Erdal Şimşek/ANALİZ
Batılı hükûmetler, Ukrayna krizi başladığında, Rusya’yı
ekonomik ambargoya alacaklarını ve bu ülkeyi çökerteceklerini bir tehdit unsuru
olarak açıkladılar. Ancak Rus lider Vladmir Putin, bu tehditlere aldırış
etmeden, savaşı bütün Ukrayna topraklarına yayarak cevap verdi.
Putin’in bu hamlesine karşılık ABD’nin başını çektiği Batı
dünyası, Rus Merkez Bankasının döviz rezervlerine erişimi kesmiş ve önemli Rus
bankalarını uluslararası ödeme sistemlerinden attı. Bir anda ruble düştü.
Akabinde de Moskova Borsası ikinci bir emre kadar kapandı.
Moskova, dolar alımında devasa komisyonlar gibi sermaye
kontrolleri uyguluyor ve yabancı şirketlerin Rusya'dan çıkmasını engellemeye
çalışıyor. Ancak bu Rus ekonomisini kurtarmaya veya nefes aldırmaya çare değil.
Batı ile yapılan ticaretin çoğu, Doğal Gaz’ın dışında
neredeyse tamamen durduruldu. Yedek parça eksikliği nedeniyle yakında uçaklar
yere indirilecek ve şirketler yabancı yapımı bileşenleri ithal edemeyecek. Bu
da üretim hatlarını durmaya zorlayacak.
Ve sonuç olarak yaklaşık 250 milyon nüfuslu bir ülkede
üretim tamamen duracak. Akabinde de bunalan halk isyan bayrağını çekecek. Bu
sosyolojinin kuralı. Peki, Rus yönetimi bu tehlikenin farkında mı?
Kremlin, yaptırımların etkilerini kabul ediyor, ancak buna aldırış
etmiyor gibi bir görüntü veriyor.
Kremlin sözcüsü Dimitry
Peskov, Çarşamba günü (2 Mart) yaptığı açıklamada “Rus ekonomisi şu anda ciddi bir baskı altında, ciddi bir darbe aldı
diyebilirim. Ancak bir güvenlik payı var, potansiyel var, planlar var"
diyerek ekonomik ambargoyu hafife aldıklarını göstermeye çalıştı.
Bu açıklamadan sonra Batı dünyası yeni yaptırım listesini
açıkladı. Daha çok Rus işadamı kurum ve kuruluş kara listeye alındı.
Ukrayna krizinde ABD-İngiltere mihveri dışında bir politika
izlemeye çalışan cılız Fransa’nın Maliye
Bakanı Bruno Le Maire bu hafta Batı'nın "Rusya'ya karşı topyekûn bir ekonomik ve mali savaş yürüttüğünü …
Rus ekonomisinin çöküşüne neden olacağız" diyerek Peskov’a cevap
verdi. Akabinde de ABD Başkanı Joe
Biden, Putin'in işgali için "uzun
vadede yüksek bir bedel" ödeyeceği ve Rus liderin "ne olacağı hakkında hiçbir fikri olmadığı" konusunda
uyardı.
Peterson Uluslararası
Ekonomi Enstitüsü ve Alman Marshall
Fonu'nun uzmanlarından Jacob
Kirkegaard, bu gelişmelerle ilgili her kesi uyaran ve Soğuk Savaş kâbusunu
hatırlatırcasına “Yaptırımların örtük
olarak rejim değişikliğini hedeflediği aşamadayız” dedi.
Ambargo başlar başlamaz, Ruble günü yüzde 30 düştü ve
analistler savaş ilerledikçe daha da değer kaybedeceğini belirtiyorlar.
Kredi derecelendirme
kuruluşları Fitch ve Moody's, Rusya'nın borç notunu çöpe attı. Alarma geçen
Moskovalılar, paralarını değersiz hale gelmeden önce harcamak için ATM'lerde
sıraya girdi ve marketlere akın ettiler.
İsveçli ekonomist ve Georgetown
Üniversitesi'nde profesör olan Anders
Åslund, geçtiğimiz Perşembe (3 Mart) günü NATO'nun Kuzey Atlantik
Antlaşması'nın 9. maddesi ile kurulan en üst politik organı Atlantik Konseyi internet
seminerine verdiği demeçte, Putin "Rusya
kalesi kavramını sevdi. Şimdi hiç kale olmadığı ortaya çıktı. Rusya yatırım
yapılamaz hale geldi” diyerek, Rusların karşı karşıya kaldığı felaketin ön
haberini verdi.
