06.11.2020-15:22 (Son Güncelleme:06.11.2020-15:31)

Küresel İhanetin Perde Arkası

Seta Vakfı Ekonomi Araştırmaları Asistanı Akademisyen Deniz İstikbal hocamızla Haber365 olarak bu röportajı gerçekleştiriyoruz. Öncelik bu röportaj imkanını bana verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

ÖZEL RÖPORTAJ/ HASAN BİRGÜL - Küresel anlamda salgın sonrasında zorlu bir döneme girdik diyebiliriz. Ekonomik anlamda Kovid-19 sonrası Dünya Ekonomileri ciddi bir daralma yaşıyor. Türkiye’nin bölgede yükselen güç olması ve her alanda pozitif çalışmalara imza atması bazı ülkelerin sistemsel düşüncelerini yerle bir etmiştir. Bu perspektifte Fransa’yla ve Suudi Arabistan’la birtakım sorunlar mevcut bunu uluslararası retorikte nasıl okumalıyız. ABD- Çin rekabeti mevcut sıcaklığını korumakta, her gün farklı bir sorun gün yüzüne çıkıyor. ABD seçimleri sonrası nasıl bir oluşum söz konusu olacak küresel düzende bu konuları nasıl değerlendireceğiz. İşte bu önemli konuların hepsini Haber365 olarak sorduk.

Fransa ve Suudi Arabistan Ne Yapmak İstiyor?

Tabi öncelikle bunu iyi bir şekilde analiz edebilmek için Hem Suudi Arabistan’ın hem Fransa’nın son 5 yıllık süreçte Türkiye’ye karşı nasıl bir politika izlediklerine değinmemiz lazım; yani Türkiye bu Suriye’de yaptığı operasyonlarla beraber askeri kapasitesini arttırması ve sahada oldukça aktif hale gelmesiyle beraber Suudi Arabistan’ın ve Fransa’nın bundan rahatsızlık duyması çok normal ikinci konu ise Osmanlı’dan sonra oluşan Anti-Türk yaklaşımı mevcut. Suudi Arabistan’da bu Suriye olaylarından sonra çok daha fazla alevlendi denilebilir. Tabi, Fransa bunun neresinde? Fransa’da hem Doğu Akdeniz bağlamında hem de Türkiye’nin Suriye operasyonu bağlamında ciddi rahatsız Neden rahatsız? Çünkü tarihte Suriye ve Lübnan’ı kaybettikten sonra eleştiren ve sömürgeleştiren 1946’a ya kadar yöneten Fransa’ydı. Hem Lübnan’da hem Suriye’de etkin olmamızdan dolayı Fransa ciddi anlamda rahatsız hem de Doğu Akdeniz’de, Yunanistan’la beraber karşımıza çıkmaktadır. Aslında Fransa’nın birçok yerde dillendirildiği gibi bir hegemonya olma hayali var. 2. Dünya savaşından sonra çok zarar görmüş bir ülke olarak buna ihtiyaç duymaktadır. Şimdi ABD; Ortadoğu’dan çekilmeye başladı. Bu çekilme askeri anlamda bir çekilme fakat politik olarak bölgede aktif ama Fransa işte tamda burada bu boşluğu doldurmak istiyor. Türkiye’de bu boşluktan yararlanma gayretinde bir yandan Suudi Arabistan’da bölgenin hamisi olarak kendini öne çıkarma peşinde sahada hem siyasi hem de askeri olarak bulunan tek ülke ise ciddi anlamda Türkiye’dir. Gelişen mevcut duruma şöyle bakabiliriz. Türkiye sahada ve masada olmayınca bu işin olmayacağını birçok kez tecrübe etti. Örnek veriyorum Suriye’ye biz askeri müdahaleyi yapmadan önce birçok yerde saldırılara uğradık sınırlarımıza, şehirlerimize füzeler yağdı. Biz bunu aslında durdurmak için masada olmak için Suriye’ye gittik. Girdikten sonra bunun aslında en büyük etkeni Arap dünyasının bu durumdan rahatsız olması oldu. Arap Dünyası neden rahatsız; Osmanlı ve Büyük Selçuklu döneminde yaşanan bu yönetim tarzında bir karın ağrısı var. Kendilerinde Anti-Osmanlı olarak tanımladıkları ve bunun üzerinden bağımsızlık kazandıkları için rahatsızlar diğer bir önemli faktör ise bu işten ABD rahatsızlık duyuyor. ABD’nin müttefikleri olan BAE ve Suudi Arabistan’ın rahatsızlıkları çok net belli oluyor. Suudi Arabistan direk hamle yapamıyor çünkü uluslararası ticaret örgütünün kanunları var geçerlikleri var imza atmışlar. Ve bu anlaşmadan imzayı geri çekemiyorlar.

