Ahi Evran kimdir? Selçuklu'dan Osmanlı'ya ve günümüze kadar gelen Ahilik nedir? Ahilik teşkilatı nedir ve ilk olarak ne zaman başlamıştır?
Türk-İslam kültürünün bir geleneği olan ahilik Selçuklulardan Osmanlıya, ardından Türkiye Cumhuriyetine kadar varlığını sürdürmüştür. Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşmasında manevi olarak katkı sağlayan ve Ahilik teşkilatının oluşmasında öncü rol alan Ahi Evran, günümüz dünyasına da ışık tutuyor. Dürüstlük ve dayanışma örneği olan Ahilik teşkilatı, İslam’ın evrensel prensiplerini dünyaya farklı bir pencereden sunuyor. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında Ahi Evran’ın yanı sıra Osmanlı sultanlarının da önderi olduğu Ahilik teşkilatının günümüze kadar uzanan ticaret ahlakı ve çalışma disiplininin günümüze kadar devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında teşkilata ismini veren ve kurucusu olan Ahi Evran, ve Ahilik kutlamaları Ahiliğin başkenti olarak adlandırılan Kırşehir’de kutlanmaya devam ediyor.
AHİ EVRAN VELİ KİMDİR?
Kardeşliğin, cömertliğin, yiğitliğin, fedakarlığın, doğruluğun, dürüstlüğün, kalitenin, üretimin, ahlakın, sanatın, aklın ve bilimin esas alındığı Ahilik teşkilatı, Ahi Evran Veli tarafından 1200'lü yıllarda kuruldu. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan Ahilik teşkilatı, devletin sosyal, iktisadi ve siyasi hayatını doğrudan etkilemiştir. Asıl adı Mahmut olan ve Türk-İslam teşkilatının en önemli şahsiyetlerinden olan Ahi Evran, 1171 (H.566) yılında İran’ın Batı Azerbaycan tarafında bulunan Hoy kasabasında doğdu. Babasının adına ve doğum yerine nispetle Mahmut bin Ahmet el-Hoyi (Hoylu Ahmet’in oğlu Mahmut) denmiştir. Lâkabı “dinin yardımcısı” anlamına gelen Nasiruddin’dir.
Ahilik teşkilatı bir devlet geleneği olarak günümüze kadar gelmiştir. Ahilik teşkilatının kurulduğu ilk yıllarda Anadolu'ya göç eden Türkmenlere aş ve iş imkanı sağlayarak, aynı zamanda tekke ve zaviyelerde iyi bir Müslüman ve vasıflı bir meslek sahibi üretici haline getirilmesine katkı yaptı. Kurmuş olduğu Ahilik teşkilatı ile sosyal, iktisadi ve siyasi hayatımızı etkileyen; Anadolu’nun Türk ve İslam toplumlarına vatan olmasında ardından da Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda büyük rol oynayandı. Ahi Evran’ın çocukluğu ve ilk tahsil devresi memleketi olan Azerbaycan’da geçmiş olsa da, gençliğinde Horasan ve Maveraünnehre giderek o yörede büyük üstatlardan ders almıştır. Bu arada âlim Fahrettin Razi’den fen ve dini ilimleri öğrenmiştir.
HACI BEKTAŞİ VELİ VE AHİ EVRAN YAKINLIĞI
Ahi Evran, bir hac yolculuğu esnasında Şeyh Evhadüddin Kirmani ile tanışarak ondan çeşitli dersler aldı. Bağdat'ın İslam dünyasının büyük sanat ve ilim merkezi olması, Ahi Evran'ın çok yönlü yetişmesinde etkili oldu ve burada Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah'ın kurduğu fütüvvet teşkilatını tanıdı. Asya içlerinden 13. yüzyılın başlarında Muhyiddin Arabi ve hocası Evhadüddin Kirmani ile Anadolu’ya gelen mutasavvıflardan biri olan Ahi Evran, bir müddet Denizli, Konya ve Kayseri’de ikamet ettikten sonra birçok şehir ve kasabayı gezerek Ahilik teşkilâtının kuruluşunda ve yayılışında önemli bir rol oynadı. Ahi Evran, Kirmani'nin kızı Fatma Bacı ile evlendi.
Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yaşadıktan sonra Kırşehir’e yerleşti ve ölümüne kadar burada kaldı. 15. yüzyılda kaleme alınan Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde, menkıbevi şahıslarla münasebeti ve bu arada Hacı Bektaş-ı Veli (ö. 1270) ile olan yakınlığı anlatılıyor.
Bazı siyasi ve sosyal hadiseler, doksan üç yıl yaşadığı rivayet edilen Ahi Evran’ın hem Hacı Bektaş-ı Veli, hem de Mevlânâ Celaleddin-i Rumi (1207-1273) ile çağdaş olduğunu göstermektedir. Çeşitli araştırmalarda ölümünün yahut öldürülüşünün 1262’de veya 1300-1317 yılları arasındaki bir tarihte olduğu ileri sürülmüştür. Ancak, Ahi Evran’ın hayatı ve faaliyetleri hakkında son zamanlarda yapılan bu araştırmalar ve kendisine izafe edilen eserler, dayanılan kaynakların iyi bir tenkit süzgecinden geçirilmemiş olması sebebiyle ihtiyatla karşılanmalıdır. 14. yüzyılın başlarında Gülşehri tarafından Ahi Evran üzerine kaleme alınan mesnevide onun tipik bir sufi dervişi olarak tasvir edildiği görülüyor.
OSMANLI DÖNEMİNDE AHİLİK TEŞKİLATI
Ahi Evran’ın debbağlık mesleğini icra ettiğine dair onun veli olarak anılmasından sonra debbağ esnafının piri sıfatıyla yüceltilmesine sebep olmuştur. Bu bakımdan Türk debbağlarının silsilenameleri kendisine dayandırılmış ve oradan da bütün debbağların piri olan Zeyd-i Hindi’ye götürülmüştür. Osmanlı Devleti döneminde Ahi Evran’ın esnaf zümresi arasında pir olarak kazandığı itibar bütün Anadolu, Rumeli, Bosna ve hatta Kırım’a kadar yayılmıştır.
Şeyhlerinin Ahi Baba unvanını aldığı Kırşehir’deki Ahi Evran Zaviyesi, Osmanlılar’da Türk debbağlarının ve zanaat erbabının manevi merkezi durumunda idi. Ahi Baba ve onun salahiyet verdiği, diğer şehirlerdeki yine Ahi Baba unvanını taşıyan ahi teşkilatı reisleri, çıraklara şed bağlamak hakkına sahipti. Zaviye şeyhleri, bu yetkinin kendilerine ait olduğunu zaman zaman devlete tasdik ettirme ihtiyacını duymuşlardır.
Bu durum daha çok bazı esnafın Ahi Evran makamı ile münasebetinin gevşemeye başladığı zamanlarda olmuştur. Nitekim 1780, 1782, 1822-1823 ve 1842 tarihlerinde bu gibi durumların ortaya çıkması üzerine devlet yetkililerine başvuran zaviye şeyhleri, bütün esnafın piri olduklarını bildiren beratlar almışlardır. Ahi Evran Zaviyesi, 20. yüzyılın başlarına kadar esnaf zümresi üzerindeki manevi tesirini devam ettirmiştir. Bu durum, başta debbağlar olmak üzere bütün esnafın Ahi Evran’ı pir kabul etmelerinden ve devletin bu bağlılığı teşvik eden desteğinden ileri gelmiştir.