Hapishanede adım adım ölüme götürülen ve geçtiğimiz yıl şehit olan Mısır’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Mısır’ı ele alacağız. İhvanı Müslimin yani Müslüman Kardeşler hareketi, kurulduğu günden bu yana şiddete asla bulaşmamış ve bu anlayışı kesinlikle reddeden, dünyada benzeri çok az bulunan bir siyasal harekettir. Kurucu başkanı Hasan El-Benna'dan, teorisyenlerden Profesör Seyid Kutub’a kadar onlarca lider kadrosunun şehit edilmesine rağmen Müslüman Kardeşler hareketi, asla şiddete yönelmedi.
İlk günden bugüne kadar bir sivil siyaset ve direniş hareketi olma özelliğini korudu. İhvan hareketi, Batı menşeili bir değer olan demokratik yöntemin Mısır’da hayat bulması ve kök salıp yaşaması için mücadele eden tek hareket olmasına rağmen, Batı dünyası Müslüman kimliğinden dolayı bu düşünce ve siyasi harekete karşı hep ikili davrandı. Mısır halkının yapılan ilk bağımsız seçimlerde Müslüman Kardeşler hareketinin adayı Muhammed Mursi’yi Cumhurbaşkanı seçmesine karşı da İkiyüzlü politikasını sürdürdü. Suriye diktatörü Beşar el-Esed gibi, halkından on binlerce sivil, kadın, çocuk ve yaşlıyı katleden darbeci, katil diktatör Abdülfettah El-Sisi'yi destekledi. Batı, kendisini var eden en önemli değeri olan demokrasiden vazgeçip, askeri darbenin yanında yer aldığı gibi on binlerce sivili katleden diktatörü kırmızı halılarla karşıladı. Muhammed Mursi’nin insanlık dışı yöntemlerle esir edilmesi ve savunma haklarının tamamının elinden gasp edilmesine karşın Sisi’ye tam desteğini veren Avrupa, idama karşı olan hassasiyetlerini nedense Mısır’ın kanlı diktatörü Sisi’ye karşı hep törpüledi.
Hatta, “Türkiye idam cezasını getirirse kırmızı çizgimiz aşılır” diyen Avrupa liderleri, Kahire’de üç genç idam edildikten bir gün sonra koşa koşa Sisi’nin yanına gidip zirve yaptı, bilardo partileri düzenledi; darbeden veya idamdan tek kelime bile bahsetmediler.
Muhammed Mursi, 7 Mayıs’taki duruşmasında, “Sağlık sorunlarım var ama tedavime izin verilmiyor” demiş ve öldürüleceğini açık açık ifade etmişti ve 17 Haziran’da yani bir sonraki duruşmasında şehit oldu. Muhammed Mursi, doğal yollardan ölmedi; öldürüldü, katledildi. Tıpkı 3 Temmuz 2013 darbesi sonrasında, Katil General Abdülfettah El-Sisi tarafından öldürülen binlerce Mısırlı sivil gibi...
ÜLKENİN İLK SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANI OLDU
Mısır, Arap Baharı’nın Tunus’tan sonraki ikinci durağıydı. Kurulduğu günden bu yana askeri dikta rejimler tarafından yönetilen Mısır’da halk sokağa dökülmüş ve bir önceki diktatör Hüsnü Mübarek’i Ocak 2011’de devirmişti. Bir buçuk yıl devam eden askeri konsey rejiminden sonra Mısır tarihinde yapılan ilk demokratik seçimlerde, Haziran 2012’de Muhammed Mursi, ülkenin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı oldu. Aslında Mısır’da İhvan’ın siyasi kanadı olan Hürriyet ve Adalet Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı Hayrat Şatır’dı; ancak askeri vesayet Şatır’ın adaylığını iptal etti. Bunun üzerine Müslüman Kardeşler, O’nun yerine Mursi’yi aday gösterdi.
