Yıkanma olayı bütünüyle unutulup gitmiş, hatta yemekten önce el yıkama âdeti bile ortadan kalkmıştır.Yıkanma unutuldukça pislik daha da artmış, pislik arttıkça da insanların üstünde ki kötü kokular çoğalmış bütün bunlara çare olarak da, Avrupalılar, yıkanıp temizlenmeyi düşünmek yerine, güzel kokular ve Parfüm icadı yoluna gitmiştir. Pislik zaman geçtikçe öylesine büyük bir hal almış ki, büyük ölçüde çocuk ölümleri olmuş, sık sık çıkan salgınlarda binlerce insanı birden ölmüştür. Örenğin 1501 yılında Fransa'nın Bordeux şehrinde çıkan bir kolera salgınında toplam 17 000 kişi hastalanarak ölmüştür. Ve bu rakam, şehrin nüfusunun yarıdan fazlasını tekabül etmekteydi. 17. yüzyılda Paris gibi büyük şehirlerde su, oldukça az bulunur bir madde olmuştu. Şehrin nüfusu gittikçe artıyor, ama kullanılan su miktarı artmıyordu. Bütün şehirde 40 çeşme ve bir o kadar da kuyu vardı. Kullanımı zorunlu olan su, sokaklardaki sakalardan sağlanır veya şehirdeki çeşmelerde uzayan kuyruğa girilerek tahsis edilirdi. Halk temizlik anlayışından öylesine uzaklaşmıştı ki, evlerden öte, sarayların bile tuvaleti bulunmamaktaydı. Halkın toplu olarak bulunduğu tiyatrolarda dahi, tuvalet yoktu. Herkes ihtiyacını kapı arkalarına ya da merdiven altlarında giderirdi. Mark Kemmerich'in ‘Tarihteki Garip Vak'alar’ isimli kitabında, bu konular şöyle anlatılır: "Paris'te On Dördüncü Louis zamanında hiç kimse sokakta giderken kafasına pis bir şey dökülmeyeceğinden emin olamazdı. Ancak geniş caddeler biraz emniyetteydi. Her an bir pencere açılarak hızlıca söylenen bir ‘Gare L’eau’ seslenişinden sonra bir lâzımlık veya leğen pisliği atılırdı. Şehrin hiçbir sokağında bundan ve de bu korkunç bir kokudan kurtulmak mümkün değildi.