Ali Baransel meslek hayatının 17 yılını Çankaya Köşkü'nde geçirmiş, Türkiye siyasetini 1955 yılından bu yana takip eden önemli bir gazeteci. Mesleki kariyerine RTÜK Başkanlığı, Koç Holding ve bir medya grubunun tepe yöneticisi olarak devam eden Ali Baransel, 3 askeri darbeyi de yakından takip eden bir isim. 2006 yılında, yani meslek hayatının 50. Yıldönümünde dinlenmeyi tercih eden Ali Baransel uzun süredir sessizliğini koruyordu. Anılarını "Bıçak sırtı; Çankaya Köşkü Yılları" başlığı ile kitaplaştıran Ali Baransel'e göre "Türkiye Başkanlık sistemi ile yönetilseydi geçmişte karşılaştığımız birçok sorun ve askeri darbeler olmazdı."
-17 yıl Basın Müşavirliğini yaptınız. "Başkanlık sistemi olsaydı 12 Eylül darbesi olmazdı" diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?Bakın Fahri Korutürk'ün Cumhurbaşkanlığı dönemi Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında görev, yetki ve sorumlulukların en ağır yaşandığı dönemdi. 1973'ten 1980'e kadar 7 yıl Türkiye'nin çok ağır bir dönemi olmuştur. Bu dönem Türkiye'de demokrasinin iki askeri darbe arasında bıçak sırtı olduğu dönemdir. Sonunda da 12 Eylül askeri darbe duvarına çarparak sona eren hüzün yıllarıdır. Bu dönemde Türkiye'de sistemi yavaşlatan, kalkınmayı engelleyen, siyasi krizlere neden olan koalisyonlar bu dönemde yaşandı. 7 yılda tam 16 hükümet kuruldu. Güvenoyu alamayan hükümetler kuruldu. Çok zor yıllardı gerçekten. Ekonomi çıkmaza girmiş, kasada para kalmamıştı. Anarşi ve terör korkunç bir noktaya gelmişti. Ben bunları Çankaya Köşkü'nde yaşadım. Toplum bütün bu sorunların çözümünü Cumhurbaşkanı'ndan bekliyordu. Ama görev ve yetkileri sınırlıydı. İcranın başında koalisyon hükümetleri vardı. Eğer o dönemde Başkanlık Sistemi olsaydı 12 Eylül darbesi olmazdı.
-Çankaya'dan bakıldığında sistemin tıkandığını ve darbeye doğru gidildiğini görebiliyor muydunuz?Asker Fahri Korutürk'e bir mektup iletmişti. Bu mektupta bunun ipuçları vardı. Korutürk siyasi parti liderlerine bu mektubun bilgisini verdi ve biraraya gelmeleri gerektiğini söyledi. Ancak hiçbiri dinlemedi. En başta Demirel ile Ecevit arasında inanılmaz bir gerilim vardı. 1 yıl hiç konuşmadılar. Çünkü artık sistem tıkanmıştı. Ülke aylarca Cumhurbaşkanı'nın seçemiyordu. Çünkü meclisin Cumhurbaşkanı seçtiği siyasi model ile yürümeyeceği çok belliydi. Sonuçta 12 Eylül askeri darbesi oldu.
-Peki Fahri Korutürk 12 Eylül darbesinden önce Türkiye'yi koalisyonlara ve istikrarsızlığa mahkum eden bu sistem hakkında sizinle neler paylaştı?Ben Fahri Korutürk'ün en yakınındaki 3 adamdan birisiydim. Korutürk bana birçok şey anlattı. Ancak bunları ben öldükten sonra yayınla demişti. Bir gün bana aynen şöyle dedi: "Baransel yetkilerin sınırlı. Ülkenin koalisyon hükümetleri nedeniyle çok sorunları var. Bunlara çözüm bulamamanın ruhsal sancılarını yaşıyorum. Çankaya'da zaman zaman toplantılar yapıyorum. Bana çeşitli önerilerde bulunuyorlar. Hükümetin icraatlarına müdahale etmemi istiyorlar. Batı'da Cumhurbaşkanı'nın icranın başında olduğu modeller var." diyerek Başkanlık sistemine vurgu yapmıştı. Çünkü Başkanlık Sistemi dışında bir modelde koalisyon hükümetlerine mahkum kalacağımızı, bunun da siyasi bir istikrar getirmeyeceğini düşünüyordu.
