Kazdağları, dünya çapında ‘oksijen deposu’ olarak bilinen zengin ekosistemi ile sadece bölge halkının değil, tüm canlıların ortak mirası. Ancak bu miras, şu an çıkarılacak bir avuç altın ve iki avuç bakır için yok ediliyor.>Mahkeme Devam Ediyor, Ağaçlar Kesiliyor>Köylüler ve çevre savunucularının yıllardır süren mücadelesine ve çıkarılan davalarda elde ettikleri zaferlere rağmen, şirket yeni ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporlarını kullanarak mahkemeyi kendi lehine çevirmeyi başardı. Bu yeni raporlar, önceden mahkemede reddedilen projelerin yeniden değerlendirilmesini sağladı. Danıştay’daki süreç henüz sonuçlanmadan, ağaç kesim çalışmaları ve alan temizliği, köylülerin ve çevrecilerin direnişine rağmen hızla devam ediyor.>>Yakın geçmişte, benzer projelerde de şirketlerin hukuki süreçleri çeşitli yollarla aşarak doğayı ve köyleri tehdit eden uygulamalara başladığı görülmüştü. Örneğin, 2019 yılında Kaz Dağları'nda Alamos Gold’un ağaç kesim ve sondaj faaliyetleri büyük yankı uyandırmış, binlerce insanın tepkisine rağmen alanın ekosistemi ciddi zarar görmüştü. Bugün yine aynı senaryo yaşanıyor; yasal süreçlerin tamamlanması beklenmeden doğanın tahribatına başvuruluyor.>12 Köy Etki Altında, 3 Köy Yok Olma Tehlikesinde>Planlanan maden sahası, binlerce hektarlık orman ve tarım arazisini kapsayarak bölgenin ekolojik dengesini bozuyor. Bu devasa alan; su kaynaklarını, mera alanlarını ve köylerin temel geçim kaynaklarını yok etmekle tehdit ediyor. Etkilenmesi beklenen 12 köy, su kaynaklarından ve verimli tarım arazilerinden mahrum kalacak. En dramatik şekilde etkilenecek olan Hacıbekirler, Halilağa, Muratlar ve Yanıklar köyleri, projenin gerçekleşmesi halinde haritadan silinme tehlikesi ile karşı karşıya. Köylüler, yaşam alanlarının ellerinden alınacağını ve geçim kaynaklarını kaybedeceklerini dile getirirken, "Köylerimizin tarihi ve kültürel mirası yok olacak," sözleriyle çaresizliklerini ifade ediyorlar.>Uzmanlar, maden faaliyetlerinin bölgede su kaynaklarını ciddi şekilde azaltacağına, yeraltı sularının yönünü değiştireceğine ve yerel tarımı tamamen yok edeceğine dikkat çekiyor. Önceki projelerde yaşanan benzer olaylarda, köylerin su kaynaklarının kuruduğu, yerleşimcilerin tarlalarını sulayamadığı ve hayvancılığın tamamen sona erdiği örneklerle sabitlenmişti. Bu tür projelerin hayata geçirilmesi, sadece ekosistemi değil, aynı zamanda bölgedeki tarımsal üretimi de sona erdirerek toplumsal bir yıkıma yol açıyor.>Köylüler: ‘Topraklarımız Zorla Alınacak’>Kaz Dağları Ekoloji Platformu Koordinasyon Üyesi Füsun Kayra, durumu şu sözlerle özetliyor: “Bu proje, yalnızca doğa katliamı değil, insanların topraklarından koparılması anlamına geliyor. Köylere su bırakmayacaklar, tüm suyu kendilerine çekecekler. Topraklarını satmayı reddeden köylüler ise kamulaştırma adı altında zorla göç ettirilecek. Bu sadece bir ekolojik yıkım değil, toplumsal bir dramın da habercisi. İnsanların yaşam alanlarına yapılan bu müdahale, adeta bir kuşatma altına alınmış köyler yaratıyor. Daha önce benzer projelerde olduğu gibi, köylülerin sesleri duyulmazsa burada sosyal ve ekonomik bir felaket yaşanacak.”>>Geçmişte, Kaz Dağları gibi Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yapılan maden projelerinde de benzer yöntemler kullanılmıştı. 