Göç Araştırmaları Vakfı Araştırmacısı ve Akdeniz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Suzan Ilık Bilben, iklim göçlerine ilişkin kritik açıklamalarda bulundu. Sel, fırtına ve kuraklık gibi aşırı hava olaylarının 2010-2019 arasında
afetlerden kaynaklı yer değiştirme nedenlerinin yüzde 89’undan fazlasını
oluşturduğunu belirterek, 2070 yılına gelindiğinde her üç kişiden birinin iklim
göçmeni olabileceğini ifade etti.
İklim değişikliğinin gelecek kuşakların yaşamları ve
kırılgan topluluklar üzerindeki etkisine değinen Bilben: "İnsanlığı
sürdürülemez bir geleceğe doğru sürükleyen mevcut ekonomik ve toplumsal anlayış
hem gelecek kuşakların yaşam hakkını elinden almakta hem de birçok topluluğu
yersiz, yurtsuz hatta kimliksiz bırakmaktadır." ifadelerini kullandı.
2070 yılına kadar beşte bir oranında artacak
İnsanların tarım ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için göç etmek zorunda kaldığını ve kalacağını ifade eden Bilben açıklamalarında: "Dünyanın karasal yüzeyinin %1’inden daha azını kaplayan aşırı
sıcak bölgelerin, 2070 yılına kadar beşte bir oranında artabileceği ve
potansiyel olarak her üç kişiden birini yerinden edebileceği düşünülmektedir.
Öngörülemeyen ve giderek istikrarsızlaşan yağış düzenleri, süresi ve yoğunluğu
artan sıcak hava dalgaları ve artan kuraklıklar çiftçiliği zorlaştırmaktadır. Suriye’de iç savaş çıkmadan ve milyonlarca insan göç
etmeden önce kuraklık, binlerce Suriyelinin şehirlere göç etmesine sebep
olmuştur. Mahsul kayıpları, Mısır ve Libya’da Arap Baharını alevlendiren
işsizliğe yol açmıştır. İklim göçünün mekanizmalarından olan gıda kıtlığı, su
kıtlığı ve artan sıcaklıklar daha belirgin bir odak haline geldikçe, büyük
ölçekli göç hareketleri beklenecektir." sözlerine yer verdi.
Göç rotaları
Latin Amerika, Güney Asya ve Sahra Altı Afrika'daki sıcak
iklim noktalarında yaşayan yaklaşık 143 milyon insanın ülke içerisinde yerinden
olacağı ve çoğunluğunun kırsal alanlardan yakındaki kasaba ve şehirlere
taşınacağının tahmin edildiğini aktaran Bilben, muhtemel göç rotaları hakkında: "Orta Amerika ve Meksika’dan 2025'te yılda yaklaşık 700
bin kişinin göç etmesi beklenirken bu sayının 2050'de yılda 1,5 milyona
yükseleceği ve çoğunun Mexico City’e yöneleceği ifade edilmektedir. Dünya
nüfusunun 4'te 1’inin yaşadığı Güney Asya’da, gelecek yıllarda gıda
güvensizliğinin artacağı, 8,5 milyondan fazla insanın Basra Körfezi’ne, 17
milyon ila 36 milyondan fazla insanın da Hindistan’ın Ganj Vadisi'ne
yerleşeceği beklenmektedir. Afrika'da Victoria Gölü Havzası, Etiyopya'nın Doğu
Yaylaları ve Malavi'nin başkenti Lilongwe çevresindeki bölgelerin göç için
uygun yaşam alanları olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, Kenya ve Tanzanya'nın
kıyı bölgeleri, Batı Uganda ve Etiyopya'nın kuzey dağlık bölgeleri de bu
alanlara dahildir." açıklamalarında bulundu.
Kuraklık ve gıda güvensizliği haricinde, sadece deniz
seviyesinin yükselmesi sebebiyle dünya genelinde 150 milyondan fazla insanın
yer değiştireceği tahminini paylaşan Bilben: "Yükselen gelgitlerin, şu
anda 18 milyon insana ev sahipliği yapan Mekong Deltası'nın çoğu dahil olmak
üzere, 2050 yılına kadar Çin ve Tayland'ın bazı kısımlarını, Güney Irak'ın
çoğunu ve Mısır'ın geçim kaynağı olan Nil Deltası'nın neredeyse tamamını
kapsayacağı öngörülmektedir." sözlerine yer verdi.
Bilben Doğu Afrika, Güney Asya, Meksika ve Orta Amerika'nın,
2050 yılına gelindiğinde yılda ortalama 10,1 milyon iklim göçmeni
görebileceğinin ve iklim göçmenlerinin nüfus içindeki payının da yüzde 0,6'dan
yüzde 1,3'e yükseleceğinin tahmin edildiğini aktardı.
