1642 yılında evliyalar ve enbiyalar şehri olarak bilinen Şanlıurfa'da dünyaya gelen ve asıl adı Yusuf olan Nabi'nin çocukluğu yokluk ve sefalet içerisinde geçmiştir.
24 yaşında İstanbul'a giderek eğitimine burada devam eden ve şiire yatkın olan Nabi, kısa süre içerisinde burada tanınarak Damat Mustafa Paşa'nın katibi olarak görevlendirilmiştir.
Şair Nabi'nin şiirdeki ustalığı zamanla kulaktan kulağa yayılırken birçok önemli isimle arkadaşlıkları olmuş, sarayla da bazı ilişkiler kurmuştur.
Padişah 4. Mehmet'in şehzadeleri için Edirne'de düzenlenen sünnet şenliklerini anlattığı ilk yapıtı "Surname" adlı mesneviyi 1675 yılında hazırlayan Nabi, ardından kutsal topraklara hac farizası için gitmiştir.
Usta şair, bu beldelerdeki izlenimlerini ise 1678 yılında "Tuhfetül Harameyn" adlı kitapta okurlarıyla paylaşmıştır.
25 YIL HALEP'YE YAŞADI
Hayatının adeta değişmesine vesile olan ve kendisini kollayan Damat Mustafa Paşa'nın 1686'da vefat etmesi üzerine Halep'e yerleşen Nabi, yaklaşık 25 yıl burada yaşamıştır.
Devletin sağladığı imkânlarla burada rahat bir hayat süren Nabi, eserlerinin birçoğunu da bu ilham dolu bu kentte kaleme almıştır.
Dönemin gençlerine öğütlerini kapsayan üçüncü eseri "Hayriyye" adlı ünlü mesneviyi yayınlayan şairi Halep Valisi Baltacı Mehmet Paşa sadrazam olunca yanına almıştır.
Bu dönemlerde darphane eminliği, baş eğitmenlik gibi görevlerde bulunan Nabi, aynı zamanda çok güzel bir sese sahip olup müzik konusunda da fazlasıyla başarılıdır.
13 NİSAN 1712 YILINDA VEFAT ETTİ
Nabi'nin diğer eserleri arasında ise Türkçe Divan, Farsça Divan, Hayrabad, Terceme-i Hadis-i Erbain, Fetihname-i Kamaniçe, Zeyl-i Siyer-i Veysi ve Münşeat yer alıyor.
Usta kalemin mahlası ise eserlerinde oldukça yalın bir dil kullandığından Arapça ve Farsça "yok" anlamına gelen "Nâ" ve "bî" kelimelerinden oluşur.
Şair Nabi, 13 Nisan 1712 tarihinde vefat etmiş ve Üsküdar'da Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir. Zamanla tahrip olan Nabi'nin mezarı ise dönemin padişahları 2. Mahmut ve 2. Abdulhamit Han tarafından da tamir ettirilmiştir.
Osmanlı'nın duraklama devrinde yaşayan Şair Nabi, yönetim ve toplumdaki bozukluklara şahit olduğu için daha çok didaktik şiirler yazmıştır ve şiirlerinde ahlâkçı bir yaklaşım egemen olmuştur.
Özellikle mesnevi tarzında yazdığı manzumeler aracılığıyla yaşadığı devrin sorunlarına, dinin, şeriatın, ahlakın ve faziletin gereği çerçevesinde çözüm bulunması konusunda yaptığı yararlı önerilerle edebiyatta farklı ve etkili bir yol çizen Nabi, edebiyata "tefekkür anlayışını" getiren şair olarak tanınmaktadır.