereksiz tedavilere de engel olmaktadır. Buna karşın aktif kanserlerin saptanmasında ise yüksek etkinliğe sahiptir. Bundan dolayı prostat kanseri riski altındaki tüm erkekler için biyopsi öncesi MR ve sonrasında Füzyon Biyopsi içeren tanısal yolun izlenmesi önerilir'dedi.
Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Volkan İzol, MR yardımlı füzyon teknolojisinin avantajlarını şu şekilde sıraladı:
‘Körlemesine yapılan standart biyopsinin aksine Multiparametrik MR, 3 boyutlu görüntü sağladığından tümör riski taşıyan alanlardan minimal sapma ve hatayla örnekleme yapılır. Standart biyopsiler ile karşılaştırıldığında bu yöntemde kanseri yakalama oranı yüzde 30 daha fazladır. Tekrarlayan biyopsi gereksinimi azalır. Klinik olarak anlamsız olan kanserlerin, yani hastaya hiçbir zararı olmayan kanserlerin tanısı füzyon biyopsi yöntemi ile önemli oranda önlenir. Bu da gereksiz ve büyük ameliyatların yapılmasının önüne geçer. Sistemik biyopsi ile karşılaştırıldığında klinik olarak anlamlı, yani agresif kanserlerin saptanmasında yüzde 30’a varan oranda artış sağlar. Biyopsi alınan yerler tam olarak belirlenir ve hafızaya alınabilir. Bu, ‘aktif gözlem’ denilen takip protokolünde olan hastalar için büyük avantaj sağlar.’