2 milyar insan göç etmek zorunda kalabilir
Bilben, potansiyel iklim göçmenleri ile ilgili 150 milyondan
2 milyara kadar uzanan birçok farklı projeksiyonun ortaya konduğunu bildirerek
2010-2019 yılları arasında yer değiştirmelere neden olan ilk üç etkenin
sırasıyla seller, fırtınalar ve çatışmalar olduğunu; sel, fırtına ve kuraklık
gibi aşırı hava olaylarının, afetlerden kaynaklı tüm yer değiştirme
nedenlerinin yüzde 89’undan fazlasını oluşturduğunu söyledi.
Düşük emisyon ve sera gazı konsantrasyonu ve daha
sürdürülebilir bir kalkınma senaryosu altında bile sellere bağlı yer değiştirme
riskinin 2090 yılında yaklaşık %100 artacağının altını çizen Bilben, yüksek emisyon
ve sera gazı konsantrasyonu ile sürdürülebilir olmayan bir kalkınma senaryosu
altında bu oranın %350'yi bulabileceğini vurguladı.
Göç Araştırmaları Vakfı Araştırmacısı ve Akdeniz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Suzan Ilık Bilben, Dünya Bankası verilerine göre 2050 yılına kadar
Sahra Altı Afrika, Doğu Asya ve Pasifik, Güney Asya, Kuzey Afrika, Latin
Amerika, Doğu Avrupa ve Orta Asya'da 216 milyondan fazla insanın kendi ülkeleri
içerisinde göçmen konumuna düşebileceklerini de sözlerine ekledi.
Türkiye iklim değişikliğinden en çok etkilenen 3. ülke
olacak
Dünyanın her bölgesinin gelecekte iklim değişikliği kaynaklı
göçler yaşayacağını anlatan Bilben, "Şu oldukça açık ki dünyada iklim
krizinin, toplulukların geçim kaynakları üzerindeki etkisinden, yaşanabilir
alanların kaybından ya da bu gibi kayıplar nedeniyle oluşacak insan
hareketliliğinden tamamen muaf kalabilecek hiçbir bölge bulunmamaktadır."
dedi.
Akdeniz havzasında, küresel ortalamadan %25 daha fazla bir
ısınma gerçekleşeceğinin öngörüldüğünü hatırlatan Bilben, Hükümetlerarası İklim
Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarında muhtemel görülen 2 derecelik bir ısınma
sonucunda Akdeniz’deki gıda mevcudiyetinde ciddi bir azalma meydana geleceğini,
orman yangınlarının ve aşırı hava olaylarının sıklığının ve yoğunluğunun önceki
on yıllara kıyasla artış göstereceğini kaydetti.
Türkiye'nin tropikal fırtınalar ve aktif volkanlar hariç
dünya genelinde görülen 31 doğal afetin büyük bir kısmına açık bir ülke
olduğunu dile getiren Bilben, "IPCC’nin Dördüncü Değerlendirme Raporu’nda,
Türkiye'nin iklim değişikliği etkilerine karşı savunmasız kaldığı, Dünya
Bankası raporunda ise 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya
Bölgesinde uç iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. ülke olduğu ifade
edilmektedir." dedi.
İklim değişikliği kaynaklı uluslararası göçler açısından da
Türkiye’yi hassas bir ülke olarak nitelendiren Bilben Türkiye’nin yaklaşık 4
milyon zorunlu göçmene ev sahipliği yapan gelişmekte olan bir ülke olarak dünyada
birinci sırada yer aldığını hatırlatarak: "Ayrıca konumu itibariyle
zorunlu göçler için hem hedef ülke hem de göçe transit alan sağlayan bir
ülkedir. Dolayısıyla iklim krizi kaynaklı küresel insan hareketliliğinden
payını almaması mümkün değildir. " yorumunda bulundu.
Bilben, afetlerin neden olacağı iç göçlerin önüne geçebilmek
için kırsal ve kentsel alanlarda uyum ve dayanıklılığı artırmanın önemli
olduğunu da sözlerine ekledi.
Yük, adil paylaşılmıyor
Dezavantajlı toplulukların haklarının savunulması için iklim
adaletinin önemli bir hukuksal araç olduğuna değinen Bilben: "Birçok sosyal ve çevresel problemde olduğu gibi iklim
hareketliliği ya da hareketsizliği konusunda da yoksul kentsel ve kırsal
nüfuslar, kadınlar, çocuklar, engelliler ile yerli halklar daha kırılgan
grupları oluşturuyor. Sera gazı salımlarında artışa yol açan sanayileşmenin ve
onun yan ürünü olan yaşam tarzının yarattığı toplumsal, ekonomik ve ekolojik
yıkımın yükü halklar arasında hiç de adil olmayan bir şekilde
paylaşılmaktadır." sözlerinde bulundu.