Nasr Suresi Okunuşu ve Anlamı Nedir?

Kuran-ı Kerim’in son suresi olan Nasr Suresi, ismini ilk ayetteki ‘nasrullahi’ ifadesinden alır. Fethin ardından insanların İslam’a yönelmeleri anlatılır. Peki, Nasr Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ne, meali, tefsiri ve fazileti nedir?

13.01.2022-10:36 - (Son Güncelleme: 13.01.2022-10:36) Nasr Suresi Okunuşu ve Anlamı Nedir?

Üç ayetten oluşan Nasr Suresi, yardım anlamına gelen ‘nasr’ kelimesinden ismini alıyor. Kuran’ın son yani 114. Suresi olan Nasr, Hz. Muhammed’in zaferlerinin ardından İslam’a yönelişi anlatıyor. Kısa olmasına karşılık birçok fazileti olan surenin okunuşu ve meali şöyle…

OKUNUŞU

Bismillahirrahmânirrahîm.

1. İzâ câe nasrullahi velfeth

2. Ve raeytennâse yedhulûne fî dinillâhi efvâcâ

3. Fesebbih bihamdi rabbike vestağfirh, İnnehû kâne tevvâbâ

MEALİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.

1. Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde,

2. İnsanları bölük, bölük Allah'ın dinine girerlerken gördüğünde.

3. Artık Rabbini hamd ile tesbih et ve bağışlamasını dile! Muhakkak ki, O, çok bağışlayandır!

Nasr Suresi Anlamı

FAZİLETİ

Bazı hadis kaynaklarında yer alan bilgilere göre, "İzâ câe nasrullah sûresini okuyan kimseye Mekke'nin fethedildiği gün Muhammed'le birlikte bulunan gazilerin sevabı verilir" meâlindeki hadisin (Zemahşerî, IV, 295; Beyzâvî, IV, 460) mevzû olduğu kabul edilmiştir (Muhammed et-Trablusî, II, 729).

Nasr sûresinin fazileti hakkında Enes b. Mâlik'ten rivayet edilen ve diğer bazı sûreleri de kapsayan hadiste "İzâ câe nasrullah" sûresinin Kur'an'ın dörtte birine denk olduğu ifade edilmiştir (Müsned, III, 146-147, 221; Tirmizî, "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 7

Hz. Âişe'den gelen rivayetlerde Resûlullah'ın Nasr sûresinin nüzûlünden sonra namaz sırasında ve diğer zamanlarında Allah'ı tesbih edip O'na hamdettiği ve istiğfarda bulunduğu belirtilmektedir (Buhârî, "Tefsîr", 110/1-2; Müslim, "Ṣalât", 218-220).

TEFSİRİ

Müfessirlere göre “Allah’ın yardımı”ndan maksat, Mekke putperestlerine veya bütün düşmanlarına karşı Allah’ın Hz. Peygamber’e yardım etmesi ve onu zafere kavuşturmasıdır; mecazen “dinin kemale ermesi, son şeklini alması” anlamında da yorumlanmıştır. “Fetih”ten maksat ise başta Râzî’nin “fetihlerin fethi” dediği Mekke’nin fethi olmak üzere Hz. Peygamber’e nasip olan bütün fetihlerdir. Fetih mecaz olarak “Hz. Peygamber’e verilen ilimler, dünya nimetleri, cennet” olarak da yorumlanmıştır (Râzî, (XXXII, 153-155; Şevkânî, V, 602-603).

Sûrede Hz. Peygamber’in şahsında genel olarak müminlere hitap edilerek Allah Teâlâ kendilerine bir nimet ve yardım lutfettiğinde O’na hamd ve şükretmeleri gerektiği ifade edilmektedir. Müminler Mekke döneminde fakir ve güçsüzdü; müşriklerin kendilerine yaptıkları zulme karşılık verecek durumda değillerdi. İnsanlığı kurtuluşa çağıran Hz. Peygamber, çağrısına olumlu cevap alamadığı için üzülüyor, hatta kendi kavmi tarafından din konularında yalan söylemekle suçlanıyordu (bk. Hûd 11/12; En‘âm 6/33-35). Fakat Medine döneminde müminler güçlenerek kendilerine haksızlık eden inkârcılara karşı savaşacak duruma geldiler ve fetihler başladı. Bu durum Araplar’ın İslâm’a girmesinde büyük etken oldu. Özellikle Mekke’nin fethinden sonra Arap kabileleri savaşmaksızın İslâm’ın hâkimiyetini kabul etmiş ve akın akın İslâm’a girmişlerdir. 2. âyet bunu ifade etmektedir. 

3. âyette ise daha önce müşrikler tarafından “sihirbaz, şair, kâhin, mecnûn” gibi yakışıksız sıfatlarla nitelenerek her türlü hakarete mâruz bırakılan Hz. Peygamber’e, kendisini bu durumdan kurtaran Allah’a hamd ve şükretmesi emredilmektedir. Mekke’den hicret ederken Sevr mağarasında gizlendiğinde yanında sadece Hz. Ebû Bekir vardı; şimdi ise binlerce sahâbî ile birlikte Mekke’yi fethetmiş, bu arada tarihin en büyük ve en yapıcı inkılâbını gerçekleştirmişti. İşte bu sebeple müminlerden yüce Allah’a hamdetmeleri, kendilerine nasip edilen zafer ve fetih nimetlerinin şükrünü yerine getirmeleri istenmektedir.

Hz. Peygamber’in günahtan korunduğu bilinmektedir (ismet). Buna rağmen ona Allah’tan af dilemesi emredildiğine göre bunun mânası ya ümmeti için, onların adına af dilemesi veya –günahtan uzak dursa bile– Allah’tan af dilemek kullukta kemalin gereği olduğu için “Allah’ın lutuf ve inâyetine her zaman muhtaç olduğunu dile getirmesi, her şeye rağmen ibadetlerini mükemmel görmeyip bu sebeple O’ndan af dilemesi”dir. Bu sûre indikten sonra Hz. Peygamber’in, “Allahım! Sana hamd eder ve seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Beni bağışla, çünkü sen tövbeleri kabul edensin!” anlamındaki duayı sık sık tekrarladığı rivayet edilmektedir (İbn Kesîr, VIII, 532-533; ayrıca bk. Fetih 48/1-3).

Sahabeden bazıları bu âyetlerden Hz. Peygamber’in görevinin tamamlandığı ve artık vefatının yakın olduğu sonucunu çıkarmışlardır (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 110). Bundan dolayı sûreye “vedalaşma” anlamında “Tevdî” ismi de verilmiştir. Nitekim bu âyetler indikten sonra Hz. Peygamber’in ancak seksen gün gibi kısa bir süre yaşadığı rivayet edilmektedir (bk. Kurtubî, XX, 233).

DNC Medya
DNC Medya
YORUM YAZ..

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

En Çok Okunanlar

Modal