Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar; beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Musa Avsever, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Gülan ile Akşehir’e anlamlı bir ziyaret gerçekleştirdi.
Millî Mücadele döneminde Atatürk’ün Büyük Taarruz hazırlıklarını sürdürdüğü Batı Cephesi Karargâhı olan Akşehir’de “Onur Günü Törenleri”ne katıldı. İlçe merkezinde gün boyu gerçekleştirilen birçok etkinliğe katılan Akar, seyahatine eşlik eden bir grup gazeteciye önemli açıklamalarda bulundu.
"Yalan, inkar, yalan, inkar"
Bize 2 Temmuz’da Amerikalılardan bu konuda talep geldi. Amerikalılar; ‘bizim bir NATO görevimiz var, tatbikat yapacağım. Bize yardımcı olur musunuz, bizi korur musunuz?’ diyor. Biz de ‘Yardımcı oluruz’ diyoruz. ‘Bize 4 tane F-16 verin, 1 HİK verin ve bir de tanker uçağı verin’ diyor. Ne zaman oluyor bu 2 Temmuz’da. NATO’nun çalışma usulleri var. NATO’nun çalışma usulleri çerçevesinde; bu üye ülkelere bildiriliyor. Ülkedeki Hava Kuvvetleri’ne bildiriliyor. İspanya’da NATO Hava Harekat Merkezi var, oraya bildiriliyor. Faaliyet ne zaman oldu, 22 Ağustos’ta. Peki faaliyet sırasında Yunanlılar ne yaptılar, o zamana kadar belirlenmiş olan uçuş rotasını değiştirdiler. Biz diyoruz ki burası GASA dediğimiz “askersizlik statüsündeki adalar”. Rotayı mutlaka bu adaların üzerinden geçirmek istiyor. NATO’yu buraya sokmak istiyor yani Lozan’ı delmek istiyor. Bunun için son dakikada güzergahı değiştiriyorlar. Sonra da gelip uçaklarımıza 3 dakika veya 5 dakika süreyle radar kilidi atıyorlar. Neden bunu yaptın diye sorulduğunda da ‘Bunlar bize bu uçuşu bildirmediler. Kimliği belirsiz uçak olarak değerlendirdik’ diyorlar. Aynı çalışma kapsamında 22 Ağustos’ta biz Amerikan uçaklarına eskortluk yaptık, önümüzdeki günlerde de Yunan uçakları aynı görevi yapacak. Dolayısıyla bizim uçaklarımızın gerçekleştirdiği o görevin bilinmemesi, duyulmaması, görülmemesi, oradaki 4 adet F-16’mızın ‘kimliği belirsiz uçak’ olmasının imkan ve ihtimali yok. Dolayısıyla; yalan, inkar, yalan, inkar…
"Bir taciz varsa mutlaka cevap veriyoruz"
24 Ağustos’ta da NATO’nun Nexus Ace eğitiminde görevli uçaklarımız vardı. Orada da gelip 5 dakika boyunca radar kilidi atmak suretiyle tacizde bulundular. Uçaklarımızın NATO görevinde olduğunun bilinmemesinin imkanı yok. NATO’da böyle bir şey olamaz. Uçuş görevleri aylar öncesinden yayımlanıyor, bir sürü kayıtlar tutuluyor, yazılar yazılıyor. Buna rağmen 22 Ağustos’ta ve 24 Ağustos’ta NATO görevi yapan uçaklarımıza radar kilidi atarak taciz yaptılar. 22 Ağustos’taki hadise olunca Mevlüt Bey ile görüştüm. ABD ve Yunan Büyükelçileri ile görüştüler. Biz kimseyi taciz etmiyoruz ama hiçbir tacizi de karşılıksız bırakmıyoruz. Bunu NATO’da da söyledik, her yerde de söylüyoruz. Eğer bir taciz varsa mutlaka cevap veriyoruz, ama biz taciz yapmıyoruz.
