Düzenlenen panelde sektördeki birçok isim katılırken aynı zamanda akademisyenlerde yer alarak, her akşam Türk halkının evine konuk olan bu dizilerin, aileler özelinde topluma yansıması ve dini, kültürel değerlerin ne şekilde temsil edildiğine dair panel düzenlendi. İşte detaylar…
‘‘Türk dizilerinin bir çıkmazı var!’’
Gazeteci ve yazar Nihal Bengisu Karaca, "Kızıl Goncalar" dizisinin dindarlara karşı bir yapım olarak lanse edildiğini fakat dizinin tarikatların bir mesele olduğunu anlattığını belirterek, "Aynı zamanda 'bu dizi seküler hayatı, laik yaşam tarzını da çok aşındırıyor' denildi. Buna da cevabım hayır. Aslında dizi 28 Şubat'ta Suavi Alkanlı gibi tavan arasında kalmış Kemalizm'i temsil eden bir bakış açısını da ortaya koyuyor" ifadelerine yer vererek, dizinin dindar yaşama karşı bir duruşta olmadığı görüşünü paylaşan Karaca, Kur'an kursunda Feyza karakterinin attığı dayak sahnesinin gereksiz ve yanlış olduğunu, bunun dışında da dizide kendisini rahatsız eden bir şey görmediğini belirtti. Karaca, dizinin devamına dair ise bir yorumda bulunmak istemediğini sözlerine ekleyerek, "Kefil olmak da istemiyorum. Çünkü senaryo yazımı ve Türk televizyonlarındaki dizilerin kendi iç çıkmazları var. O çıkmazlardan çıkmak için meseleyi gevşetebilir, cıvıklaştırabilirler. O zaman biz de sesimizi yükseltiriz. Ama bence gerçekçilik dokunuşu açısından özel bir dizi. Mesela Birgül karakterinin idealizasyonu üzerinden bize başka bir şey söylenmeye çalışıldığını da düşündürüyor. Çok gerçekçi çizilmiş" diye konuştu.
‘‘Bilinç dışında ayrı problemleri olduğunu düşünüyorum’’
Panelde görüşlerini paylaşan Doç. Dr. Zeynep Kevser Şerefoğlu Danış da "Kızıl Goncalar"ı bir anne yoksunluğu dizisi olarak gördüğünü belirterek, "Son 3, 4 yıldır psikolojinin ve psikiyatrinin sahneye hediye ettiği dizilerden farklıymış gibi görünüyor. Çünkü tefrişat, diyalogları çok iyi ama alt yapı annelik mitine dayanıyor ve bunun toplumsal inisiyatif açısından Kızılcık Şerbeti'ndeki dikotomik mekan gibi bilinç dışında ayrı problemleri olduğunu düşünüyorum’’ dedi.
‘‘İslam dünyası kendi hikayelerini yazmaları gerekiyor!’’
İslam dünyasının harekete geçmesi gerektiğine işaret eden Yazar Hüseyin Etil ise İslami edebiyat alanının güçlenmesiyle dizilerdeki temsillerin farklı bir noktaya taşınabileceğini söyleyerek, "Dindarların kendi hikayelerini daha fazla anlatmaları lazım. Seküler bakıştan kurtulmak istiyorlarsa, kendi hikayelerini anlatacaklar. Bence bunun başka bir yolu yok. Toplumlarda sosyo ekonomik yapıdaki bir takım çözülmeler, sosyo kültürel zeminde başka temsillere sebep oluyor. Yani estetiğin teorisi de bir ölçüde bu. Ayrıca sinemanın anlatısının dizilerden çok daha modern ve farklı olduğunun altını çizmem gerekir’’ şeklinde görüşünü dile getirdi.
Türkiye dizi ihracatında 1 numara!
Türk dizilerinin dünyada önemli yer edindiğine değinen Etil, ülke olarak çok fazla dizi ihraç edildiğini ve bu yapımların çoğunun muhafazakar diziler olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir taraftan da böyle ilginç bir trend var. Bu aile dizileri dışında çok epik bir anlatı var. Bana göre ironinin bittiği, epiğin başladığı an 'Leyla ile Mecnun' TRT'de bitip, 'Diriliş Ertuğrul'un başladığı andır. İroni dönemi kapandı, artık başka gerçek bir hikaye başladı. Diriliş Ertuğrul ile başlayan ve sonra dini figürlerle devam eden dönem. Bugün TRT Tabii'nin kültür politikasına bakın. Orada başka bir hikaye kurgulanmaya çalışılıyor. Ama bir taraftan da bunlar küresel piyasada karşılık buluyor. Yani küresel ve Türkiye'deki trendler açısından bence ters bir akıntı var. İçeriden de alternatif bir modernleşme anlatısı giderek gelişiyor. Dindar kadınlar, modernleşen kadınlar üzerinden gelişiyor."