CEDAW ve ona bağlı oluşturulan İstanbul Sözleşmesi’ne karşı yıllardır süren itirazlara ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul Sözleşmesi nas değildir!” sözüne rağmen, halen sözleşme yürürlükten kaldırılmadı.
Oğuzhan Çağlar / haber365.com.tr
Geçtiğimiz gün Ak Parti Grup Başkan Vekili Numan Kurtulmuş da sözleşmenin usulüne uygun kaldırılacağı yönünde açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamalar ve İstanbul Sözleşmesi hakkında haber365.com.tr’ye konuşan Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak, “Bu açıklamada bir netlik yok. Zaten açıklama yapmaya gerek yok ki. ‘Bu sözleşmeyi çektik’ deyin, daha inandırıcı olacaktır.” dedi.
“HER ŞEY TEREYAĞINDAN KIL ÇEKER GİBİ HALLOLDU!”
Dilipak sözleşmenin kabulünde yaşananlara ilişkin şöyle konuştu: “Türkiye’nin ev sahipliğinde kadın haklarını savunan bir sözleşme hazırlandı. Bu noktada savunulan argümanlar da, ‘AB de Türkiye’nin imajı düzelecek, yeni fasıllar açılacak, Türkiye’ye bu konuda mali destek sağlanacak.’ şeklindeydi. Kadın dernekleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve kadın derneklerinin uluslararası lobilerinden gelen raporlar oldu. Elbette basının desteği de vardı. İktidar-muhalefet, herkes bu sözleşmeyi destekledi. ‘Yukarı kabul ettiğine göre sorun yok’ diye düşünüp iktidar kanadından hiçbir siyasi, hiçbir bürokrat da muhteva ile ilgilenmedi. İmzalar atıldı, komisyonlar ve Genel Kurul konuşmaları hepsi hazırlandı. Elbette bu süreçte Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile KADEM de işin içinde olduğundan, her şey yağdan kıl çeker gibi halloldu.”
“SÖZLEŞMENİN İSLAM’DAKİ AİLE HUKUKU İLE ÖRTÜŞEN BİR YANI YOK”
“İstanbul Sözleşmesi aileyi hedef alıyor.” diyen Dilipak ifadelerini şöyle sürdürdü: “Sonuçları itibarı ile sözleşme ne vadediyorsa onun aksi gerçekleşti. ‘Birey’, ‘partner’ gibi yeni tanımlar getirildi. Din, ahlak ve gelenek tahrip edildi. Aile içi şiddeti önleme adına aile mahvedildi. İnsanlar evlenmekten korkar oldu. Evlilik sayısı düşerken boşanmalar arttı. Aile mahkemeleri doldu taştı. Sözleşmenin İslam’daki aile hukuku ile örtüşen bir yanı yok. Ayrıca CEDAW, İstanbul Sözleşmesi ve Lazaranta birer şeytâni tuzak, tam bir şeytan üçgeni. Bunlar sadece İslâm’a değil, dine ve ahlaka karşı adeta bir meydan okumaya dönüştü. Bir nüfus tasfiye operasyonu gibi de görünüyor. Bu planın bir halkası Covid’19, bir diğer halkası LBGT+ da olabilir. Ayrıca Puzzle’nin parçalarını bir araya getirince büyük fotoğrafta başka bir manzara var. Cinsel yönelim, cinsiyetsizleştirme, sonuçta LBGT ile birlikte düşünüldüğünde bu planın arkasındaki insanlık suçu, ihanet planı daha iyi anlaşılıyor. Bu dinden de öte insanlığa karşı bir sürüm.”
“SOMUT ADIMLAR ATILMIYOR!”
Açıklamaların yetersiz olduğunu belirten Dilipak şu ifadelerle devam etti: “Bu açıklamada bir netlik yok. Daha önce de Erdoğan ‘Allah’ın emri değil ya!’ demişti. Her sözleşme fesih kurallarına göre işlem görür. Bu söz, malum-u ilam, bilineni tekrarlamaktan başka bir anlam taşımıyor. Lakin ben soruyorum: Adalet Bakanlığı’na bu konuda talimat verildi mi, bir görevlendirme yapıldı mı ve sözleşmenin feshi için belirlenen bir zaman var mı? Bu açıklamaların inandırıcılığı ve ciddiyeti noktasında Lazaranta Sözleşmesi gözetilmelidir.
Bu sözleşme de imzalandı, meclis gündeminde bekliyor. Zaten açıklama yapmaya gerek yok ki. ‘Bu sözleşmeyi çektik’ deyin, daha inandırıcı olacaktır. Kaldı ki bu iş sadece İstanbul Sözleşmesi’nden ibaret değil, bir de CEDAW var. Onu ne yapacaksınız? CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi’ne dayalı bir takım yasalar çıkartıldı. Bu yasalara bağlı yönetmelikler, genelgeler, örgütler, kurullar kuruldu, talimatlar verildi.
Türkiye Belediyeler Birliği bu konuda belediye meclislerinde ve belediyelerde kurullar oluşturulması yönünde çağrı yapıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, YÖK’ün devam eden çalışmaları var; bunları durdurun ve yasa değişikliği için meclis grubuna talimat verin. Somut adımlar atılmadan bu şekilde açıklamalarla insanların umudu canlı tutulmaya çalışılırken, beklenen değişikliklerin ertelenmesi yarın öfkeye sebep olabilir.”
“BU YANLIŞIN MİMARLARI KONUSUNDA DİKKATLİ OLMAK GEREK!”
Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak sözlerini şöyle tamamladı: “Burada medya ve Sivil Toplum Kuruluşları’nın rolü büyük. Tabi cami ve cemaat yanında ailenin rolü de önemli. Sosyal medya üzerinden daha geniş kitlelere ulaşmak mümkün. Bu sözleşmeler elbet geri çekilecek ve yasalar değişecek. Bu işe destek verenlerin de insanımıza bir özür borcu var.
Bu yanlışın mimarları konusunda dikkatli olmak gerek. Milletin başına bu işi bela edenler eğer samimi bir özür dileyip, yıkıp viran ettikleri aileyi imar için gönüllü bir fedakârlık yapmayacaklarsa, onların da bu konuda bir bedel ödemeleri gerekir. En azından onları terfileri ve aday gösterilmelerinin önlenmesi gerekir!”