25.04.2022-10:17 (Son Güncelleme:14.10.2023-17:18)
>

Biz nasıl bir medeniyetmişiz eskiden. Nasıl bu hale gelebilmişiz! Osmanlı Cellatları öldükten sonra bile rahat bırakılmıyor. Her toplumda cellatlar korkulan hatta kimilerince lanetlenen kişiler olmuşlardır. Peki Osmanlı'da cellatlar nasıl seçilirdi? Onlar neden böyle bir mesleği seçerlerdi? Cellat mezarlarının yerinde şimdi apartmanlar ya da başka insanların mezarları yer alıyor. Tüm bu soruların cevabını Yaşar Karaduman'ın araştırmasında bulabilmek mümkün.

1


Osmanlıda cellatlar özellikle sağır ve dilsizler arasından seçilirdi. Sağır olmaları, kurbanlarının sesini, çığlıklarını duyup etkilenmemeleri açısından önemliydi. Osmanlı tarihinde en hazin boğarak öldürme olayı 28 Ocak 1595'te gerçekleşmiştir.

2


Fatih Sultan Mehmet’in imparatorluğun devamlılığını sağlamak amacıyla çıkardığı, “Nizamı Alem” fermanı gereğince, ( Her kimseye evladımdan saltanat müyesser ola (nasip ola) karındaşlarını nizamı alem için katletmek münasiptir.) Üçüncü Mehmed, 19 çocuk ve yetişkin şehzade kardeşlerini bir gecede dilsiz cellatlara boğdurmuştu.

3


Ertesi günü Divanı Hümayun avlusuna üzeri kıymetli örtüler, kıymetli taşlarla bezenmiş sorguçlar ve kavuklar bulunan 19 şehzade tabutu konmuştu

4


Osmanlı’da halk, İslam dininin adam öldürmeyi yasaklaması, can alan bu kişilere toplum tarafından hoş bakılmaması nedeniyle, bir çok insani duygu ve özelliklerden yoksun olan, acıma, merhamet, sevgi hisleri bulunmayan cellatları mezarlıklarına almamış, kendi aralarına gömülmelerini istememiş.

5


Tarihçi Reşat Ekrem Koçu, "Toplum, din ve ahlak anlayışımızın en güzel örneklerinden biri olarak, cana kıyan, kesen veya boğan celladın ölüsünü halkın, mezarlıklarına kabul etmemesi son derece takdire şayandır.” demiştir. Bu nedenle, Osmanlı cellatlar için İstanbul’un en ücra yerinde mezarlık yapmış ve cellatlar halktan ayrı olarak buraya gömülmüştür.

6


İstanbul’da iki yerde cellat mezarlığı olduğu bilinmektedir, Haldun Hürel. ” İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık” adlı eserinde bunlardan birinin, Edirnekapı’dan Ayvansaraya inen kara surlarının Eğrikapı civarında olduğunu yazar. Diğer bir cellat mezarlığı da Eyüpte, mezarlıklar arasından dar bir yokuşla çıkılan, Fransız yazar Pierre Loti’nin bir müddet yaşadığı, şimdilerde müze-kafe olan evin önünden gidilerek çıkılan, Karyağdı bayırında, Karyağdıbaba tekkesinin biraz ilerisindedir.

7


O zaman burası İstanbul’un en uç noktası kuş uçmaz, kervan geçmez kimsenin uğramadığı doğru dürüst yolu olmayan yabani ağaçlar içinde ürkütücü bir yerdi. Buraya Karyağdıbaba bayırı denmesinin nedeni biraz aşağısında bulunan bir Bektaşi Tekkesinden ileri gelir. Burası bugün normal mezarlık olmuştur, aralarda tek tük cellat mezarı kalmıştır.

8


Bunların cellat mezarları oldukları ise mezar taşlarından anlaşılmaktadır. Osmanlı mezarlıkları, taş işçiliğinin en güzel örnekleri ile yapılmış mezar taşları ile doludur, burada gömülü insanların dünyada iken ne iş yaptıklarını mezar taşlarına bakarak anlamak mümkündür, vezir mi, denizci mi, subay mı yeniçeri mi ,ulema mı, kadı mı? hepsi mezar taşlarından anlaşılır. Yan yana iki Cellat Mezarı Cellat mezar taşlarının üzerinde ise, isim, doğum tarihi, ölüm tarihi gibi hiçbir yazı ve işaret yoktur. Bu taşlar iki metre yüksekliğinde 40-50 cm. Genişliğinde dikdörtgen şeklindedir. Birçok insan bu taşların bu mezarlıkta ne aradığını, niye dikildiklerini bilmez, ama normal mezar taşları ile yan yana öylece dururlar.

9


Kuş uçmaz kervan geçmez bu mezarlığa, zamanında mahallelinin "lanetli mezarlık" dediği, gündüzleri dahi buradan geçmeye korktuğu biliniyor.

10


Hatta bu mezar taşlarına lanetli olduklarına inandıkları için dokunamazlarmış bile. Çünkü buraya gömülenlerden birinin geride kalan aile fertleri birer hafta arayla bilinmeyen bir hastalıktan öldüler.

11

Osmanlı cellatları öldükten sonra bile... Öğrenince çok şaşıracaksınız!
Haber365
bilgi@haber365.com.tr
Haber365
bilgi@haber365.com.tr
BAKMADAN GEÇME
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR