Çocuk İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Hikmet Tekin Nacaroğlu, her geçen gün artan balık alerjisine karşı önemli açıklamalarda bulundu.
Doç. Dr. Nacaroğlu, insan beslenmesinde önemli bir yere sahip olan deniz ürünlerinin yüksek alerjen riski taşıdığını belirterek, ‘Dünya genelinde artan protein ihtiyacı nedeniyle deniz ürünlerine olan talep her geçen gün artıyor. Deniz ürünleri içerisinde özellikle balıklar yüksek kaliteli protein içerikleri nedeniyle insan beslenmesinde önemli. Fakat bunlar aynı zamanda gıda alerjilerinin en önemli nedenleri arasında gösterilir. İçerdikleri yüksek değerli ve farklı özelliklerdeki maddeler nedeniyle özellikle balık ve kabuklu deniz ürünleri yüksek alerjen gıdalardır. Artan talep ve deniz ürünlerinin katkı maddesi olarak çeşitli besinlerin içeriğinde kullanılması ile birlikte balık alerjisi tüm dünyada giderek artan sıklıkta görülmektedir’ ifadelerini kullandı.
‘ALERJİYE EN SIK NEDEN OLAN BALIK HAMSİ’
Mesleksel bir risk faktörü olarak balıkçılarda, balık alerjisiyle daha fazla karşılaşıldığına işaret eden Doç. Dr. Nacaroğlu, şunları aktardı:
‘Alerjiye en sık neden olan balıklar sardalye, hamsi, deniz turnası, uskumru, somon balığı, morina balığı, barlam balığı ve sarıkuyruktur. Bilinen en önemli balık ve kabuklu alerjenleri ise parvalbumin, jelatin, hemosyanin, amilaz ve tropomyosindir. Balık alerjisi olan bireylerde türler arasındaki benzer protein yapısı nedeniyle birden fazla balık türüne alerji görülebilir. Farklı balık türleri arasındaki çapraz etkileşimden sorumlu ana alerjen ‘parvalbumin’dir.’
UYGULANAN İŞLEMLER ALERJİNİN ŞİDDETİNİ ARTIRIYOR
Doç. Dr. Nacaroğlu, pişirme yöntemine göre alerjinin şiddetinin artabileceğine işaret ederek, ‘Parvalbuminler ısıya ve enzimatik bozulmaya karşı dayanıklıdır. Bu nedenle tuzlama, kurutma, soslama, ısıtma gibi işlemler balığın alerjenik özelliğini artırır. Kabuklu deniz ürünlerinden tespit edilen majör alerjen bir kas proteini olan “tropomyosin”dir. Tropomyosin orta protein yapısından dolayı kabuklu deniz ürünü alerjisi olanların yumuşakça, böcek ve ev tozu akarlarına karşıda alerjileri olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Şikâyetler balığın yenilmesinin yanı sıra balığa dokunulması ve balığın piştiği ortamda buharının solunması ile de ortaya çıkabilir ve genellikle hayat boyu devam etmektedir. Balık ağız yolu ile alındığında kurdeşen, dil ve dudakta şişme, bulantı, kusma, saman nezlesi belirtileri ve hayatı tehdit edebilen alerjik şok görülebilir. Cilt yoluyla temas edilmesi sonucunda ise kurdeşen, temas egzaması, solunum yolu ile alınması sonucunda da astım, saman nezlesi, cilt döküntüleri ve alerjik şok görülebilir’ açıklamasında bulundu.
'ALDIĞINIZ HAZIR ÜRÜNÜN ETİKETİNİ İNCELEYİN'
Balık alerjisi tanısı için deri ve kandan alınan bulgulara bakılan alerji testleri kullanıldığını vurgulayan Doç. Dr. Nacaroğlu, testlera dair şu bilgileri paylaştı:
‘Deri prick testi en sık uygulanan alerji testidir. Hastaya ağrı ya da acı vermeyen, kısa sürede neticelenen bir testtir. Genellikle kolun iç kısmına yapılır. Alerjen içeren sıvı test materyali deriye damlatılır. Derinin en üst tabakasında küçük bir çizik oluşturularak alerjenin deriye sızması ve buradaki “alerji hücreleri” ile birleşmesi sağlanır. Test uygulandıktan sonra 10-15 dakika beklenir ve takiben elde edilen deri cevapları değerlendirilir. Balık alerjisi olan hastaların kazara maruziyetler de ortaya çıkabilecek ciddi alerjik reaksiyonların tanınması ve tedavisi konusunda bilgilendirilmeleri ve adrenalin oto-enjektörü adı verilen acil durum iğnelerinden edinmeleri için mutlaka Alerji ve İmmünoloji uzmanına başvurmaları gerekmektedir. Marketlerde satılan bazı hazır ürünlerde, ilaçlarda ve kozmetik ürünlerde balık bulunabilir. Bu nedenle kazara karşılaşmaları önlemek için etiketlerin dikkatlice okunmasına özen gösterilmeli.’