"Haklıyız, güçlüyüz"
NATO Savunma Bakanları Toplantısı oluyor, her bakan sırayla söz alıyor. Biz burada kamuoyu önünde, basına verdiğimiz mülakatlarda söylediğimiz ne varsa bunları eksiksiz ve açık şekilde NATO toplantısında da söylüyoruz. Biz şuanda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde; kişilikli ve kimlikli bir politika uyguluyoruz. Ve çok ciddiyiz, bunun şakası yok. Biz diyoruz ki 3 bin adanız var, buna rağmen burnumuzun dibine kadar geliyorsunuz. 10 kilometre karelik Meis adası için 40 bin kilometre karelik deniz yetki alanı istiyorsunuz, adaları silahlandırıyorsunuz, hiç olmadık şekilde 6 mil kara suyu olmasına rağmen 10 mil hava sahası iddiasında bulunuyorsunuz. Burnumuzun dibine kadar gelmişsiniz ve bize yayılmacı diyorsunuz, insaf! Biz hiçbir toplantıdan kaçmıyoruz, hiç kimseyle görüşmekten kaçmıyoruz. Çünkü biz haklıyız, güçlüyüz. Argümanlarımız var. Yunanlıların argümanları yok. Ne diyecek Yunanlılar, nasıl izah edecekler 6-10 mil olayını?
"4 okulu daha kapattılar"
Yunanistan Batı Trakya’daki Türkler için ‘Türk varlığı yok’ diyor. Kardeşim bunların adı Türk, mezarı Türk, tarihi Türk, tapuları Türk, bütün akrabaları Türkiye’de yaşıyor. Türk yok diyor. Peki bunların ırkı yok mu? Oradan bir siyasetçi ‘Türk milletvekillerinin telefonunu da dinleyebiliriz’ diyor. Böyle çok sansasyonel gelişmeler oluyor. İstanbul Fener Patrikhanesi’ni hatırlayın. Binasıyla, çalışmasıyla her şeyiyle özgür. Atina’da ise bir tane cami var, onun da minaresi yok. Daha da vahimi caminin yönetimini Ortodokslar yapıyor. Yönetimde Türk yok, Müslüman yok. Şimdi AB müktesebatı var, BM var, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi var; peki nerede bu haklar, özgürlükler? Orada müftü seçemezsiniz, onu da kaldırdılar. Türklerin okul sayısı 250’den 90’a indi. Yakın zamanda 4 okulu daha kapattılar. Oradaki soydaşlarımız çok ciddi baskılarla karşı karşıyalar. Bizim buna seyirci kalmamamız lazım.
"Yunanistan’ı savunmaya çalışıyorsanız bu savunma için fazla"
Biz diyoruz ki, Yunanistan’da beyhude bir silahlanma başladı. Ekonomik ömrünü tamamlamış silah, araç-gereçlerle Yunan halkının parası boşa harcanıyor. Kullanılmış uçaklar, kullanılmış tank, kullanılmış top, her ne varsa Fransa Yunanistan’a satıyor, para kazanıyor. Bununla da bir yere varamazsınız. Bu yaptığınız çalışmalarla eğer Yunanistan’ı savunmaya çalışıyorsanız bu savunma için fazla. Savunmak için bu kadar silaha ihtiyacınız yok. Ama bu Türkiye’ye karşıysa az!
"Gerçekten büyük bir ahlaksızlık"
Bir de Ege Denizi’ndeki düzensiz göçmenlere yaptıkları insanlık dışı muamele var. Botun içinde kundakta bir çocuk var, o bota ateş edip botu deliyorlar. Göçmenlerin haklı olup olmadığını konuşmuyoruz, o andaki durumu konuşuyoruz. Göçmenler oraya kadar gelmiş, denizin ortasında botu deliyorlar. Dövüp bütün parasını, pulunu alıp işkence ediyorlar. Gerçekten büyük bir ahlaksızlık. AİHM bunları mahkum etti, hiçbir şekilde kararları dikkate almıyorlar.
