İsrail, Yunanistan ve Rum Kesimi, önemli bir anlaşmayı bugün imzaladı. Anlaşma AB'nin Rusya'ya enerji bağımlılığı azaltacak. Bu nedenle ABD, anlaşmanın hayata geçmesi için desteklerini sundu. Anlaşma hayata geçerse, Türkiye denizlerdeki Milli Mücadeleyi kaybedebilir.
Türkiye, bu anlaşmayı yaşayamaz hale getirmek için Libya ile önemli bir protokol imzaladı. Böylece Yunan-İsrail-Rum hattı bıçak gibi kesildi. Fakat Libya'da önemli bir iç savaş yaşanıyor ve Türkiye ile protokol imzalayan taraf bu savaşı kaybedebilir.
Türkiye ile anlaşan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) iç savaşı kaybederse yerine gelecek Hafter'e bağlı Libya Ulusal Ordusu (LUO) anlaşmayı bozabilir. Hafter'e bağlı LUO (kırmızı) Türkiye'nin karşısında yer alan BAE ve Mısır tarafından destekleniyor.
10 YIL ÖNCESİ
Peki Libya, Türkiye'nin denizlerdeki kaderine önemli derecede etki eden bu iç savaşı neden yaşıyor? İşte! Bunu anlamak için bugüne değil 10 yıl öncesine bakmak gerekiyor!
Libya 2010 yılına dek Arap Milliyetçisi Muammer Kaddafi diktatörlüğü eliyle yönetiliyordu. Kaddafi Türkiye için önemli bir isimdi. Bunu anlayabilmek için daha da geriye, 1909 yılına gitmek gerekiyor. İttihat Terakki Cemiyeti Selanik Kongresi!
1909... İttihat ve Terakki Cemiyeti siyasi amacına ulaşmış ve 2. Abdülhamit'i tahttan indirmişti. Fakat cemiyet içerisinde eleştiriler bulunuyordu. Kongrede konuşan Kıdemli Yüzbaşı Mustafa Kemal, cemiyeti ciddi şekilde eleştirdi.
Cemiyet siyasal hedefine ulaşmıştı ama bunların haricinde cemiyetin bir lideri ve programı yoktu. Bu yönde yapılan eleştiriler Mustafa Kemal Bey'e pahalıya mal oldu. Libya'da yaşanan isyanı bastırmakla görevlendirildi. Sürgün edilmişti.
İTALYA TARAFINDAN İŞGAL EDİLDİ
Mustafa Kemal Bey Libya'daki görevini başarıyla tamamladı. Bölgeyle iyi ilişkiler kurdu. Sadece 2 yıl sonra Libya, İtalya tarafından işgal edildi. Osmanlı hükümeti, Libya sahillerine çıkarma yapabilecek donanma gücüne sahip olmadığı için bölgeye asker gönderemedi.
Direniş için gönüllü subaylar öne çıktı. Libya'ya gidecek ve yerlileri örgütleyip direniş başlatacaklardı. Onlardan biri de Mustafa Kemal'di. Gazeteci kılığında bölgeye sızıp Sunusi cemattini örgütledi. Bir hava harekatında yaralandı. Gözünü kaybetme tehlikesi yaşadı.
Balkan savaşı patlak verince Osmanlı subayları geri çağrıldı ve Libya elden çıkmış oldu. Aradan on yıl geçtikten sonra yollar yeniden kesişti. Anadolu'da Milli Mücadele veriliyordu ve en kötü zamanda yardıma Libyalı Sunusi cemaati koştu.
SAĞ ELİM ANADOLU'DA MUSTAFA KEMAL'İNDİR
Sunusi Şeyhi Ahmet, rüyasında Hz. Peygamber'i görmüş, elini tutmak istediğinde Hz. Peygamber sol elini uzatmış. Nedenini sorduğunda "sağ elim Anadolu'da Mustafa Kemal'dedir" cevabını almış. Şeyh Sunusi, bu rüyanın etkisi ve ahde vefa gereği Anadolu'ya hareket etti.
Şeyh Sunusi ve yanındakiler, Ankara'da Mustafa Kemal Paşa tarafından karşılandı. Şeyh, İstanbul'daki ulemanın aksine Milli Mücadele'yi İslam görevi olarak ilan etti ve Paşa'nın talimatıyla Güney Cephesi'nde görevlendirildi. Sunusiler, büyük hizmette bulundular.
Anadolu ve Libya arasındaki bu dostluk yıllar sonra yeniden sınandı. Türkiye, Kıbrıs'taki Türkleri korumak için adaya girdiğinde "stratejik müttefiki ABD" tarafından hedef alındı. ABD'nin uyguladığı ambargo nedeniyle Türkiye güçlük çekerken imdada Kaddafi yetişti.
Kaddafi, sıkı bir Arap Milliyetçisiydi ve ülkesini demir yumrukla yönetiyordu. Libya petrol gelirlerini halkla paylaşan Kaddafi, muhaliflerin kendisine rakip olmasına imkan tanımıyordu. Libyalılar oldukça huzurluydu. Tabii, Kaddafi'ye muhalif olmadıkları sürece.
Kaddafi'nin en ciddi muhalifleri, Arap Milliyetçiliğine karşı ABD'nin desteklediği İslamcılardı. İslamcılar, milliyetçiliğe karşıydılar ve diktatör Kaddafi'ye karşı en güçlü muhalif gruptular. Bu potansiyel, onları ABD için ideal bir partner haline getirmişti.