Deniz İstikbal – Hasan Birgül



Aslında perdelenmiş bir boykot var. Ama bunu rakamlara henüz yansıtabilmiş değiller çünkü Türk ürünlerine, Suudi Arabistan’da ikame edebilecek herhangi bir tedarikçi yok. Bunu bulmak kolay değil fakat 2 veya 4 sene içinde bir ihtimal bulabilirler. Ama Kovid-19 döneminde bu tedarik zinciri bu kadar zarar görmüşken yani Türk imalat sanayi mallarını nasıl yerine revize edecekler imkânsız bir durum. Kimden alacaklar? Nasıl? Hangi fiyata alacaklar? ve nasıl anlaşma sağlayacaklar. Bunu şimdi BAE üzerinden almaya çalışıyorlar. Mesela Suudi vatandaşlar bu konudan çok rahatsızlar çünkü kalitesiz mallar, Türk mallarının kısmi anlamda diyeceğimiz yani bazı mallarda kalitesi bu bağlamda Suudi Arabistan’ı ve BAE zorluyor. Suudi Arabistan halkından Türk mallarına karşı bir istek ve talep söz konusu diyebiliriz. İhracatımız daha fazla ithal ettiğimiz ürünlerde petrol ve türevleri enerji ürünleri ama Türkiye’nin sattığı ürünlere baktığımızda makinalar teknoloji ürünleri çok ilginçtir mesela Suudi Arabistan’ın, Türkiye’den ithal ettiği gruba baktığımızda halı ve kilim ki bu Suudi Arabistan’da değil Arap Coğrafyasından da talep görmektedir. Örnek veriyorum Türk halı sektörüne bakalım hele ki kovid-19 döneminde nasıl revize edecekler nereden bulacaklar İran’a dönüyorsunuz. İranlı’da ilişkiler iyi durumda değil çünkü ABD yaptırımları var. İthalat ihracat yapamıyor. Nerden yapacak Mısır’dan yapabilir mi? Zannetmiyorum o kadar büyük bir sanayi sektörünü dönüştürebilecek güçte değil ilerleyen dönemlerde olabilir ama şu an revize edemez onu peki bu malları nereden bulacak resmi olarak değil perdelenmiş bir boykot uygulayalım çok rahatsız etmeyelim diyorlar ama Türkiye gibisini pazarda bulmak inanın çok zor.

BAE – Türkiye Politikasını Nasıl Değerlendiriyorsunuz?

Aslında Türkiye’nin bu son 10 senede ivme kazandığı hamlelerin bir getirisi aslında bu olan olaylar, Suriye Çad’da tren yollarını yapıyor. Somali’de çökmüş bir devletin yeniden ayağa kaldırılmasına yeniden bir ordunun yapılandırılmasına yeniden bir ekonominin dizaynı için uğraşıyorsa hakeza devrim sonrası Tunus’ta aktifse iç savaşın seyrini değiştirmişse bunların hepsinden tabi ki BAE rahatsız oluyor. Bugün BAE’ni ABD ile İngiltere ile çok önemli ilişkileri var. Fransa’yla çok iyi ilişkileri var. Aslında bir blok olarak Türkiye’den rahatsızlar Türkiye’nin bu önemli dış politik hamlelerinden rahatsızlar.

Bölgede Türkiye’nin Yükselişi Fransa’yı Neden Rahatsız Etti?

Bunu aslında pek çok açıdan yorumlayabilir ve analiz edebiliriz. Yani 300 senedir bölgede sömürgeleştirilmiş devlet veya devletçikler var. Bunlar Fransa güdümündeydi. Günümüzde Fransa güdümünde olan birçok ülkeye Çin, Japonya ve Hindistan gibi Güney Kore ve Türkiye gibi birçok ülke geldi. Ve Fransa tabi ki durumdan rahatsız oldu ve daha da olacak. Türkiye’nin bugün Çad’ın ve Nijerya’nın ekonomisinde alt yapının gelişmesinde önemli faktör bir ülke konumundadır. Ayrıca Somali’de böyle bir ivmeye katılmış olması tabi ki Fransa’yı rahatsız eder. Aslında doğanın bir kanunu yani eski rekabet ortamında güç yoktu ama şimdi bölgede Türkiye gibi önemli bir güç var. Bugün Afrika’da 64 milyon dolarlık proje tamamlama kapasitesine ulaşmış. Yıllık 20 Milyar Dolar, dış ticaret hacmi var. Türkiye’nin yatırımları kıta genelinde 7 milyar doları geçmiş belki 10 milyar dolarları söyleyebiliriz. Fransa tabi ki rahatsız bundan en basitinden Kovid-19 döneminde Afrika kalkınma bankasına 30 milyar TL’lik büyük miktarda kredi açtı. Türkiye bölgenin kalkınmasına finanse edilmesine destek oluyor. Kazan kazanalım paylaş paylaşalım politikasını çok olumlu şekilde gerçekleştiriyor. Bölge için bu çok önemli bir hamle, Türkiye için önemli bir yatırım ve bölgede Türkiye yükselen güç Fransa bu duruma katlanamamaktadır. Fransa’nın iç politikasında ciddi ekonomik sorunlar var. Demografik ve siyasi sorunları var. Ekonomik anlamda Almanya’nın gerisinde kaldılar, nüfusları yaşlanıyor, göçmenleri entegre edemiyorlar, öte yandan aşırı sağ yükseliyor. Fransızlar bu durumda ya kendilerini reform edip, teknoloji geliştirip, diğer küresel aktörlerle rekabete girecekler ki bunu başaramıyorlar, ya da dış politikada yeni nesil bir sömürgecilik anlayışı geliştirecekler.