Mursi’nin o seçimdeki rakibi Ahmet Şefikti. Şefik, Mübarek rejiminin son Başbakanı’ydı. 3 Temmuz
darbesinin ardından “İhvan, Mısır’da seçime girerek hata yaptı” diyerek Tunus, Nahta örneği verenler çok olmuştu ve bugünün gelinen bu noktada bu görüşü savunanlar haklı çıktı. Çünkü seçim tek taraflı olacak ve halk bu sonucu kabul etmeyecekti. Mısır ordusu da böylesine pervasızca, on binlerce sivili katledip, kameraların önünde seçilmiş ilk Cumhurbaşkanlarını ölüme göndermeyecekti.
MURSİ'NİN İKTİDARI 1 YIL SÜRDÜ
Muhammed Mursi’nin iktidarı bir yıl sürdü. Mursi, bir anayasa çalışması başlattı. Mısır’da askerin kontrol ettiği medya, tıpkı 28 Şubat Türk medyası gibi, canlı yayında başı açık kadın sunucuları azarlayan Selefi din adamlarıyla dolup taştı. Medyada her gün yazılıp çizilenler, “Mursi, Şeriat getiriyor” diye bas bas bağırıyordu. Nitekim haziran sonunda Mursi karşıtları ayaklandı. Genelkurmay Başkanı Abdülfettah El-Sisi, üç gün süre verdi ve süre 3 Temmuz akşamı doldu. Yani hükümetin bırakmasını istiyordu. Bunun üzerine Mursi, o akşamüzeri bir açıklama yaptı. Bu, cumhurbaşkanı olarak yaptığı son açıklamaydı. “Derdim koltuk derdi değil; demokrasi” demişti. Darbeye karşı görevi bırakmaya hazır olduğunu söyledi. Tek şartı askerin ‘müdahale etmemesi’ydi. O açıklamadan birkaç saat sonra tanklar Kahire Caddelerine indi ve Devlet Televizyonu binası kuşatıldı. Mursi başta olmak üzere, İhvan’nın tüm yöneticileri esir alındı. Darbe karşıtı yüz binlerce insan Rabia, Ramses gibi meydanlara indi. 19 Ağustos’ta Rabia Meydan’ı buldozerlerle alt üst edildi. Binlerce genç, kadın, yaşlı, çocuk, sivil katledildi. Katil Sisi, 3 Temmuz - 14 Ağustos arası on binlerce sivili katletti. O günlerde Türkiye’de Gezi adlı darbe kalkışması vardı.
BREZİLYA'DA DA YAŞANDI
Bir benzer ayaklanma da Brezilya’da yaşanıyordu. Mısır darbesinin ardında İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Arap Emirlikleri vardı. Avrupa Birliği de darbe sonrası, darbecileri açıktan destekledi. Almanlar, Sisi’yi kırmızı halılarla karşılıyordu. Mısır, İsrail ile birlikte Fetö yapılanmasının en güçlü olduğu ülkelerin başında geliyor. Darbe olunca Sisi’yi alkışlayanların arasında, Fetöcü teröristlerin olması, umarız ki tarihe bir not olarak düşecektir. Mursi, Mübarek’in aksine İsrail’in Filistin saldırılarına, Gazze sınırının kapatılmasına karşı çıkıyordu. Sisi, başa gelince ilk iş olarak Mısır - Gazze sınırını kapattı. Yetmedi Refah’taki tüm tünelleri bombalattı ve kapattı. Mursi, Süveyş Kanalı’nın milli planda yenilenmesini öngören bir proje hazırlattı. Darbe sonrası Sisi, o projeyi İngiltere, Fransa ve Almanya’ya peşkeş çekti. Mursi, “Nil Nehri’nin bir damla suyu çalınsa savaşırız” demişti. Çünkü İsrail, Etiyopya’da Nil üzerinde bir baraj inşaa ettirecekti.