ÇADIR KRİZİ
Türkiye'de 1990'lardan itibaren yükselen İslamcı politik akım bir süre sonra iktidara geldi ve İslamcılarla ittifak gerçekleşmeye başladı. Bu gelişme Kaddafi'yi tedirgin ediyordu. Nitekim 90'ların sonlarına doğru ciddi bir çadır krizi yaşandı.
Çadır krizi dışında Türk-Libya ilişkileri daima iyiydi. Fakat bu ilişki eğilimi özellikle Kaddafi'nin uluslararası güçlerle arasının açılmasıyla gevşedi. 2010 yılında Arap Milliyetçisi diktatörlere karşı büyük bir ayaklanma başladı.
Suriye'de Esad, Mısır'da Mübarek, Libya'da Kaddafi, Tunus'ta Zeynel Abidin... Diktatörler hedefteydi ve halk sokaklardaydı. İsyanın katalizörü İslamcılardı ve ABD bu isyanı şiddetle destekliyordu. Türkiye'nin de bir karar vermesi gerekiyordu.
Bu süreçte Türkiye, tarafını İslamcılar ve ABD'den yana seçti. Diktatörler birer birer devrildi. Kaddafi'nin devrilmesi için bir NATO saldırısı gerekiyordu. Türkiye buna önce karşı çıktı. Akabinde destek verdi ve NATO donanmasına gemi gönderdi.
OSMANLI AMİRAL'İ BARBAROS'TU VE LİBYA'YI FETETMİŞTİ
Kaddafi'ye saldıran NATO donanmasının amiral gemisinin ismi Andrea Dorria'ydı. Dorria, 1538 yılında gerçekleşen Preveze Deniz Savaşı'nda Osmanlı'ya saldıran Haçlı Donanması'nın amiraliydi. Osmanlı amirali Barbaros'tu ve Libya'yı fethetmişti.
Geçmişte Libya fatihi Barbaros'la Andrea Dorria'ya karşı savaşan Türkler, 2011'de Andrea Dorria zırhlısının arkasında Barbaros'un Libya'sına karşı yelken açtı ve diktatör Kaddafi'nin indirilmesi için hamle yaptı. Kaddafi indirildi. Ve Libya'da iç savaş başladı.
Kaddafi'nin indirilmesi, en çok da Libya petrollerini ele geçirmek üzere olan Total'in işine geldi. Kurulan hükümetin başında Fransız yanlısı Zeydan bulunuyordu. Kısa süre sonra ABD elçiliği basıldı ve Libya yeniden karıştı. Böylece iç savaşın fitili ateşlendi.
İlerleyen süreçte Zeydan kaçırıldı ve Libya, çeşitli güçler arasında bölündü. Petrol kuyuları ele geçirildi ve üretim %80 oranında düştü. Yaşanan şey, Kaddafi sonrası tasarlanan sürecin bozguna uğratılmasıydı ve bunun ardında ABD'nin planları vardı.
ABD İSLAMCILARIN ÖNÜNÜ KESMEYE BAŞLADI
ABD, diktatörleri indirmek için İslamcıları desteklemiş, bu noktada Türkiye de diktatörler sonrasında göreve gelecek İslamcı hükümetleri etkisi altına alma planı kurmuştu. Bu nedenle Türkiye, ABD'nin yanındaydı. Fakat ABD bir süre sonra İslamcıların önünü kesmeye başladı.
Suriye'de Esad'a karşı desteklenen ÖSO terk edildi. Mısır'da iktidara gelen Mursi hükümeti bir darbeyle devrildi ve Libya'da iç savaş kışkırtıldı. Türkiye'nin kazanımları kısa sürede kül halini aldı ve İslamcıların yerine konanlar sıkı bir Türkiye düşmanı oldu.
Libya'da Zeydan'ın yerine El-Sani geçti. Onun da ailesi kaçırıldı. Böylece Libya'daki Fransız-Amerikan mücadelesi kızıştı. 2014'te yapılan seçimleri El-Sani kazanınca Trablus'ta yeni bir rakip hükümet kuruldu. Böylece iç savaş resmi bir hal kazandı.
Libya'da ABD ile çekişen Fransızlar, bu süreçte Rusya ile yakınlaştı. Rusya'ya uygulanmak istenen ABD ambargosuna pürüz çıkaran Fransızlar kısa süre sonra petrol şirketlerinin CEO'sunu Rusya'daki tuhaf uçak kazasında kaybetti. Kısa süre sonra Fransa'da IŞİD saldırısı gerçekleşti. IŞİD aynı zamanda Libya'ya sızarak iç savaşta yeni cephe açtı. Fransızlar, Libya üzerindeki mücadeleyi kaybetti. Total şirketi Libya'daki çalışmalarını sessizce azalttı. Bu süreçte bir isim IŞİD'e karşı sahneye sürüldü.
LİBYA'DA HALİFE HAFTER SAHNEYE SÜRÜLDÜ
IŞİD'e karşı savaş ilan ettiğini açıkladı ve kısa süre sonra listeye İslamcıları da ekledi. Hızlı bir darbe ile İslamcıları devirmek istediyse de başarılı olamadı. Hafter'in ortaya çıkışı İslamcıları bölmüş ve IŞİD'in elini güçlendirmişti. İslamcı karşıtı Mısır ve BAE, Hafter'e destek açıkladığını ilan etti. İslamcılardan aldıklarıyla güçlenen IŞİD, Mısır hava kuvvetleri tarafından bombalandı ve Hafter bu alanlarda ilerleme kaydetti.
Twitter'da Libya tezkeresi hakkında yayınladığı yazılarla dikkat çeken @lordsinov yazılı bir belgesel paylaştı.
Son Dakika Gündem Haberleri için aşağı kaydırın.