"Yunanistan o tarihlerde tatbikat yapıyor"
Yunanlı siyasiler utanmadan ‘Lavrion kampı yok’ diyorlar, inkar ediyorlar. Bu kamp FETÖ’nün hamisi, PKK/YPG’nin, DHKP-C’nin barınağı, sığınağı ama ‘biz de böyle bir şey yok’ diyorlar. Basına da yansıdı, oradaki teröristlerin verdikleri demeçler var, o kampın nasıl bir terör kampına dönüştüğü ortada. Biz diyoruz ki soydaşlarımızın ve mazlum insanların haklarının takipçisi olmaya devam edeceğiz. Biz ‘diyalog’ dediğimiz zaman bunu zafiyet olarak algılamayın, ‘hakkımız, hukukumuz’ dediğimizde de bunu tehdit olarak algılamayın. Fakat şunu bilin; biz dost olmak istiyoruz. 1988’de aklı başındaki Türk ve Yunanlılar bir araya gelip oturmuşlar; ‘mutabakat yapalım, 15 Haziran-15 Eylül arası turizm mevsimi ve bu arada tatbikat yapmayalım’ demişler. Şimdi ise Yunanistan o tarihlerde tatbikat yapıyor.
"Kıbrıs Barış Harekatı’ndan bu yana orada sulh ve sükun var"
Kıbrıs ile ilgili bizim hiçbir şekilde tutum değişikliğimiz yok. Kıbrıs bizim canımız, biz orada garantörüz. Bu bizim milli meselemiz. İngiltere, Yunanistan garantörlük konusunda ne yapar bilemeyiz ama biz yasal garantörlük haklarımızı sonuna kadar kullanmakta kararlıyız. Dolayısıyla bizim Kıbrıslı kardeşlerimizin hakkını, hukukunu koruma, kollama görevimiz devam ediyor. Ve şuna da dikkat çekmek gerekiyor ki Yunanlılar 1571’den buyana hiçbir zaman adanın tamamına sahip olmadılar. 1571’de biz 50 bin şehitle o adayı aldık. Biz adada işgalci değiliz, bilakis adaya sulhü, sükunu biz getirdik. 1974’te icra edilen Kıbrıs Barış Harekatı’ndan bu yana orada sulh ve sükun var.
"Hüsranla sonuçlanacak yeni maceralardan kaçınmalarını şiddetle tavsiye ediyoruz"
Biz Büyük Zaferin 100’üncü yıl dönümünü kutladığımız bu günlerde çok açık ve net şekilde diyoruz ki; 1 asır önce girişilen maceranın bedelinin ne kadar acı olduğunu gördünüz. Bu işgal girişiminin Yunan halkı tarafından kabul görmediğini de gördünüz. Hatta bu işgal girişiminden sonra Yunan halkı ve Yunan devleti 1919-1922 yılları arasındaki işgal girişimini benimsemedi ve 6 üst düzey görevliyi idam etti. İdam edilenlerin biri başbakan, dördü bakan, biri de genelkurmay başkanı. Dolayısıyla diyoruz ki tarihten ders almalı. Hüsranla sonuçlanacak yeni maceralardan kaçınmalarını şiddetle tavsiye ediyoruz.
"Biz normal işimizi yapıyoruz"
Biz şunu söylüyoruz; bir taraftan uluslararası hukuk diğer taraftan meşru hak ve hukukumuz çerçevesinde Ege Denizi’nin, Doğu Akdeniz’in iki ülke arasında bir ortak çalışma alanı olması konusunda gerçekten çok samimiyiz ve bunu da hep talep ettik, ediyoruz. Maalesef bunların karşılığını görmüyoruz. Biz şunu da vurguluyoruz ve görüşme taleplerimiz bir zafiyet olarak algılanmamalı. Diğer taraftan da hakkımızı, hukukumuzu çiğnetmeyiz demek de herhangi bir tehdit değil. Biz normal işimizi yapıyoruz. Biz diyoruz ki Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta ne kendimizin ne de Kıbrıslı kardeşlerimizin hakkını, hukukunu çiğnetmeyiz, buralarda bir oldubittiye meydan vermeyiz. Orada bunun hesabı, kitabı yapıldı ve şu anda bizim araştırma gemimiz çalışmalarını sürdürüyor. Yörükler-1 bölgesinde TCG GEDİZ fırkateynimiz refakat ediyor. Dileğimiz, temennimiz herhangi bir yanlış yapmamaları. Herhangi bir yanlışlık yaparlarsa misliyle karşılık vereceğimizi herkes biliyor ve herkesin bunu anlamış olması lazım. Bu şekliyle şu ana kadar oradaki faaliyetlerimiz devam etti ve devam etmesini temenni ediyoruz.