Türkiye son yıllarda teknoloji alanında attığı adımlarla dünyanın dikkatini çekmeyi başladı. Haber365 bünyesinde yayınlanan Analiz ve Akış programında Türkiye'nin teknoloji atılımı değerlendirildi.
TÜRKİYE’NİN TEKNOLOJİ ATILIMI
Furkan Hasdemir: Baktığımızda özellikle 2000’li yıllardan sonra, daha öncesinde de, Amerika’da Slikon Vadisinde küçücük garajlarda kurulan kimi projeler, şirketler, bugün devasa havayolu şirketlerinden devasa fabrikalardan vs. çok daha fazla getiri sağlıyor. Böyle bir şirkete, böyle bir markaya dönüşüyor.
Halit Emre Aydın: Bu ekosistemde getiri meselesinin algılanması çok doğru değil. Şirket değerlemelerinde öndedir ama bugün Dünya’nın en büyük şirketi varsaydığımız Amazon, karlılık noktasında Dünya’nın en büyük şirketi midir o biraz muamma.
Furkan Hasdemir: Evet, ama marka değeri olarak baktığımız zaman bizim de az önce bahsettiğiniz ihracatı geliştirme noktasında işin burasına daha teknoloji ve AR-GE tarafına yönelmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Halit Emre Aydın: Türkiye’nin dış ticaret açığı noktasında birinci kalemi enerjiyse ikinci kalemi bilişim teknolojileri üzerinden yapılan ithalatlardır. Bilişim teknolojileri ithalatlarının bir kısmı donanımsal şeyler, bir kısmı ise yazılımsal unsurlar. Bu yazılımsal unsurların aslında birtakım yerli ve milli alternatifleri varken bazılarının ise çok hızlı bir şekilde Türkiye’nin insan kaynakları ve devletin yönlendirmesiyle gerekli altyapılar oluşturulabilir. Birçoğunda da, kendi kendimize dış ticaret açığı çıkartıyoruz.
Türkiye’nin gerçek anlamda bir teknoloji üreticisi haline gelebilmesi için, Türkiye’deki finansal sistemden başlayıp, eğitim sistemine kadar birçok konunun çok hızlı bir şekilde ve daha doğru unsurların üzerine oturacak şekilde yeniden değerlendirilmesi lazım. Dolayısıyla Türkiye bir teknoloji üssü haline gelsin, Türkiye bir teknoloji ülkesi haline gelsin dediğimiz zaman, bu böyle birkaç tane ufak tefek eylemsellikle veya tedbirle gerçekleştirilebilecek bir konu değil.
Her şeyden önce eğitim ve finans sisteminizin uygun olması gerekiyor. Youtube, Facebook, Twitter, Instagram, WhatsApp gibi birçok program garajda kurulmuş olabilir ama kurulduktan birkaç ay sonra çok yüksek yatırımcılar çok kapasiteli yatırımcılar tarafından ve bir anlamda da hem kendi sektörlerinde hem de genel ticari mülahazalar içerisinde yüksek deneyimli kişiler tarafından yönlendirilmişler.
Bir kere Türkiye’de bunu yapabilecek sayıdaki yatırımcı sayısı sınırlı. Bunu yapan yatırımcılar da, burada özellikle Türkiye’nin büyük telekominikasyon şirketlerinden bahsediyorum, bu programları ya da bu yazılımları kendi ekosistemlerinin ufak bir parçası haline getirmek yoluyla, hem ulusal pazarda büyümelerini engelliyorlar hem de uluslararası pazarda. En basit örneği ile söylemek gerekirse, Türkcell’in BİP’i. Bu uygulamaya teknik olarak baktığınız zaman, altyapısal olarak WhatsApp’tan çok da bir farkı yok. Ama Türkcell onu kendi hizmetlerinin bir parçası haline getirdiği ve bağımsızlaştırmak suretiyle vatandaşın kullanımına sunmadığı veya BİP kullanırken sürekli zart zurt önünüze reklam düşmesinden dolayı, insanların kullanımına ve bilgiyi içerde tutmasına engel olan bir program gibi ortada duruyor. Halbuki, altyapısı ve uygulama kullanılabilir bir halde. Bu ve buna benzer birçok unsur ve örnek var. Türkcell üzerinden örnek verdik ama Türk Telekom’da da var. Başka şirketlerin de var.
Benim bu konuyla alakalı daha önce düşündüğüm, değerlendirdiğim ve proje haline getirdiğim bir proje vardı “Teknolojik Kalkınma Ajansı” adında. Bu tür projeleri, belki önden devletin de belirlediği birtakım projelerle birleştirerek, bu uygulamaların uluslararası pazarlarda da yer alabilmesi için çaba harcanabilir. Çünkü günün sonunda Twitter sadece ABD’de kullanılıyor olsa da değerli olabilir ama 180 ülkede kullanılabildiği için bu kadar kıymetli. Dolayısıyla bizim ortaya çıkartacağımız birtakım programların veya teknolojik AR-GE’lerin bağımsız halde ayakta durabilmesi lazım. Bunun için de finansal ekosistemin buna uygun olması lazım.
Mümkün olan maksimum adette üretimin sağlanabilmesi ve yeterli insan kaynağının sağlanabilmesi için de eğitim sisteminin düzeltilmesi şart. Sadece robotik kodlama ile bu işin altından kalkılmaz. Türkiye gibi hala üniversiteye giriş sınavına matematik netlerinin ortalamada 5’in altında olduğu bir ülkede siz teknolojik kalkınmadan bahsedemezsiniz. Bir kere önce matematik bilmeleri lazım o çocukların. Matematik bilmeyen birinin bir şeyler üretme ihtimali yok. Dolayısıyla eğitim sisteminin çok ciddi anlamda, belki de uzmanlaşarak, belki de çocukları temel eğitimlerini aldıktan sonra bu alanlara yönlendirerek bir kurguya girmesi lazım. Ama bu uzun vadeli planların gerçekleştirilmesinden önce de, Türkiye’nin insan kaynağını organize etmesi lazım. Bence bir deorganizasyon problemi var.
Çok büyük bilişim şirketlerimiz var, doğru. Ama, çok da kıymetli çocuklar var, bunların hiçbiri ortaya koyabilecekleri katma değer üretme noktasında yeterli imkanla buluşturulmuyorlar. Belki devletin organizasyonuyla, tıpkı Emlak Konut gibi, en azından Türkiye’nin yurtdışına çıkan kaynaklarını bu anlamdaki kaynaklarını içerde tutmak adına, birtakım sistemler ortaya çıkartılmalı. Bu sadece özel girişimcinin Türkiye’de yapabileceği bir şey değil. Çünkü özel girişimcinin hem ekonomik standardı sınırlı, hem de daha da önemlisi, Türkiye’nin yeteriz insan kaynağının konsolide edilmesinde yerli girişimcinin gücü yetmiyor.
Son Dakika Gündem Haberleri için aşağı kaydırın.