Jose Saramago’nın Körlük kitabının özeti nedir? Jose Saramago kitabı nasıl yazdı?
Körlük kitabının yazarı Jose Saramago, bir kafede otururken; “Şu an hepimiz kör olsak nasıl olurdu?” diye düşünüp böyle bir roman yazmaya karar veriyor. Kitap ise kısaca şöyle özetlenebilir; Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılmasını anlatan roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiler etrafında anlatılır.
Jose Saramago’na 1998 Nobel edebiyat ödülünü getiren Körlük kitabı büyülü gerçeklik akımı ile yazılmıştır. Jose Saramago bu başyapıtı olan roman bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan gözle sözleriyle başlar. Ardından Arabasında kör olan adamın yardımına giden hırsız, ve bu iki adamı tedavi etmeye çalışan doktor hepsi kör olurlar. İktidar derhal çözümü bulur! Bu insanları eski bir akıl hastanesine kapatır.
KÖRLÜK KİTABININ ÖZETİ NEDİR?
Hastane görünümlü bu yeni hapishanede kör insanların sayısı her geçen gün artar ve bireyler oto kontrolü yavaş yavaş terk ederler. Çeteler, ölümler ve açlık sıradanlaşır; yani insanlar gitgide şaşkınlıklarını ve onurlarını kaybetmeye başlarlar. Romanda en dikkat çeken özelliği gerçek denilen kavramın modern insanın zihninde nasıl bir çelişkiler yumağına dönerek kavramın özünün akıp gitmesidir.
Doktor, karısı ve etrafındaki insanlar gitgide daha zor duruma düşerler. İşler o noktaya gelir dayanır ki doktorun karısı kendilerine baskı yapan çetenin başında bulunan adamın boynunu makasla parçalar. Saramago, ahlak, seçme özgürlüğü, ve insanın yapabileceklerinin sınırlarını en derin sorularla sorguluyor. Romanın yazarı Jose Saramago, insan denilen varlığın ne tam iyi, ne de tam kötü gibi nitelemelerle anlaşılamayacağını anlatır. Doktorun karısı, insan denilen varlığın hem ışığı doğuran, hem ışık söndüren, nevi şahsına münhasır var oluşu olduğunu ifade eder. “Bir insan öldürdüm, bunu yapabileceğime hiç düşünmezdim. Ama şimdi bir insan daha öldürüp öldüremeyeceğimi bilmiyorum!” şekildeki sözleri bu durumun en açık örneklerinden biridir.
Körlük romanın ilerleyen kısımlarında artık ülkede gören kimse kalmamıştır, kahramanlarımız düştükleri hapishaneden büyük bir yangın neticesinde kurtulurlar. Yavaş yavaş ilk şoku üzerlerinden atmaya çalışırken diğer yandan da hayatta kalmak için uğraşı içerisine girerler. Doktorun karısının gözlerinin görmesi, ve olaylar karşısındaki sakin fakat mantıklı davranışları ise çağımızdaki insanların ruh haliyle bire bir örtüşüyor. Romanın on bölümde ise doktorun evine ulaşılır ve eski kurallar anımsanmaya, ve yeniden bir düzen kurulmaya girişilir. Son sahne ise belleğimize çıkmamak üzere kazınır! Salgın bitmiş ve herkes tekrar görmeye başlamıştır. Doktorun karısı ise her an beklediği körlüğün artık kendisini bulduğuna inanır, ancak gördüğü herkes onu da görmektedir.