Seyfi Dursunoğlu Devlet Memurluğu ve Subaylığını Bırakıp Nasıl Huysuz Virjin'e Dönüştü?
Seyfi Dursunoğlu nasıl Huysuz Virjin oldu? Huysuz Virjin bugünlere nasıl geldi?
Türk eğlence sektörünün duayen ismi, çocukluk dönemimizin yıldızı oldu. Sahnede adeta yakan Huysuz Virjin, günlük yaşamında bir İstanbul Beyefendisi Seyfi Dursunoğlu. Bugünlere gelirken neler yaşadı?
Seyfi Dursunoğlu Trabzon'un kalabalık bir ailenin çocuğu olarak 1932 yılında doğmuş.
Ablaları ve ağabeyleriyle birlikte büyümüş. Babası İstanbul'da çalışıp onlara para yolluyormuş, bir müddet sonra da ailesini yanına getirmiş.
İstanbul'a geldiklerinde başta Vefa semtinde yaşamaya başlamışlar. Ardından da Çengelköy'e geçmişler. Son olarak da Beylerbeyi'nde yaşamaya başlamış.
Annesi ne kadar yumuşak tavırlıysa babası da bir o kadar despot biriymiş. O baskı uygulandıkça Seyfi Dursunoğlu inatlaşmış.
Oldukça sempatik bir gençmiş. Sinemaya gittiğinde eve gelir gelmez kılıktan kılığa girip hepsinin taklit edermiş. Tek derdi varmış o da tiyatro, şöhret.
Ablası bir subayla dünya evine girince onu da subay yapmayı düşünmüşler. Dört yıl Heybeliada Askeri Lisesi'ne zorla gitmiş, sonunda da tazminat ödemesi yaparak okuldan ayrılmış.
Zaten kendisi hiç istememiş. Sınavda bile bile yanlış yanıtlar vermiş ancak tanıdıkları devreye sokup okula sokmuşlar. Yıllarca birinin hakkını yedim diye üzülmüş.
O kadar yetenekli biriymiş ki, bir hocası ona piyano öğretmeye başlamış. Sadece bir gün eve ders yüzünden geç gitti diye babası notalarını yırtıp atmış ve ertesi gün din dersine göndermiş.
O sebepten de babasını anlatmaktan pek keyif almıyor. Kendi istediği bir liseye geçince oldukça başarılı bir öğrenci olmuş.
Boğaziçi'nde İngiliz Filolojisi eğitimi alırken babası iflas etmiş. O da hemen memur olmak zorunda kalmış. Böylece tiyatro hayalleri suya düşmüş.
Sonrasındaki dönemde Beylerbeyi Kültür Ceminyeti'nde de sahne almaya başlamış ve oradan da Klüp 12'ye önerilmiş.
Yeşilçam'ın halen pek çok gizem taşıyan, girilmesi oldukça zor bir eğlence mekanıdır Klüp 12.
Haldun Dormen'in isteği ile orada Marlene Dietrich'i oynamış. Seyirci beğenmeyince de "Lanet olsun bu Alman karıyla ne uğraşacağım. Ben ne anlarım Marlene Dietrich'den?" diyerek Türkçe şarkılar söylemeye başlayınca mekan coşmuş.
Bu yıllarda Zeki Müren'le bir dost meclisin tanışmış. Zeki Müren çevresindeki bir sürü avaneden birisi olmasını istemiş ama Seyfi Bey asla olmamış. O sebepten gücünü üzerinde kullanamadığı için ona hep bir hırslı olduğunu söylüyor.
O zamanlar gerçekten de Müren pek çok arkadaşını etrafında yedirir, içirir, dolaştırır ve onları adeta avaneleri gibi gezdirirmiş.
Kimseden para almamış, avanesi olmamış fakat boş da durmamış. Geceleri boncuk işlemiş, bir dönem faizle borç verip tefecilikle dahi uğraşmış.
Belirtelim, bir zamanlar sosyal sigortalar memurluğu yapmış. Hayatının her döneminde çok para kazanıp, zengin olmak istemiş. O sebepten sahne aldığı zamanlarda kadın kılığına girip tanınmaz olmak işine gelmiş.
Aynı zamanda çok iyi bir memurmuş. İş arkadaşlarının bir saate yaptığı işi bir dakikada çözermiş. Kötü huyu ise uykuyu çok sevmesi yüzünden işe hep geç kalmasıymış.
''Fiziğimi kaybettiğimde de hala geçerli olabilecek bir iş yapayım'' demiş Dursunoğlu. Alaturka bir şovun içerisine komedi, kanto dahil etmek aklına gelmiş.
İlk sahne ismi "Bilmem Ne Ufuk". Adı Ufuk olan işgüzar biri adına itiraz etmiş. O da evde kalmış, hiç evlenmemiş, histerik, kendini beğenmiş, huysuz bir bakire; Huysuz Virjin olmayı kafasına koymuş.
Usta tiyatrocu Öztürk Serengil onu TRT'nin ilk yetenek yarışmasına jüri olarak almış. Hafızalarda kalmak, tek şansını kullanmak için aşırı bir şekilde huysuz hareket eden, herkese kötü puanlar veren bir jüri olmuş.
Bütün şovlarında da bu karakteri kullanmış. Anlattığına göre memleketinin verdiği bir pratik zeka avantajı var. Aynı zamanda seyircinin sesi duyulmuyorken kendisinin elinde mikrofon olması avantajı.
Başı sadece RTÜK ile belaya girmiş. Ama vatandaşın daima onu sevdiğini belirtiyor. Bunun sebebi ise evde kalmış, silikon yaptırmamış, komşusuyla pazarcısıyla arası iyi, sahnede başlayıp sahnede sona eren bir karakteri oynadığı için.
Kısacası kendisinin de belirttiği; ekmek parası. Ona bu ad, bu kabiliyet yaşamının sona kadar yetecek bir para kazandırmış. O öldükten sonra da bu paralar çeşitli derneklere gitti.
İşte dünden bugüne Huysuz Virjin....