Amerika ve Çin Rekabeti Ne Olacak?

Çin Halk Cumhuriyeti son 40 senedir ekonomik olarak kısmi anlamda liberalleşen ve bugün dünyanın ikinci büyük ekonomisidir. Satın alma gücü bakımından dünyanın en büyük ekonomisi dünyanın en büyük dış ticaret ülkesi dünyanın sayılı yatırım çekmiş Dünya’da 2005 yılından sonra 2 Trilyon dolar üzerinde yatırım yapmış bir ülkeyi konuşuyoruz. Bugüne baktığımızda 3.1 Trilyon dolarlık yabancı rezerviyle dünyada en fazla rezervi bulunan ülke ABD tabi ki bundan rahatsız neden rahatsız? Çünkü kendine bir rakip her alanda bir rakip olan bir ülke arkadan geliyor bunu engellemeye çalışacaktır. Ünlü bir Koreli kalkınma iktisatçısı var çok önemli bir sözü var. ‘’Merdiveni arkadan gelen için itebilir miyiz’’ diyor. ABD; 1800’lerin sonuna doğru dünyada işte en büyük ekonomi olma yolunda birçok ürün üretiyordu. Enerji kaynaklarına sahipti ve bunu dünyaya satıyordu. Çok ilginçtir Amerika’nın dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda aslında 1.ve 2. Dünya savaşına geç girmesiyle ilişkilendirilebilir. Çünkü ABD savaşa geç girerek savaşta olan ülkelerin her birine silah satmıştır. Tarım ürünü satmış ve onlara mal satarak dış ticareti canlandırarak aslında önemli bir ekonomi sistemi oluşturmuştur. ABD’nin ekonomik anlamda gelmiş geçmiş ve dünyanın en büyük ekonomisi olmuştur. Yani rakamlara bakıldığında Amerika’nın dünya küresel sisteminin ekonomik olarak domine edeceği zaman aslında 1.ve 2. Dünya savaşı zamanı zirveye ulaşıyor. Marshall Planı bu bağlamda değerlendirilebilir. Bugün ki kuşak ve yol girişimini anlayabilmek için Marshall planlarına dönüpte bakabileceğimiz nadir örneklerdendir. Yine Çin kendi mallarını daha hızlı bir şekilde tüketiciye ulaştırmak için, yol üzerinde kısmi anlamda Çin deyimiyle tarafların her biri kazanabilmesi için bir yatırım projesi başlattı. Ve bugün dünyanın 100’den fazla ülkesinde aktif olarak yatırım yapıyor. En fazla yatırım yaptığı ülke çok ilginçtir ki Avrupa ikinci sırada ise Afrika vardır. Neden Avrupa? Çünkü dünyanın tüketim merkezi Avrupa veya Amerika olarak bilinmektedir. Çin’de üretilen malı deniz yoluyla hızlı bir şekilde gelmesi 10 gün alırken yaptığı tren ve altyapı yatırımlarıyla 5 güne kadar indirebiliyor. Hızlı bir şekilde malı üretip, tüketiciye ulaştırıyor. Bu ne demek ben gelişiyorum sizde gelişin demektir. Fakat bunun da tabi negatif tarafları var. Çin açısından baktığımız zaman ise pozitif yerel ülkelere baktığımızda acaba Çin yatırımlarıyla o ülkenin siyasetini ekonomisini tabanını tam anlamıyla kontrol edebilir mi? Bu da önemli bir soru işareti yani Amerika’nın rahatsızlığı aslında sadece ekonomik boyutta da değil çok farklı alanlarda rekabet ediyorlar. Yani günümüzde kendi sosyal medyasını yaratan Çin’den bahsediyoruz. Bugün Twitter’a Facebook’a kısmen rekabet edebilecek güçtedir. Milyarlarca insanın kullandığı sosyal medya araçları var. Çin’in We Chat gibi kendi Instagram hesapları gibi bloğu gibi birçok sosyal medya aracı yaratmış bunu dış ülkelere karşıda koruyor. Aslında ABD’de bundan rahatsız çünkü kendi şirketlerine rakip olabilecek bir ülke var artık. Ve demokratik bir ülke de değil sosyalist bir ülke Çin Komünist Partisi tarafından yönetilmiş bir ülke değiştirebileceği veya etki edebileceği bir yapı yok.