PROJE SİSİ BAŞA GELİNCE TEKRAR HAYATA GEÇİRİLDİ
Mursi suyu vermeyince rafa kalkan o proje, Sisi, başa gelince tekrar hayata geçirildi, Afrika’nın su kaynakları İsrail’e peşkeş çekildi. Mursi ve Türkiye Doğu Akdeniz’de doğalgaz çıkaran İsrail’in tekliflerini reddetti. Sisi başa gelince İsrail’in çıkardığı ama kimseye satamadığı o gazı, kendi elindeki gazdan çok daha pahalı fiyata satın aldı. Darbe sonrası Filistin’i yok etme projesi olan Siyonizm’in en büyük ikinci adımı ve yüzyılın en büyük anlaşması olarak adlandırılan Filistin’i yok etme planına Sisi’nin eliyle adım adım gidiliyor. Darbe sonrası Doğu Akdeniz’de doğalgaz kaynakları Avrupa tarafından İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden gasp ediliyor. Sisi, bu gasp projesinin en kilit rolünü oynuyor. Mısır’ın etkisi altındaki ülkeler, İsrail’in güvenliği için Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Arap Emirlikleri eliyle tek tek dizayn ediliyor. Libya’dan Sudan’a kadar birçok ülkede ne kadar darbe, şiddet, katliam ve iç savaş varsa hepsinde ama hepsinde Sisi’nin ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin rolü var. Mursi, bir yıl boyunca Mısır gibi zengin kaynakları olan bir ülkenin maddi değerlerini kendi halkının hizmetlerine sundu. Sisi ise darbe ile başa gelip, Mısır’ın bütün kaynaklarını ABD, İsrail ve Batı Avrupa’nın çıkarlarına yöneltti.
O yüzden demokrasi deyince mangalda kül bırakmayan Avrupa ve ABD, Mısır’da darbecileri
destekledi, Sisi’nin ayağına kırmızı halılar serdi. Mursi, fakir Mısır halkı için çalışırken; darbeci Sisi
döneminde ekmek, karneyle verilmeye başlandı. Hani Türkiye’de ‘Üst akıl’ deniliyor ya işte tüm
bunları ‘Üst akıl’ yaptı. Türkiye eğer buna direnmeseydi o 15 Temmuz gecesi Fethullahçı teröristlere karşı biz, direnip tanklarımızı, uçaklarımızı onların elinden almasaydık Bugün Mısırdan daha kötü durumda olacaktık. Peki ‘Üst akıl’ kim? Tekerlekli sandalyedeki 90’lık Mübarek’i ayaklandırıp, aklayarak hapisten çıkaran, seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’yi ise zindanda katlettirenden başkasıdeğil. Mursi’nin şehadetinden sonra birçok ülke başsağlığı dileklerini yayınladı. Bunların içerisinde en mide bulandırıcısı Mursi’nin kendi hayatını uğruna feda ettiği Filistin’den geldi. Artık Filistin halkının sırtında bir yük, bir habis ur olan, bir diktatör yapıya dönüşen Hamas Örgütü’nden bir açıklama geldi.
"İSLAM ALEMİNE BAŞSAĞLIĞI DİLİYORUZ"
Hamas’tan yapılan yazılı açıklamada, “Allah’ın yazdığı kadere tam bir rıza göstererek kardeş Mısır’a
ve halkına ve tüm İslam Alemi’ne başsağlığı diliyoruz” denildi. Halbuki Muhammed Mursi’nin şehit
olduğu ve İsrail adına yapılan yargılamanın duruşmasında ‘Hamas’a ajanlık yapmak’la suçlanıyordu.
Hamas’ın bu tutumu, dinciliğin ne kadar ilkesiz, ahlaksız ve oportünist bir modern siyaset anlayışı
olduğunu gösteriyor. Muhammed Mursi, insan hak ve özgürlğklerine olan inancı, dik duruşu, onurlu
ve haysiyetli siyasetiyle Batı’nın maskesini düşürdü ve o düşen maske bir daha eskisi gibi yerine
takılamayacak...