Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son yaptığı konuşmada “Sosyal medya Atatürkçüleri Türkiye’ye düşmanlık ediyor. Zayıf koalisyonlar ve kifayetsiz kadrolar ülkemizin geride kalmasına neden oldu,” ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın bu açıklamaları muhalefet cephesinde tepki toplarken, CHP Sözcüsü Deniz Yücel’den de sert bir yanıt:
"İnsanlar ölür, fikirler ölmez. Tıpkı Büyük Önderin ilke ve devrimlerinin; 86 yıl sonra da ilk günkü gibi geçerliliğini koruduğu gibi… 57 yıllık yaşamına; bir ülkenin ve milletin emperyalizmin pençelerinden kurtarılışını, tam bağımsız bir devlet ve bir Cumhuriyetin kuruluşunu sığdırmış, bununla da kalmamış büyük devrimler yapmış, büyük zaferler kazanmış, mazlum milletlere bağımsızlık mücadeleleri için ilham kaynağı olmuş bir devlet adamından bahsediyoruz.
Dün bu büyük askeri dehayı, devrimciyi ve devlet adamını, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü özlemle ve minnetle andık. Anıtkabir ve Dolmabahçe doldu taştı. 7’den 70’e bütün Türkiye Ata'sına koştu. Herkes, o’nun emanetine sahip çıkacağını bir kere daha gösterdi.
Peki Erdoğan ne yaptı? Atasına sevgisini, bağlılığını, minnetini gösteren milyonlara "Bunlar sosyal medya Atatürkçüsü, Atatürk'ü putlaştırıyor bunlar” dedi.
Öncelikle şunu söyleyelim: “Gazinin ömrü el verseydi bambaşka bir Türkiye görecektik” diyen Erdoğan ile aynı fikirde olacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Fakat bu söylemlerinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e övgü değil, İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’ye ve Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarına eleştiri olduğunu elbette biliyoruz. Kifayetsiz kadrolar dediği isimler bu ülkenin kurucularıdır. Erdoğan kifayetsiz kadrolar arıyorsa kendi parti yönetimine, kabineye bakabilir.
Atatürk'e sevgisini, saygısını, sadakatini gösteren, onun emanetine sahip çıkan milyonlar, onu nasıl seveceklerini elbette Tayyip Erdoğan’a yada bir başka kişiye soracak değiller. Kimse onları; Tayyip Erdoğan’ı Mustafa Kemal Atatürk’le karşılaştıracak kadar haddini aşan yalakalardan sanmasın…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, bağımsızlığımızın baş mimarı, Ulu Önderimiz, Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Güçlü ve bağımsız devletleri ayakta tutan da, “Toplumsal mutabakat metinleri” dediğimiz anayasalarıdır.
Ancak darbeler, muhtıralar, olağanüstü hal dönemleri atlatmış olan bu ülkede, tarihin hiçbir döneminde anayasa bu denli çiğnenmemiş, bu denli ayaklar altına alınmamıştır. Bugün ülkede darbe dönemlerine rahmet okuyacak derecede bir hukuksuzluk ve baskı rejimi hüküm sürüyor…
Bir taraftan demokrasi askıya alınırken, diğer taraftan 85 milyonun geleceği, tek bir kişinin siyasi gelecek hesaplarına kurban edilmek isteniyor… AKP iktidarı, ilk genel seçimde iktidarı kaybedeceği gerçeği ile yüzleştikçe; ülkede adaletsizlik daha da artıyor.
Ekonomik kriz ve hayat pahalılığına, işsizliğe, güvencesizliğe çözüm bulmak yerine; AKP’nin ülkeyi yönetirken uyguladığı “İktidarda kalmamı sağlayan, her yol mübahtır” anlayışıyla, ülkede ne Anayasa kaldı, ne de hukuk… Öyle bir hale geldiler ki, 15 Temmuz hain darbe girişiminin sağladığı konforlu alanı hala kullanarak; OHAL döneminde çıkarılan “kayyum” uygulamasıyla sandıkta kazanamadıklarını demokrasiye darbe yaparak, halkın iradesini gasp ederek kazanmaya çalışıyorlar.
