Şifalı bir bitki olan dulavrat otu yüzyıllarca romatizma hastalıklarından, soğuk algınlığına birçok hastalığın tedavisinde halk tarafından kullanılmaktadır. Asırlar önce Çinliler, bu otun kökünü başka bitkilerle harmanlayarak; kızamık, bademcik iltihabı ve grip gibi pek çok hastalığın tedavisinde tercih etmişlerdir.
Dulavrat otu neye iyi gelir?
- Ağrılar için doğal bir ilaç olan dulavrat otu romatizma ağrılarını gidermektedir.
- Dulavrat otu mide iltihabına karşı faydalıdır.
- Dulavrat otunun idrar söktürücü bir özelliği vardır.
- Deri hastalıklarına karşı etkilidir.
- Terlemek isteyenler için tavsiye edilmektedir.
- Saç çıkmasını hızlandırır ve kepeği azaltır.
- Dulavrat otunun hafif müshil etkisi vardır.
- Dulavrat otu beden için güçlendirici bir toniktir.
- Gut hastalığına karşı olumlu bir etki sağlar.
- Sindirim ve safra salgılarını artırarak sindirimi kolaylaştırır.
- Dulavrat otu iştahı açmaktadır.
Dulavrat otu sedef hastalığının doğal ilacı
Dulavrat otunda; inülinin dışında, östrojen hormonu içeren lignanlar, sülfür içeren bileşikler ve polifenoller de bulunmaktadır. Dulavrat otu, harici olarak sedef, akne ve diğer cilt hastalıklarında da büyük yarar sağlamaktadır.
Cilt için doğal bir reçete!
Dulavrat otu ayrıca cilt derisinin elastikiyetini korumasını sağlıyor, botoks etkisi yaparak cildi güzelleştiriyor, selülitleri yok ediyor.
Kanı temizliyor
Meksika Kızılderilileri bu bitkiyi doğum sırasında kadına verilen toniklere ilave etmişlerdir. Avrupalı bitki uzmanları ise kanın temizlenmesinde etkili olan dulavrat otunu, 17. yüzyılda zührevi hastalıklarda tercih etmişlerdir.
İltihapları önlüyor
Dulavrat otunun yararlarıyla ilgili yapılan çalışmalar, bu bitkinin kanserin mutasyon yapmasını engel olduğunu göz önüne seriyor. Ayrıca bu faydalı otun kökünün, iltihap önleyici ve serbest radikalleri ortadan kaldırıcı yanı da bulunuyor.
Sindirim sistemini düzenliyor
Dulavrat otunun içinde bulunan inülin; kolondaki faydalı bifidobakterilerinin gelişimini olumlu yönde etkilemektedir. Yapılan araştırmalar; özellikle Batı ülkelerinde inülin gibi nişasta içermeyen polisakkaritlerin tüketiminin son 20 yıl içinde düştüğünü, dolayısı ile kolon kanseri ve kalp ve damar hastalıklarında artış olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca inülinin tokluk hissinde ve sindirim sisteminin düzenlenmesi üzerinde de olumlu sonuçları da var.