Ancak bütün bu uyarılar, Rus lider Putin ve ekibini
durdurmuş değil. Batı dünyası, Putin’in bu ekonomik savaşa aldırış etmemesini
şaşkınlıkla karşılıyor. Bu durumda şu soru akla geliyor:
Putin’in daha geniş bir şekilde kendi ekonomisini izole edip
edemeyecek mi?
Putin’in hedefi belki de Rusya’daki sivil ekonomiyi
çökertmek, bir yandan da desteklenmeyen bir para birimini basmak, piyasalar
yeniden açıldığında ve şirketler kuruş hisse senetleri olarak ticaret
yaptıklarında Rus işadamlarını bir sınıf olarak mülksüzleştirmek mi? Böylece
Putin, kendisine rakip olması muhtemel bütün oligarkları bir kalemde güçsüz
hale getirmeyi mi hedefliyor:
Bu yöntem hiç yabancı değil. Sovyetler Birliği’nin ünlü
diktatörlerinden Stalin’in Komünist partide tam hâkimiyeti sağlamak için
rakiplerini tasfiye ettiği yöntemin ekonomi piyasasına uyarlanmış versiyonu
gibi.
Bunun ipucunu Madrid'deki IE Business School'da Doçent
olan Maxim Mironov (Rusya
vatandaşıdır), açık bir şekilde veriyor Facebook hesabında. Mironov, “Putin, polis devletini kuracak. Sovyet
terörünün en karanlık günlerine geri dönmek anlamına gelebileceğini”
söylüyor.
ÇİN, PUTİN’E EL
UZATIR MI?
Rusya’yı bekleyen böylesi karanlık bir tabloda, tabii olarak
gözler Çin’e yönelecektir Çünkü Çin de Batı blokunun başat aktörü olan ABD’nin
baş hedefi konumunda.
Bir polis devleti olan Çin Halk Cumhuriyeti ebedi Devlet
Başkanı Xi Jinping'in komşusuna ekonomi
alanında can simidi olmayı elbette isteyecektir. Ne var ki, Çin’in en büyük
pazarı Batı dünyası. Ve Çin, bu pazardan atılmamak için Putin’e beklediği
desteği veremeyecektir. Sadece mal değişimi ve kayıtdışı bir ekonomik ilişki
kurabilir. Bu da her iki ülkenin ihtiyaçlarını karşılamada çok ama çok yetersiz
kalacaktır.
“Rusya Çin'den biraz
yardım alabilir mi” sorusuna yine Atlantik Konseyi düşünce kuruluşunun Ekonomik Devlet Yönetimi Direktörü Julia
Friedlander, “kesinlikle" yerek şunları ekliyor:
“Ancak bunu yapmak
muhtemelen Batı'nın öfkesini çekecek ve Çin'in kendisi zengin Batı pazarlarına
erişimini kaybetmekten korkacak. Ayrıca, daha acil sorunun, Pekin'in, Rusya'nın
krater ekonomisine akıttığı parayı bir daha görememekten haklı olarak endişe duyacaktır.”
Bir diğer Atlantik Konsey üyesi Kirkegaard ise farklı bir
düşüncede. Kirkegaard şunları söylüyor:
"Çin'in bir
seçeneği var. Bu da ‘Büyük liderlik’ rolü olabilir. 'Tamam, Rusya'yı destekleyeceğiz' kararı
verebilir. Bu durumda Rusya, Pekin'in bağımlı bir devleti olacak. O zaman da Pekin,
muhtemelen dünyanın geri kalanına birçok teknolojik ve diğer erişimi
kaybedecek. Alternatif olarak, Çin Rusya'yı kesebilir ve ardından bunu
Avrupa'daki ABD ile ilişkisini yeniden denemek ve sıfırlamak için kullanabilir.
Gerçekten iki taraf da yol ayrımındalar."
İşte burada Farklı bir senaryo daha gündeme gelebilir. Rusya
bu durumda Batı ile anlaşarak Çin’e yönelebilir mi?
Çin, her hal ü karda Rusya’nın Sibirya’daki topraklarını
işgale teşebbüs edecektir. Bu, çok net bir şekilde görülüyor. Bu durum Ne
batının ne de Rusya’nın işine gelir. Rusya toprak kaybederken, Çin ise muazzam
bir kaynağa erişecektir. Bu da Çin’in gücüne güç katacak ve onu Batı bloku
karşısında daha da güçlü ve sarsılmaz hale getirecektir. Bunlar kısa vadede
muhtemel durumlar. Ancak, şu anda Putin, yavaş yavaş Sovyet dönemindeki polis
devletine doğru yönelmiş durumda.
Gazeteci-Yazar, Erdal Şimşek, haber365.com.tr Yayın Kurulu Üyesidir