Tam da bu nedenle, bir davetiye ile çağırılsa gelip ifadesini verebilecek durumda olan, yıllarını akademik çalışmalara vermiş, profesör ünvanına sahip bir sosyolog olan Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer bir takım uyduruk delillerle tutuklandı ve yerine AKP’nin maşası olan bir kişi kayyım olarak atandı. Kayyım hukuksuzluğu Esenyurt ile sınırlı kalmadı… 5 gün içerisinde Mardin, Batman ve Halfeti Belediyelerine de kayyım atandı. 22 yıllık iktidarlarında demokrasiyi bir nebze olsun özümsememiş olan,
Hatta demokrasiye hiç inanmayan; İktidarda kalabilmek için vatan haini Fethullahçı terör örgütüyle kolkola yürüyen, hain darbe girişimi için “Allahın bir lütfu”; hain terör örgütü lideri için “Bu milletin yetiştirdiği değerli bir kıymettir” diyebilen,
Mühürsüz oylarla Anayasayı değiştiren, montaj videolarla seçimleri manipüle eden AKP, esasen millet iradesini de hiçbir zaman önemsemedi. Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer’in sabahın 5’inde bir şafak operasyonuyla yatağında gözaltına alınması, makam odasının kapısının kırılarak arama yapılması AKP’nin kirli siyasetinin utanç verici parçalarından yalnızca biridir.
Bu kirli siyasetin yargı ayağının başında “her dönem kullanılmaya müsait, iktidarın maşası”, Canan Kaftancıoğlu, Enis Berberoğlu, Selahattin Demirtaş, Sözcü Gazetesi gibi talimatla hukukun katledildiği davaların tecrübeli ismi var. Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer’e açtığı terör soruşturması ile belediyeye kayyım atanmasının önünü açan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek elbette bu hizmetinin karşılığını aldı.
Dün gece yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle Akın Gürlek’in eşi, SPK üyeliğine atandı. Akın Gürlek’e AKP’nin yeni Zekeriya Öz’ü diye boşuna demiyoruz.
Zekeriya Öz, Akın Gürlek gibi isimler evrensel hukuk normlarını değil, siyasi iktidarın kendilerine açacağı kapıları önemser. Adaleti değil koltuğunu önemser. Liyakati değil sadakati önemser. Halâ Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in görevden alınmasının siyasi olmadığını düşünen var mı? Bakın seçilmiş Belediye meclis üyelerimiz, haklarında hiçbir soruşturma, hiçbir iddia dahi bulunmamasına rağmen belediyeye alınmıyor.
Yasal bir dayanağı var mı? Yok.
Haklı bir gerekçesi var mı? Yok.
Mantıklı bir yanı var mı? Yok.
O halde neden Belediye meclis üyelerimiz belediyeye alınmıyor? Çünkü iktidar güç gösterisi yapacak.
AKP İktidarı Esenyurt’lulara diyor ki, “Siz Belediye Başkanı seçemezsiniz, seçerseniz sizin seçtiğiniz belediye başkanını uyduruk delillerle tutuklarım, görevden alırım, yerine kayyum atarım, sizin seçtiğiniz belediye meclis üyelerini, haklarında hiçbir soruşturma, hiçbir iddia olmasa bile onları belediye sokturmam diyor.
Daha düne kadar milletvekillerimiz dahi Belediyeye alınmıyorlardı. Milletvekillerinin Belediyeye alınmaması, seçilmiş meclis üyelerinin belediyeye alınmaması demokrasi adına bir utançtır.
Bugün Grup Başkanvekilimiz Ali Mahir Başarır’ın Meclis başkanı Numan Kurtulmuş ile görüşmesi sonrasında, milletvekillerimiz Sezgin Tanrıkulu, Nurhayata Altaca Kayışoğlu, Yunus Emre ve Genel Başkan Yardımcımız Erhan Adem Belediyeye girdiler. meclis başkanının tutumu doğrudur, ancak gecikmelidir.
21’inci Yüzyılda, İstanbul’un en büyük ilçesinde büyük bir zorbalıkla karşı karşıyayız.
Üstelik buna devletin polisini de alet ediyorlar. Belediyemizi bariyerlerle kapatıp, polisle vatandaşı ve Cumhuriyet Halk Partilileri karşı karşıya getirmeye çalışmanız nafile bir çabadır… Halkın belediyesini hiçbir güç halka kapatamaz… Esenyurt’tan kendisine siyasi rant devşirmeye çalışan AKP’ye bir kez daha sesleniyoruz; halkın seçtiği belediye başkanlarını itibarsızlaştırmaya çalışmak, halkı itibarsızlaştırmaya çalışmaktır.