ÖZAL DA "BAŞKANLIK KAÇINILMAZ" DİYORDU-Ali Bey kitabınızda da sık sık Adnan Menderes'ten bu yana bütün liderlerin Başkanlık sistemine vurgu yaptığını söylüyorsunuz. Bu konuya ev fazla vurgu yapan lider hangisiydi?Özal çok açık bir şekilde Türkiye'ye özgü Başkanlık sisteminin önemini anlatıyordu. Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde ülkenin karşılaştığı sorunlar nedeniyle Başkanlık Sisteminin kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu. Bir toplantıda bana aynen şunları söyledi: "Çift başlı sistem görev, yetki ve sorumluluklar noktasında kargaşaya neden oluyor. Bu da demokratik sistemin bazı alanlarda önünü tıkıyor. Bunu ilk kez söylüyorum. Ben Demokrat Parti geleneğinden geliyorum. 10 yaşımdan bu yana siyaseti takip ediyorum. 16 yaşında okuldan kaçıp Menderes'i omuzlarımıza aldığımız için okuldan uzaklaştırma almıştım. Her ilden hangi milletvekilleri ve bakanlar çıktı tarih tarih bilirim. Her dönemde aynı saldırılar yapılıyor. Menderes'e de, Özal'a da Erdoğan'a da tek adam vurgusu yapıldı. Bu demokrasi kültürünün yaygın olmadığından kaynaklanıyor. Demokrasi kültürü olmadığı için hemen aşağılamayı, itibarsızlaştırmayı tercih ediyoruz. Batı'da seçim olur biter. Bir dahaki seçime kadar siyaset konuşulmaz. Türkiye'de seçim oluyor ertesi gün siyasi kavga kaldığı yerden devam ediyor. Bu olacak bir şey değil.
-Cumhurbaşkanı Erdoğan ile nasıl tanıştınız?Benim Erbakan ile hukukum çok iyiydi. Vefatına kadar görüştük. Hatta beni birkaç kez evlendirmek istedi. Erdoğan ile il başkanlığı sırasında tanıştık. Hareketleri, duruşu hoşuma gitti. 1994 yılında yerel seçimlerde ben TRT'de program yapıyorum. İstanbul'un belediye başkanı adaylarını tartışma programına çıkardık. 5 soru hazırlamıştım. Hepsi icraatlarıyla ilgiliydi. Bedrettin Dalan ve Zülfü Livaneli de vardı. 2,5 saat sürdü. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ilk programıydı. En düzgün, en başarılı ve hayata dokunan konuşmayı Sayın Erdoğan yapmıştı. Belediye Başkanı seçildiğinde ziyaretine gittim. Çok güzel bir sohbetimiz oldu. Sonra da irtibatımız devam etti.
ERDOĞAN HALKA GÜVEN VERİYOR-Erdoğan sözünü ettiğiniz 1994 seçimlerinden sonra üst üste 11 seçim kazandı. 60 yıldır Türkiye siyasetini takip eden bir isim olarak bu başarıyı nasıl yorumluyorsunuz?Ben siyaset üstü biriyim. Bu yaşımdan sonra bir kariyer planım ve dikkat çekeyim diye bir planım yok. Kimseden bir beklentim yok. Ben Erdoğan'ın başarısını şöyle açıklarım. Başarısı, kararlılığı, çalışkanlığı her şey bir yana Türk insanı ses tonuna, hitabetine, beden diline ve yürüyüşüne çok önem verir. Tayyip Bey'in müthiş bir hitabeti var, tartışılmaz. Beden dili tartışılmaz. Bizim milletimiz yürüyüşe de çok önem verir. Tayyip Bey yürüyüşünden "ben geliyorum" diyor. Halka güven veriyor. Onun ötesinde kim ne derse desin, yaptığı işte inanılmaz kararlıdır. Yaptığı iş ile birlikte yaşar. Asla geri adım atmaz. Bunlar çok önemli şeylerdir.
GÜLEN KENAN EVREN'DEN RANDEVU İSTEDİ-Gülen hareketinin geçirdiği tüm evrelerde devletin en tepe noktalarında görevler yaptınız. Bu hareketin Fetullahçı Terör Örgütü noktasına geleceğini tahmin etmiş miydiniz?Bu yapı ile herkesin bir anısı vardır. Bazı etkinliklerine ben de katıldım. Galiba katılmayan da yoktur. Fetullah Gülen bazı adamları aracılığıyla Kenan Evren'den randevu istemişti. Sanıyorum 92 yılıydı. O dönemde Kenan Evren emekliydi, Marmaris'te yaşıyordu. Bu görüşme talebini bana anlattı ve "kesinlikle kabul etmedim" dedi. Ben bu yapı hakkında şunu söyleyebilirim. Demokratik kültürü kesintiye uğratacak tüm vesayet odaklarına karşı uyanık olmalıyız. Küresel güçler Türkiye'yi labaratuvar bir ülke gibi görüyorlar. Gülen hareketinin bu kadar büyümesi, yayılması, güçlenmesi bu yapının maddi gücünü ve insan kaynağını aşan bir durum olduğu çok açık. Sen iki beyaz kişi Kenya'ya gideceksin ve bir sürü okul açacaksın. Adama "sen kimsin" diye sormazlar mı? Bunları tecrübelerime dayanarak söylüyorum. Askeri vesayet ortadan kalkarak yeni bir vesayet ortaya çıktı. Belki de küresel güçler askerin yerine başka bir mekanizma arayışına girdiler. Gerektiği zamanda harekete geçirebilecekleri dini bir oluşumun daha kullanışlı olabileceğini düşündüler. Türkiye ile ilgili bütün plan ve programlar çekmecede duruyor. Zaman zaman çekmeceden çıkarıp hayata geçiriyorlar. Gülen hareketini dö böyle düşünüyorum.