1967'de yaşanan USS Liberty saldırısı, İsrail'in niyetleri ve olayın ardındaki gerçekler hakkında şaşırtıcı detaylar barındırıyor. Bu videoda, USS Liberty'nin neden İsrail tarafından vurulduğuna dair arka planda yaşananları ve ortaya çıkan gerçekleri masaya yatırıyoruz. Siyasi oyunlar, gizli planlar ve örtbas edilen gerçeklerle dolu bu tarihi olayı beraber keşfedelim.
1967'de yaşanan USS Liberty saldırısı, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) Altı Gün Savaşı sırasında Akdeniz'de Amerikan haber alma gemisi USS Liberty'ye düzenlediği saldırıdır. Saldırı, 8 Haziran 1967'de Sina Yarımadası yakınlarında gerçekleşti ve yaklaşık 75 dakika sürdü. Saldırıda 34 Amerikan denizcisi öldü ve 171'i yaralandı. Gemi ağır hasar aldı, ancak batırılamadı.
Saldırı sırasında Liberty, İsrail kıyılarına yaklaşık 20 mil uzakta, uluslararası sularda seyrediyordu. Gemi, İsrail'in Mısır'a yönelik saldırılarını izlemek ve raporlamak için görevlendirilmişti.
Saldırının ilk aşamasında, İsrail savaş uçakları Liberty'ye saldırdı. Uçaklar, gemiye makineli tüfek ve bombalarla ateş açtı. Saldırıda dokuz denizci öldü ve altmışı yaralandı.
Uçakların saldırısı bittiğinde, İsrail hücumbotları Liberty'ye saldırdı. Hücumbotlar, gemiye torpil ve top ateşi açtı. Saldırıda su kesimi hizasına delik açıldı ve gemi ağır hasar aldı.
Saldırı sonucunda 34 Amerikan denizcisi hayatını kaybetti ve 171'i yaralandı. Gemi ağır hasar aldı, ancak batırılamadı.
İsrail, saldırıyı bir kaza olarak açıkladı. Ancak, saldırının kasıtlı olarak yapıldığına dair iddialar da var. Bu iddialar arasında, İsrail'in Liberty'nin bir Sovyet gemisi olduğunu düşündüğü, veya gemiyi batırarak ABD'yi savaşa çekmeyi planladığı yer alıyor.
Saldırı, ABD ve İsrail arasındaki ilişkileri gerginleştirdi. ABD, İsrail'den saldırıyı araştırmasını ve sorumluları cezalandırmasını istedi. İsrail, bir soruşturma başlattı, ancak herhangi bir sorumluyu cezalandırmadı.
USS Liberty saldırısı, Amerikan tarihindeki en tartışmalı olaylardan biridir. Saldırı, ABD'nin İsrail'e olan desteğini sorgulamasına neden oldu ve ABD'nin dış politikasında önemli bir dönüm noktası oldu.