Soruyorum: Siz hangi hakla, hangi yetkiyle ve hangi cüretle halka ayar vermeye kalkıyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz da bu milletin iradesine meydan okuyorsunuz? Millet ekonomik kriz, hayat pahalılığı altında inim inim inlerken, siz siyasi operasyon peşindesiniz… Halkın seçtiği belediye başkanlarını uyduruk delillerle tutuklayarak mı çözeceksiniz ekonomideki krizi? Belediyelere kayyum atayarak, siyasi soruşturmalarla toplumun sinir uçlarıyla oynayarak mı söndüreceksiniz mutfaktaki yangını?
Terör örgütünün elebaşını, milletin meclisinde kırmızı halılarla karşılamaya hazır olanlar şunu sakın unutmasın, terörle mücadele kılıfı adı altında yaptığınız bu siyasi operasyonlara kimse inanmıyor.
Biz milletvekillerimizle, belediye meclis üyelerimizle, ilçe başkanlarımızla, parti meclisi üyelerimizle ve örgütümüzle milletin iradesine sahip çıkmak için her gün belediye binamızın önünde nöbetteyiz. Önümüzdeki hafta MYK toplantımızı Esenyurt’ta yapacağız. Cumhuriyet Halk Partisi bu hukuksuzluk, bu demokrasi darbesi bitene kadar elini Esenyurt’tan çekmeyecek.
Ve çok yakında; bu ülke ayrıştıran, kutuplaştıran, ötekileştiren zehirli siyaset dilinden kurtulacak, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı ile bu ülkeye hukuk gelecek, adalet gelecek, bu ülkeye barış ve huzur gelecek…
Esenyurt’a kayyım atayarak, iktidarını sağlamlaştırdığını zannedenlere en güzel cevap sandıkta gelecek!
Bir ülkede hukuk güvenliği yoksa, anayasal düzen hiçe sayılıyorsa o ülkeden ekonomik istikrar da bekleyemezsiniz. Şu anda ülkemizde yaşanan tam da budur.
Hukuku, siyasi ömürlerini uzatmak için katleden mevcut iktidar, enflasyonu körükleyen, orta kesimi bitiren, zengini daha zengin, fakiri daha fakir hale getiren bir ekonomik düzene çanak tutuyor. Erdoğan’ın "Enflasyon sürekli olarak inişte olacak” sözleri; Mehmet Şimşek’in ise "En zoru bitti" açıklamaları; vatandaşın bankalara olan kredi kartı ve kredi borçları karşısında havada kalıyor.
Bakın, tüketicilerin bankalara olan borçlarında geçen yıla oranla % 35 oranında bir artış var. Yıl başından bu yana icra takibine alınan bireysel kredi ve kredi kartı borçlarındaki artış oranı ise % 110… Her şey yolundaysa bu artışın sebebi nedir Sayın Erdoğan?
Bakın Erdoğan’ın, “enflasyon sürekli düşecek” dediği saatlerde, Merkez Bankası daha önce % 38 olarak açıkladığı enflasyon yıl sonu tahminini, 6 puan arttırdı ve % 44’e çıkardı.
Bir de hiç utanmadan diyorlar ki; “Yüzde 38’lik orana Mart ayında ulaşılacakmış, 3 aylık geriden gelme çok ciddi bir sapma değilmiş…”
Konuşulan oranlara bakar mısınız değerli arkadaşlar? Mehmet Şimşek bu ekonominin başına getirildiğinde enflasyon % 38 idi. Şimdi Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan 3 aylık gecikme ciddi bir sapma değil diyor…
Yahu Ukrayna’da, Rusya’da savaş var, oralarda enflasyon % 8.6, Bizde % 48,6. Ülkede bizim bilmediğimiz bir savaş mı var arkadaşlar?
Vatandaş; Tayyip Erdoğan’ın; “Ben ekonomistim” diye başlayan bir cümlesini duyduğunda; “Eyvah eyvah” diye tepki veriyor. 30 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlanan 2025 Yıllık Ekonomik Programında, 2024 yıl sonu enflasyon tahmini % 41,5 denilmiş…
Bu ülke bırakın yıllığı, aylık, hatta günlük olarak bile tahmin yapılamaz hale geldi. Böylesine kötü böylesine öngörüsüz bir ekonomi yönetiminin ülkeyi sürüklediği bu açmazın bedelini de maalesef halkımız ödüyor. Üstelik bu bedeli ödemeye devam edecek… Ekim ayı enflasyon oranlarıyla birlikte yeniden değerleme oranı da % 44 olarak açıklandı. Cumhurbaşkanının bu oranı yüzde 50 oranında arttırma ve indirme yetkisi var.
