İnsanlık varolduğundan bu yana müzik bir tutkudur. Tarihin her döneminde insanlar müzikle iç içe olmuş, bir parçayı kaydetmek, o parçanın güzelliğini tekrar tekrar dinleyerek yaşamak için ise bir cihaza ihtiyaç duymuşlardır.
Daha çok modern zamanların bir getirisi olan gramofon eski Yunancada "ses" anlamına gelen "foni" ile "yazmak" anlamına gelen "grafo" kelimelerinden türetilmiştir.
Şimdilerde sadece antika dükkanlarından rastlayabileceğimiz gramofonlar iğnesinin titreşimiyle plak üzerindeki ses izlerini sese dönüştürmek için kullanılan eski ve mekanik bir müzik dinleme aletleridir.
Bir yuvarlak ince taş plak ile çalışan gramofonlardaki plaklar, gomalaka ve mumlu maddelerle (son yıllarda plastik maddelerle) yapılan bir disklerdir.
1877 YILINDA İCAT EDİLDİ
Peki gramofonlar nasıl ses yayar? İşte bu sorunun cevabını ilk olarak 1877 yılında Thomas Edison buldu. Plakların iki yüzünde helezon şeklinde olan oyuklar girintili çıkıntılıdır, özel olarak yapılmış olan gramafon iğnesi, bu oyuklar arasında dolaşırken, meydana gelen titreşimler, plağa alınan sesin tekrar duyulmasını sağlar.
İlk patenti , 29 Eylül 1887 Alman bilim adamı Emile Berliner tarafından alınan gramofonlar 20.yüzyılda teknoloji ile birlikte büyük gelişme göstererek önce kol ile çalışanları sonra da elektrik motoru ile işleyenleri çıkmıştır. Hızı ayarlanabilen bu motorlar sayesinde bir plağa değişik miktarda kayıt yapmak veya kaydedilmiş sesleri istenilen hızda dinlemek mümkün olmuştur.
Günümüzde kullanılan plaklar mikroyivli PVC disklerdir. bu plakların en önemli özelliği ise pratikte kaydetme imkanı bulunmamasıdır. Plakların doldurulmasında özel bir ana plaktan istifade edilir.Bundan çıkan kopyalar gramofonda kullanılır. Plakların bu özelliği bir dezavantajdır. Ancak kaydedilen seslerin aslına çok yakın bir nitelikte dinlenebilmesi bunu önemli bir faktör olmaktan çıkarır.
OSMANLI'DA KISA SÜREDE YAYILDI
Gramofon Osmanlı coğrafyasına ise diğer birçok icat gibi 1800’li yılların sonunda girmiştir. Gramofonun 1896 yılında Osmanlı’ya gelmiş ve kısa sürede Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır. Yıllar içerisinde Anadolu coğrafyasında gramofon sadece müzik dinelemek için kullanılan bir alet olmaktan çıkmış, orta oyunları, komediler ve hatta 1970’li yıllarda spor plakları yapılmaya başlanmıştır.
Bu cihaza ilk çıktığı andan itibaren ilgi yoğun olmuştur. 1900 yılında the Gramophone Companya şirketi teknisyenleri İstanbul'a gelerek 170 kayıt gerçekleşirmiştir. Ardından Emil Berliener şirketi de 1900-1912 tarihleri arasında 3 bin adet parça kaydetti.
1930 yılında plak altın çağını yaşamıştır. Cumhuriyetin ilanıyla gelen yenileşme, batılılaşma, çağdaşlaşma gibi kavramlar Türk toplumunun geleneksel yapısını kırmaya zorlamış ve Fikriye Hanım sesini ilk plaklara kaydeden Türk kadını olmuştur.
Günümüzde Kapalıçarşı'da "Gramofon Baba" olarak bilinen 76 yaşındaki tek gramafon ustası Mehmet Öztekin'in dükkanı Zeki Müren, Müzeyyen Senar gibi ölümsüz sanatçıların fotoğrafları ve taş plaklar ve gramofonlarla kaplı. Gramofonun eşsiz sesini duymak ve bu cihazı deneyimlemek için bu küçücük dükkanı mutlaka ziyaret edin.