Göbeklitepe'nin keşfedilme hikayesini okuyunca çok şaşıracaksınız! İşte sırrı
Dünyanın en eski tapınağı olarak kabul edilen Göbeklitepe’nin keşfedilme hikayesini, eski sahibi Mahmut Yıldız anlattı. Sizler için derledik. Detaylar galerimizde.
Mısır piramitlerinden 9000, Stonehenge'den 6000 yıl önce inşa edilen Şanlıurfa'daki Göbeklitepe, 11 bin 500 yıllık geçmişe dayanıyor. Dünyanın en eski tapınağı olarak kabul edilen Göbeklitepe, insanlık tarihinin yeniden yazılmasına neden oldu. Göbeklitepe'nin keşfedilme hikayesi ise herkesi şaşırtıyor. Göbeklitepe'nin bulunduğu arazinin eski sahibi Mahmut Yıldız, 1986 yılında tarlayı sürerken buldukları 2 eseri at arabasıyla müzeye götürdüklerini, fakat dönemin arkeolog olmayan müze müdürünün 'bunlar kireç taşı' deyip önemsemediğini söyledi.
Nasıl keşfedildi?
Dönemin arkeolojik kazıları başkanı Alman asıllı arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt öncülüğünde başlatılan kazı çalışmalarında 20 yıl görev alan Yıldız, yaşının ilerlemesi dolayısıyla 2005 yılında bu görevinden istifa etmiş. Görevi bırakmasına rağmen tarihten kopamayan Yıldız, Göbeklitepe'ye güvenlik görevlisi olarak hizmet ediyor. Dünyanın dört bir yanından Göbeklitepe'ye ziyaret eden yerli ve yabancı turistlere de gönüllü rehberlik yapan Yıldız, giydiği yöresel kıyafetle de tören yerinin en dikkat çeken siması olarak tanınıyor.
Günümüzde ise kendine hayran bırakan Göbeklitepe'nin ilginç hikayesini sizler için derledik.
"Burası sülalemizden kalan toprağımızdır. Burası taşlı bir tarlaydı, ama verimliydi. Genellikle burada mercimek ekiyorduk. Biz burada tarım yapıyorduk. Burada tarım yapılırken, kutsal bir yer olduğu biliniyordu. Burada kurban adakları kesilip, dualar ediliyordu. Şavak amcam 1986 yılında tarlada çift sürürken iki tane eser buldu. Amcam ve babam İbrahim Yıldız ile bulduğumuz taşı müzeye götürdüğümüzde tarih öğretmeni olan müze müdürü, arkeolog olmadığı için bu eserlerin 'kireç taşı' olduğunu söyledi."
"Şimdi o taşın değerinin bilinmesi üzerine bölgede çıkan kazı çalışmasıyla dünya tarihine ışık tutan bir yer olarak keşfedildi. 1986 yılında 4- 5 yıl bu eserler müzenin bahçesinde atıl bir vaziyette kaldı. Daha sonra Alman arkeologlar, amcamın müzeye vermiş olduğu taşları görüyor. Ondan sonra buraya gelip, burayı keşif yaptılar. 1992 yılında kazı başladı."
İLK KAZI 1994 YILINDA YAPILDI
"Tarihi eserleri müzeye götüren Mahmut Yıldız, müzede bıraktığı eserlerin Nevali Çori kazılarının tamamlanmasının ardından Prof. Dr. Klaus Schmidt tarafından fark edildiğini belirterek, ‘Rahmetli olan Klaus Schmidt, müzedeki taşları gördüğünde gece yatamadığını bize anlatarak, çok heyecanlandığını söylemişti. Sonra köyümüze gelerek burada keşif yaptı. İlk kazı 1994 yılında yapıldı" dedi.
BOĞA KABARTMA RESMİNİ BULUNCA YILLARDIR ARADIĞI KEŞFE ULAŞTI
Yıldız, sözlerine şöyle devam etti: ‘Elinde hiçbir harita yoktu. İki ayrı yerde kazı yaptı ve bir şey bulamadı. Burada ucu kırık bir taş vardı. Biz de tarlayı sürdüğümüzde sapana değince babam 'bu taşın ucunu kırın ki sapana takılmasın' demişti. Biz de kazma kürekle o taşı kırmaya çalışıyorduk ancak 3 metre yerin altında olduğunu bilmeden bıraktık kazmayı. Daha sonra babam o taşın üstüne balyozla vurup kırdı. Bu taş bela oldu, buradan çıkmıyor? diye sinirlenmişti. Prof. Dr. Klaus Schmidt burada gezerken, kırık taşı fark edip etrafını kazdığı sırada bir boğa kabartma resmini bulunca yıllardır aradığı keşfi bulduğunu söyledi. Daha sonra üstünü kapattılar ve Ankara'dan gerekli izinler alınarak kazılara başlandı.’