Karia Suresi, “vuran, çarpan, kapıyı çalan, yürekleri hoplatan şey” anlamındaki “karia” kelimesiyle adlandırılmış. Mekke döneminde indirilen surenin ismi aslında kıyamet günü anlamına geliyor. İşte Karia Suresi okunuşu ve meali…
OKUNUŞU
Bismillahirrahmânirrahîm.
1. El kariah
2. Mel kariah
3. Ve ma edrake mel kariah
4. Yevme yekunün nasü kelferaşil mebsus
5. Ve tekunül cibalü kelıhnil menfuş
6. Fe emma men sekulet mevazınüh
7. Fe hüve fi ıyşetir radıyeh
8. Ve emma men haffet mevazınüh
9. Fe ümmühu havıyeh
10. Ve ma edrake mahiyeh
11. Narun hamiyeh
MEALİ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
1. O apaçık bela (Kıyamet)...
2. Nedir o çarpacak bela?
3. O çarpacak belanın ne olduğunu ne bildirdi ki sana?
4. O gün insanlar çırpınıp yayılan pervaneler gibi olacak.
5. Dağlar da didilmiş renkli yünler gibi atılacaktır.
6. İşte o zaman tartıları ağır basan kimse,
7. Artık hoşnut olacağı bir hayat içindedir o.
8. Fakat tartıları hafif gelen kimse.
9. O vakit onun anası Haviyedir.
10. Ve bildin mi, Haviye nedir?
11. Kızışmış bir ateştir!
FAZİLETİ
Karia suresinin de bilinen birçok fazileti var. Buna göre Peygamber Efendimiz bu sure ile ilgili olarak şöyle demiştir:
“Her kim Karia suresini okumaya devam ederse kıyamet günü mizanı ağır olur.”
Bir işin düzene girmesi için Karia suresi 100 defa okunmalıdır. Dargınları barıştırmak için de bu sure okunmaya devam edilmelidir. Bununla birlikte bu sureyi okumayı alışkanlık haline getirenler tehlikelere karşı emniyette olurlar. Bu sureyi yazıp üzerinde taşıyan kişiye Allah tarafından kolay rızık kazanma yolları verilir.
TEFSİRİ
“Korkunç ses” diye çevirdiğimiz kāria kelimesi sözlükte “şiddetle vurmak, çarpmak” anlamına gelen kar‘ kökünden türemiş bir isim olup kıyameti ifade eder. Arapça’da büyük felâket ve belâya da kāria denir (bk. Ra‘d 13/31). Kıyamet dehşet verici halleriyle kalplere korku saldığı ve o günde suçlular cezaya çarptırıldığı için kıyamete kāria denmiştir. Bu âyetler, gerek üslûp gerekse anlam bakımından kıyamet olayının büyüklüğünü ve şiddetini ifade ettiği gibi kıyametin ne zaman meydana geleceğinin bilinemeyeceğini de göstermektedir.
Kıyamet gününde insanların kabirlerinden kalkarak mahşer yerine gidişleri tasvir edilmektedir. İnsanlar o anda korku ve dehşet içerisinde dağınık bir halde bulunacaklarından yüce Allah onları sağa sola dağılmış kelebeklere benzetmiştir. Kabirlerinden kalkan insanlar büyük kalabalıklar oluşturacakları için de başka bir âyet-i kerîmede (Kamer 54/7) dağılıp savrulmuş çekirgelere benzetilmektedirler. O gün insanlar birbirlerini çiğnercesine hareket edip mahşerde toplanacaklardır (krş. Kehf 18/99).
Kıyamet gününde dağların yok olma safhalarından biri dile getirilmektedir. Başka âyetlerde anlatıldığına göre o gün dağlar parça parça olacak (Fecr 89/21), akıp giden kum yığını haline gelecek (Müzzemmil 73/14), atılmış renkli yüne dönüşecektir. Sonra da serap olacaktır (bk. Nebe’ 78/20). Bütün bu tasvirler, kıyamet gününde yerkürede meydana gelecek olan sarsıntının ne derece şiddetli olacağını gösterir.
“Tartılan ameller” diye çevirdiğimiz mevâzîn kelimesi ya “tartılan şey” anlamına gelen ve amelleri ifade eden mevzûn kelimesinin veya “terazi” anlamına gelen mîzanın çoğuludur. Meâlde birinci anlam tercih edilmiştir. İkinci anlama göre de kelime kinaye olarak yine tartılan amelleri ifade eder. Zira terazilerin ağır gelmesi, “onlarda tartılan eşyanın ağır gelmesi” demektir. “Tartılan amellerin ağır gelmesi” hayır ve iyiliklerin fazla olmasını anlatmakta ve Allah’ın rızâsının bu sayede kazanılacağını göstermektedir. 6-7. âyetler iyilikleri kötülüklerinden çok olan kimselerin nimetlerle donatılmış cennetlerde ebedî olarak mutlu ve müreffeh bir hayat süreceklerini ifade eder. Amellerin hafif olması ise kulun dünyada yaptığı iyiliklerin azlığı veya bulunmaması demektir. Bu âyet, dolaylı olarak “günahları ağır basarsa” anlamını da içermektedir. Bu ve benzeri ifadeler, konuyu insanların kavramasını sağlamaya yönelik temsilî anlatımlar olup, temel amaç, insanların adaletli bir şekilde yargılanıp hesap vereceklerini bilerek inanç ve amel hayatlarını sorumluluk bilinciyle oluşturmalarını sağlamaktır. Âyetlerde bildirilenler dışında âhiret olayları gayb âleminden olduğu için amellerin nasıl tartılacağı veya ölçüleceği hakkında söz söylemek yahut fikir yürütmek ise mümkün değildir.
9. âyette “kucaklayacak olan” diye çevirdiğimiz ümm kelimesi sözlükte “anne” anlamına gelir. Burada mecaz olarak “barınak” mânasında kullanılmıştır. Âyette, annenin çocuğuna kucak açıp onu bağrına basmaya can attığı gibi cehennemin de suçlulara kucak açarak onları içine almak için iştiyakla beklediğini ifade eden kinayeli bir anlatım söz konusudur (bu ve başka yorumlar için bk. İbn Âşûr, XXX, 514-515). 8-9. âyetler, böyle iyi işleri az, kötülükleri çok olan kimselerin gidecekleri yerin cehennem olduğunu göstermektedir. Tefsirlerde buradaki hâviye kelimesinin cehennemin isimlerinden biri olduğu belirtilmiştir.