Eğer Cumhurbaşkanı indirme yetkisini kullanmazsa yıl başından itibaren bazı vergilere, harçlara, ehliyet, pasaport gibi değerli kağıtlara ve yasalardaki para cezalarına yüzde 44 oranında zam yapılacak. Yani halk, yine vergiler altında ezilmeye devam edecek…
Geçen yıl Ocak ayından bu yana hiç zam almayan milyonlarca işçi ve emekçi çok büyük bir yaşam mücadelesi veriyor. Sendikalar anlattı, anlamadılar, işçiler, emekçiler anlattı, anlamadılar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz defalarca anlattık, anlamadılar.
Gözünü kulağını emekçiye kapatan bu iktidar, milyonlarca işçiyi artık ortalama ücret olan 17 bin 2 liralık asgari ücrete mahkum etti. Ocak ayında 100 liraya dolan market poşeti bugün 1000 liraya zor dolar hale geldi. Gıda enflasyonu aldı başını gitti. Kiralar yine öyle… Kış geldi, vatandaş ısınmak için doğalgaz, odun-kömür almakta sıkıntı yaşıyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu Aralık ayının başında toplanacak… Buradan bu işin tarafı olan herkesi, son bir yılda, aldığı ücret enflasyon karşısında pul olan, mutfağında tenceresini kaynatamayan, bu ülkede ekonominin çarklarını döndürürken, o çarkların arasına sıkışan milyonlarca asgari ücretlinin hakkını hep birlikte savunmaya çağırıyoruz.
Asgari ücretin en az 30 bin liraya yükseltilmesi için her türlü mücadeleye, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar destek vermeye hazırız.
Cumhuriyet Halk Partisi, altı oku ilke edinmiş, altı oktan biri olan milliyetçiliği de özümsemiş bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk genel başkanı bu ülkenin kurucu lideridir, kurucu parti misyonuna sahiptir ama milliyetçiliği halkın duygularını sömürmek için kullanmayı aklından bile geçirmemiştir.
Ancak yıllardır terörize ettiği siyasi partinin genel başkanlarıyla, 1 Ekim’de meclis açılışında tokalaşarak başlattığı tiyatroyu bölücü terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ı milletin Meclis’ine çağırarak sürdüren Devlet Bahçeli, geçtiğimiz hafta ağzındaki baklayı çıkarmış ve bu adımları Erdoğan’ın bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilmesi için attığını tüm milletimize göstermiştir.
Yıllarca milliyetçi seçmeni sömürerek siyasi ömrünü sürdüren Bahçeli, Erdoğan’ın bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için terörist başından medet umacak kadar alçalmıştır.
Cumhur İttifakı'nın tek derdi, Erdoğan'ın bir dönem daha aday olabilmesi için Anayasa'nın 101. maddesini değiştirmektir. Oysa yıllarca “muhalefet seçimi kazanırsa Apo’yu çıkaracak” diye meydanlarda seçim propagandası yapanlar onlardı.
CHP’ye oy verirseniz Sisi’ye oy vermiş olursunuz, CHP’ye oy verirseniz hain terör örgütüne ve teröristbaşına oy vermiş olursunuz diyenler bugün Apo’yu Gazi Meclis’in kürsüsünden konuşturmanın hayalini kuruyorlar.
Bu gözleri dönmüş olan Cumhur İttifakı’nın, koltuk uğruna, Cumhurbaşkanını bir kez daha seçtirmek uğruna yapamayacakları yok! Gazi Meclisimize herhangi bir saygısızlığa ve şehit analarımızın yüreğini acıtacak bir hamleye asla izin vermeyiz.
Buradan MHP Genel Başkanı’na seslenelim; bir an önce şehitlerimizin kemiklerinin sızlatacak, şehit ailelerimizin ve gazilerimizin yüreğini acıtacak, o meşum ve menfur hayalinizden vazgeçin ve İmralı'dan medet ummayın...
Cumhuriyet Halk Partisi şehit ailelerimizi ve gazilerimizi incitecek hiç bir eylemin ve düzenlemenin tarafı olmayacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 11 Nisan 2023’te AKP aday tanıtım toplantısında Türkiye’nin gözünün içine baka baka “mülakatı kaldırıyoruz” demişti. Ardından dönemin Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 12 Mayıs 2023’te “mülakatları kaldırdık, artık sadece KPSS ile öğretmen alacağız” demişti. Ancak seçime giderken milyonlarca öğretmenin oyunu almak için verdikleri bu vaadi, seçimden sonra bugün unuttular.
Ama biz unutmadık.”