2020 yılında, Bergama’da köylüler direniş gösterip mahkeme süreçlerinde zaman zaman zafer kazansa da, ÇED raporlarının yenilenmesi ve prosedürlerin farklı şekillerde işletilmesi sonucu projeler tekrar hayata geçirilmişti. Bu sefer de benzer bir senaryo yaşanıyor. Hukuki yollarla hak arayan köylüler, bürokratik süreçlerin ve güçlü şirketlerin engelleriyle mücadele ediyor.>>Köylüler ve çevre savunucuları, mahkeme kararlarının beklenmeden uygulamaya konulmasının hukuka aykırı olduğunu ve çevresel yıkımı hızlandırdığını belirtiyor. Bölge halkı, ülke genelinden destek beklerken, köy meydanlarında, sosyal medyada ve uluslararası çevre örgütlerinin yardımıyla seslerini duyurmaya çalışıyorlar.>>Herkesin gözü kulağı Danıştay’da devam eden bu süreçte. Ancak ağaçlar kesilirken, köylerin kaderi şimdiden belirleniyor olabilir.>Kazdağları: Gelecek Nesillerin Mirası>Kazdağları, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli oksijen depolarından biri. Binlerce yıllık tarihe ev sahipliği yapan bu dağlar, mitolojide “İda Dağı” olarak anılır ve tanrıların destansı hikayelerine sahne olmuştur. Antik çağlardan günümüze kadar süregelen bu doğa harikası, sadece efsanelerle değil, eşsiz ekosistemiyle de bilinir. Yüzlerce canlı türü, nadir ve endemik bitkiler, kristal berraklığındaki dereler ve insan eli değmemiş ormanlar, bu bölgenin zenginliğini gözler önüne serer. 1000 yaşını aşan ağaçlar, doğanın tarihini anlatan sessiz tanıklardır. Ancak bu miras, şu anda telafisi mümkün olmayan ve geri döndürülemez zararlarla karşı karşıya.>>Yakın geçmişte, Kazdağları’nın kalbinde yer alan maden projeleri çevreyi tehdit etmeye başlamıştı. Binlerce ağacın kesildiği, siyanürle altın madenciliği nedeniyle suların zehirlendiği ve toprağın can çekiştiği bu projeler, ülke genelinde ve dünya çapında tepki çekmişti. Su ve Vicdan Nöbeti adı altında örgütlenen binlerce insan, aylarca Kazdağları’nda bekleyerek, bu talana karşı durmaya çalıştı. Bu direniş, sivil toplumun ve ekoloji aktivistlerinin gücünü gösterdi, ancak şirketlerin ve onların arkasındaki güçlerin baskısı azalmadı.>>Yeni bir tehlike ise ormanlık alanların hızla yok edilmesi. Şirketlerin çıkardıkları ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporlarıyla mahkemeleri yanlarına çekme çabaları devam ederken, Danıştay’daki hukuki süreç tamamlanmadan ağaç kesimleri başlatıldı. Bu, doğanın yasal süreçler göz ardı edilerek acımasızca talan edilmesinin en somut örneklerinden biri. Ormanların kesilmesi sadece Kazdağları’ndaki canlıları değil, tüm ekosistemi ve iklim dengesini tehdit ediyor. Su kaynakları tükeniyor, toprak erozyona uğruyor, bitki örtüsü yok ediliyor. Bu bölgedeki yaşam döngüsü geri dönülmez şekilde kırılıyor.>Direnişe Destek Çağrısı>Yöre halkı ve çevre savunucuları, Kazdağları’nı ve geleceğini korumak için tüm vicdan sahibi insanlara sesleniyor: “Kazdağları sadece bizim değil, gelecek nesillerin mirasıdır. Bugün kaybedilecek her ağaç, her damla su, çocuklarımızın geleceğinden çalınan bir nefes demektir.” Bu direnişin kahramanları arasında, topraklarını korumak için mücadele eden köylüler, doğa savunucuları ve gönüllü avukatlar var. “Toprağımıza, suyumuza, ormanlarımıza sahip çıkın!” çağrısında bulunarak, herkesin aklı ve vicdanıyla harekete geçmesini istiyorlar.>Geçmişte olduğu gibi, şimdi de direnişlerine omuz verilmesini, desteğin en güçlü şekilde gösterilmesini bekliyorlar.>>>>