Türkan Şoray, Filiz Akın ve Fatma Girik ile "Türk sinemasının 4 Yapraklı Yoncası"ndan biri olan Hülya Koçyiğit, 1963 yılında Metin Erksan'ın yönettiği ve başrolde oynadığı "Altın Ayı" ödüllü ilk Türk filmi "Susuz Yaz" ile başlayan kariyerini sayısız ödülle taçlandırdı.
200'den fazla sinema filminde oynayan Koçyiğit, Türkiye'nin en köklü film festivali Altın Portakal'da "En iyi kadın oyuncu" ödülünü 5 kez almayı başardı.
Hülya Koçyiğit, geçmişte Türk sinemasında toplumsal olayları konu alan, daha çok sosyal hayatın içinden, gerçekleri halka anlatan filmler yapıldığını söyledi.
"SİNEMA UMUT VERİYOR"
Bu filmlerin yurt içinde ve yurt dışında seyirciler tarafından ilgi gördüğünü aktaran Koçyiğit, "Zaman içerisinde teknolojinin hayatımıza bu kadar çok girmesi, film çekmenin kolaylaşması nedeniyle gençler çok daha aktif rol almaya başladı ve kendi filmlerini yapmaya başladı. Bunun nedeni biraz da üniversitelerde sinema bölümlerinin açılmış olması. Eğitimli gençler yetişti ve kendilerini ifade etmek için teknoloji imkanlarını da kullanarak filmler yapmaya başladı. Bu filmler gençliğin verdiği girişimci ruhuyla Avrupa'da yarışmalara girdi, birçok film festivallerinden çok da güzel neticeler geldi. Dolayısıyla günümüzde sinema belki boyut değiştirdi ama umut veriyor çünkü gençler mesleklerini yaparken eğitimli olarak geliyorlar." diye konuştu.
Koçyiğit, dizi sektörüne değinerek, birçok kanalda çok sayıda dizi yayınlandığını söyledi.
Dizilerin sinema filmi gibi olmadığına işaret eden Koçyiğit, "Burada biraz popülizmden söz edebiliriz. 'Halk ne istiyor?' diye halkı hoş tutacak şeyler yapılmaya çalışılıyor. Reyting dedikleri, daha fazla insanın seyretmesine bakıyorlar. Sinemanın böyle bir şeye, popülizme ihtiyacı yok. O daha dürüst, daha gerçek, daha sanat ürettiğini iddia ederek yarına eser bırakmayı hedef seçiyor kendine. Dolayısıyla sinemayla ilgili çok ümitlerim var." ifadelerini kullandı.
Türk sinemasının uzun yıllar edebiyat eserlerinden yararlandığını dile getiren Koçyiğit, hem Anadolu'yu tanımaya ve tanıtmaya hem de Anadolu insanının hikayelerini anlatmaya çalıştığını anlattı.
Koçyiğit, şöyle devam etti:
"Onlar daha gerçekçi, daha hayata dokunan, daha insanı tanımamıza yol açan filmlerdi. Onun için hem ruhumuza dokundu hem dünyamızı zenginleştirdi hem de 'Ülkemde bazı sorunlar' var diye onlara parmak bastı. O filmler gerçekten halkın gözünde daha itibarlı, daha gerçekçi ve dürüst işlerdi, takdire şayan işlerdi. Bugün daha çok çeşitlilik var. 'Arz talep' diyorlar. 'Halk bunu talep ediyor.' diye biraz taklitçilik görüyoruz ama yine de çok güzel işler de çıkıyor. Aslında bugün de çok güzel işler yapılıyor ama her yapılan film de halkın önüne çıkamadan kaldırılıyor, sinema salonlarında yer bulamıyor ama baktığınız zaman festivallerde hak ettiği yeri, değeri buluyor. Dilerim ki Türk sineması ve Türk sinemasını seven, takip eden ve ona emek veren herkes, gelecekte çok daha güçlü bir sinemayla buluşur."
"GENÇ KUŞAK DAHA ÖZGÜN OLSUN"
Türk sinemasının genç kuşağına özgün işler yapmalarını tavsiye eden Koçyiğit, "İstiyorum ki daha özgün olsunlar, daha kendileri olsunlar, taklitçi olmasınlar. Varsa dünyaya haykıracakları sesleri, fikirleri neyse onu anlatsınlar. İlla sinemacı olmak için daha önce birinin yaptığı bir şeyi tekrar etmesinler, kimlikli, kişilikli işler yapsınlar. Son yıllarda Zeki Demirkubuz'un çok kişilikli bir sineması vardır, Nuri Bilge Ceylan'ın kimlikli bir sineması vardır. Daha sayabileceğimiz örnekleri var ama demek istediğim; 'Bu film bu sanatçıya ait bir eserdir.' dedirtebilecek özgün işler yapsınlar." diye konuştu.