Adiyat Suresi, Mekke döneminde indirilmiştir. Kuran’ın kısa surelerinden biri olan Adiyat, cihad meydanında nefes nefese koşan adları anlatıyor. İslam uğruna verilen savaşları anlatan surenin birçok fazileti var. İşte okunuşu ve meali…
OKUNUŞU
Bismillahirrahmânirrahîm.
1. Vel adiyati dabha
2. Fel muriyati kadha
3. Fel muğırati subha
4. Fe eserne bihı nak'a
5. Fe vesatne bihı cem'a
6. İnnelinsane li rabbihı le kenud
7. Ve innehu ala zalike le şehıd
8. Ve innehu li hubbil hayri le şedıd
9. E fe la ya'lemü iza bu'sira ma fil kubur
10. Ve hussıle ma fis sudur
11. İnne rabbehüm bihim yevmeizin le habir
MEALİ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1. O harıl harıl (savaşa) koşanlara,
2. (Tırnaklarıyla yerden) ateş çıkaranlara,
3. Sabahleyin akın edenlere,
4. Tozu dumana karıştıranlara,
5. Derken bir topluluğun ortasına dalanlara yemin ederim ki,
6. Şüphesiz insan, Rabbine karşı çok nankördür.
7. Ve kendisi de buna şahittir.
8. Gerçekten o dünya malını çok sevdiği için katıdır.
9. Bilmiyor mu ki, kabirlerin içindekiler fırlatılacak.
10. Ve sinelerin içindekiler derlenecek.
11. O gün Rableri onların bütün yaptıklarından haberdardır.
FAZİLETİ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki “Her kim Adiyat suresini okursa kendisine Müzdelife’de sabahlayan ve orada bulunan topluluğa şahit olan kişilerin sayısınca on hasene verilir”. İbn Abbas’ın ise şöyle dediği rivayet olunur:
“İza zülzile suresi Kuran’ın yarısına, vel-adiyat suresi de Kuran’ın yarısına, Kul huvallah suresi de Kuran’ın üçte birine eşdeğerdir.”
Diğer rivayetlere göre;
- Sureyi 3 defa okuyan bir kimse nazardan korunur.
- Uykusunda korkan kişi yatmadan önce bu sureyi 7 kere okumalıdır.
- Her gün Adiyat suresini okuyanın rızkı artar.
TEFSİRİ
Savaş sırasında düşman üzerine saldıran atlar tasvir edilmekte ve eski savaşların insandan sonra en önemli unsuru olması dolayısıyla atlar üzerine yemin edilmektedir. Yeminin amacı, böylesine yararları bulunan ve insanların en çok sevdiği mallardan olan atları onlara bağışlayanın Allah olduğuna işaret etmek, o günün insanının gözünde çok değerli olan bu varlıklar üzerine yemin ederek müteakip âyetlerdeki mesajın gerçekliğine ve önemine dikkat çekmektir.
Burada “insan” kavramıyla genel olarak insan türünün kastedildiği, çünkü bütün insanlarda bu tür olumsuz özelliklerin az çok bulunduğu belirtildiği gibi (bk. İbn Âşûr, XXX, 502-503), özellikle hidayetten nasibini alamamış insanların söz konusu olduğu da söylenmiştir. Râzî, bu ikinci yorumun çoğunluğun görüşü olduğunu belirtir (XXXII, 67). Bu âyetler, söz konusu insanların tabiatlarına yerleşmiş bulunan Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük, kadir bilmezlik, mal biriktirmeye düşkünlük ve nimetin şükrünü yerine getirme vecîbesini umursamama gibi olumsuz özellikleri ortaya koymaktadır. 6. âyetteki kenûd kelimesinin bir hadiste şöyle açıklandığı rivayet edilir: “Öyle bir nankördür ki yalnız başına yer, kölesini döver, malî görevlerini yerine getirmez” (Taberî, XXX, 180). 7. âyet insanın kendisinin de bu nankörlüğünün farkında olduğunu, buna bizzat kendi vicdanının da tanıklık ettiğini belirtmektedir. Âyete “Şüphesiz buna Allah şahittir” mânası da verilmiştir (Taberî, XXX, 180). Bu takdirde âyet Allah’ın verdiği nimete karşı nankörlük edenler için bir uyarı anlamı taşır. Fakat birinci mâna bağlama daha uygundur. Âyete ayrıca “Nankör kişi âhirette kendi aleyhine şahitlik edecektir” şeklinde de mâna verilebilir (Elmalılı, IX, 6021). “Mal” diye tercüme ettiğimiz 8. âyetteki hayır kelimesini Râgıb el-İsfahânî, “akıl, adalet, fazilet, faydalı nesne gibi genellikle insanların rağbet ettiği şey” şeklinde tarif etmiştir (Müfredâtü’l-Kur’an, “hyr” md.). Eski Araplar’da kelime sıklıkla “mal” ve özellikle “at” anlamında kullanılmaktaydı. Burada “çok mal, servet” mânasında kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Dünya menfaati ve servet biriktirme hırsıyla cimrilik ve nankörlük eden kimse bu haliyle aslında kendisine ne derece kötülük ettiğini düşünmeye davet edilmekte ve uyarılmakta; aksi halde o kişinin, kıyamet gününde, kabirlerde gömülmüş bulunanların dışarıya fırlatıldığı, bütün gizliliklerin ortaya döküldüğü (bk. Târık 86/9), kalplerde saklı gizli tutulan niyetler ve maksatların bile açığa çıkarıldığı zaman perişan olacağı bildirilmektedir. “Kalplerde gizlenenlerin ortaya konması”, niyet halinde kalıp eyleme dönüşmeyen kötü düşüncelerin mutlaka cezalandırılacağını değil; davranışların dayandığı niyet ve yöneldiği amaçların değerlendirileceğini ifade etmektedir. Bununla birlikte iyice tasarlanıp karar verilmiş, ancak imkân ve fırsat oluşmadığı için yapılamamış kararlara “kalbin amelleri” denilmekte, bunların da karşılığını bulacağı belirtilmektedir (meselâ bk. Gazzâlî, İhyâ, IV, 373-375). 11. âyette “İşte o gün (anlayacaklar ki) rableri onlardan tam mânasıyla haberdardır” buyurulması, Allah Teâlâ’nın onların niyetlerini ve yaptıklarını önceden bildiği gibi kıyamet gününde de her şeyden haberdar olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü O’nun ilmi sonsuzdur, hiçbir şeyden gafil değildir, gizli olanı da âşikâr olanı da, öncekini de sonrakini de bilir. Dünyada verdiği nimetlere karşı nankörlük ve cimrilik ederek bu nimetlerden Allah yolunda harcamamış olan kimselerin yaptıklarından da mutlaka haberdardır ve âhirette bunu gösterecek, yapılanların karşılığını da verecektir.