Deniz İstikbal lisansını İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde (2016) tamamladı. Yüksek lisansını Marmara Üniversitesinin Uluslararası Politik Ekonomi bölümünde “Güney Kore ve Türkiye’nin Kalkınma Planlarının Ekonomi Politik Analizi” adlı tezi (2018) ile bitirdi. Doktora eğitimine İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Çin’in Afrika Yatırımlarının Ekonomi Politik Analizi (2005-2018) adlı doktora tezi ile devam etmektedir. SETA Ekonomi Direktörlüğünde araştırma asistanı olarak çalışan İstikbal’in akademik ilgi alanlarında Ekonomik Kalkınma, Ekonomi Politik, Enerji Ekonomisi, Enerji Güvenliği, Tarım Ekonomisi, Uluslararası Finans Kuruluşları, Dış Yardım, Afrika ve Asya-Pasifik gibi konular yer almaktır.

Amerika – Huawei Savaşı Nereye Gidiyor?

Şimdi iyi bir tanımlama yapabilmek için Huawei ne yapıyor bunu iyi araştırmak lazım, Huawei bugün küresel anlamda ki en önemli teknoloji şirketi dünyada ki birçok teknoloji şirketine rakamsal olarak geçmiş ve piyasa değeri açısından da ve dünyada yenilik yapabilen ARGE yapabilen devasa üst düzey bir kurum bugün çok önemli bir şey mesela Çin’de internet altyapısı dünyanın birçok ülkesinden daha gelişmiş ve daha iyi durumda. Veya çok daha az maliyetle çok daha kaliteli ürünler üretebiliyorlar.

Bugün Huawei; Dünya internet sisteminde önemli bir aktör bu aktör dünyanın birçok ülkesinde internet altyapısını kuran geliştiren ve ileriye taşıyacak bir teknoloji şimdi bu teknoloji şirketi örnek veriyorum. Kanada’ya veya İngiltere’ye gidip orada 5G teknolojisini geliştirdiğinde hemen fısıltı gazetesi ortaya çıkıyor. En çok eleştiri aldığı noktada siz bu kurduğunuz altyapıyla bizi istihbarat anlamında dinliyorsunuz. Veya bu istihbaratı Çin Ordusuyla Çin Komünist Partisiyle paylaşıyorsunuz. Verilerimizi çalıyorsunuz. Aslında kısmen doğruda olabilir. Çünkü teknoloji anlamında ileriye gitmiş bir şirket tabi ki gelişme gösterdiği ülkenin çıkarlarını gözetir. Eğer ki tam olarak uluslararası sistemi aşmamışsa Twitter’a bakalım Facebook’a bakalım. Acaba Amerikalılar aynısını yapıyorlar mı? Bilemeyiz veya yapabilirde diyebilmekteyiz. ABD aslında bir nevi kendisini korumaya almış durumda Çin ve Çin’in teknoloji şirketlerine savunma mekanizmasını ortaya çıkarıyor. Bildiğiniz üzere FBI VE CIA raporlarında geçiyor. Ama bunu sadece Huawei boyutu da değil teknolojik olarak ciddi bir rekabet söz konusu ABD bu rekabetten çok rahatsız. Bugün örnek veriyorum bu ülkelerin siber altyapısını kuran iletişim alt yapılarını yenileyen argo çalışmalarına yön veren ve devasa firmaları içinden çıkarabilecek yani bugün Apple’la rekabet edebilecek bir şirket mevcut durumda artık var. Ve ABD diyor ki bu şirket Çin Komünist Partisi tarafından yönlendiriliyor. Yani soğuk savaşın o pürüzlü dönemine baktığınızda yine bir komünizm tehdidi var. Bu durum ABD’yi ve lobilerini ciddi anlamda rahatsız ediyor. ABD diyor ki; sizde gittiğinizde göreceksiniz düşünce kuruluşlarında senatoda partide her yerde biz dünyanın en gelişmiş ülkesiyiz en büyük ekonomiye sahibiz ve bizi kimsenin geçmesini istemiyoruz. Geçmemesi içinde her şeyi yapabiliriz. Bugün Sovyetler Birliği neden yıkılmıştır cevabı şurada arayabiliriz. Sovyetler birinci olmaya çalıştılar ve yıkıldılar. Unutmayalım artık savaşlar siber bir alanda gerçekleşmektedir.

Haber365
bilgi@haber365.com.tr