13.11.2024-11:08 (Son Güncelleme:13.11.2024-13:45)

Çözüm bir başka bahara mı kaldı?

Sosyolog - Siyaset Bilimci Prof.Dr. Doğu Ergil

Devlet Bahçeli'nin Öcalan çıkışının, içerde yönetememe sorunun yoğunlaşmasından, dışarda Ortadoğunun kaygan zemininde değişen güç dengeleri ve değişmeye aday sıınırların yarattığı belirsizliğin Türkiye'ye kalıcı zararlar vereceği endişesinden kaynaklandığını sanıyorum.

Kürt etiketli güvenlik sorunu, ülkenin o kadar kaynağını tüketiyor, yurttaşları çatıştırıyor, sürekli bir istikrarsızlık algısı yaratıyor ki, sonlandırılması kesinlikle gerekiyor.

Dışarda ise Kürdistan özerk yönetimleri çoğalıyor. İran teokrasisi çözüldüğü zaman güney-doğumuzda üçünçü bir birimin ortaya çıkması büyük olasılık.

Türkiyenin bundan etkilenmemesi mümkün değil.

Türkiye Kürtleri, sınır dışında kendilerinden daha fazla hak ve imkânlara sahip soydaşlarından daha azına razı olmayacaklardır.

Diğer yandan, son derece istikrarsız ve güvenliksiz bir bölgede doğan Suriye, Irak ve (muhtemel) İran Kürt yönetimleri, kalıcılıklarını destekleyecek Batılı veya bölgesel güçlere ihtiyaç duyacaklardır. Bu güçlerden Amerika'yı ve Avrupalı devletleri Türkiye yönetimi emperyalist, etkisi giderek artan İsrail'i lanetli bir İslam düşmanı olarak görmektedir. Halkın önemli bir bölümü de böyle düşünmektedir. Bu güçlerin Türkiye sınırına dayanmasını ve Kürtler üzerinden ülkemizde etkili olmasını Devlet Bahçeli ve milliyetçi kanat bir BEKA (varlık-yokluk) meselesi olarak görmektedir. İslamcılar ve 'solcular' da farklı düşünmüyor.

Tahmin ediyorum ki güvenlik-istihbarat-dışişleri bürokrasisi tarafından dikkati çekilen Bahçeli sorunu kısa devre yaparak Öcalan üzerinden çözmeyi uygun görmüştür.
Bunu sarayın da kabul ettiği anlaşılıyor.


Pekiyi, Öcalan niye muhatap seçilmiştir?
Yönetici ittifakın (aslında koalisyonun), halâ 'Kürt sorunu'nu bir terörizm olgusu olarak gördüğünü, örgüt (PKK), reisi tarafından dağıtılırsa sorunun ortadan kalkacağına olan inancın sürdüğü görülüyor.

Siyaset kurumu, bütün bileşenleriyle (seçmen, siyasal partiler, parlamento) dışarda bırakılarak, hukukun geri dönüşü, demokratikleşme, temel haklar konusunda hiçbir değişiklik yapılmadan Saray ile İmralı arasında gerçekleştirilecek bir anlaşmanın sonuç getireceği varsayılmış.

Bir tarafta yeniden seçilmeyi siyasal gündeminin baş maddesi yapmış bir aktör, diğer yanda özgürlüğe özlem duyan bir hükümlü, kolayca anlaşabilirler sanılıyor.

Bu arada Kandil, Rojava (Suriye Kürt bölgesi) ve Avrupa teşkilatları (tümü KCK-Kürdistan Topluluklar Birliği) acaba Öcalan'ın önderliğine razı olacaklar mı yoklaması yapıldı.

Öcalan'ın önderliği sorgulanmadı.
Muhatap seçimi doğruydu.

Ama genel olarak Türkiye toplumunun, özel olarak Kürt halkının demokrasi ve evrensel ölçülerde hukuk beklentisi karşılanmadan bir anlaşma sağlanabilir mi?
Saray kanadı olayı taktik, İmralı tarafı stratejik açıdan bakıyor. Farklarının bağdaştırılması ne kadar sürer, mümkün müdür? Daha bilmiyoruz

Erdoğan'ın bir defa daha, hatta iki kez daha seçilmesi saray yönetiminin temel arzusudur.

Bunun için anayasa değişikliğine, onun için de yeterli oy çoğunluğuna ihtiyacı vardır.

CHP BAŞKANINA BAŞBAKANLIK VAADİ

"Normalleşme" adı altında, CHP başkanına Başbakanlık vaadi, Kürt kesiminin Öcalan üzerinden "çözüm" beklentisiyle kazanılıp, Anayasa değişikliği için yeterli desteğin sağlanması sarayın "açılımının" özüdür.

Bu kısa-devre siyaset projesi tutarsa, rejimde fazla bir değişiklik olmadan istenen sonuç elde edilebilir.

Ama bu incelik taşımayan, ülkenin ihtiyacı olan reformları önemsemeyen, tanımlanmamış "Kürt sorunu"nu çözmeyecek olan proje ne başarılı, ne de kalıcı olabilir.

Öncelikle sormamız gereken bir "çözüm süreci" var mıdır? Ne çözülecektir; problemin tanımı nedir? Öyle ya, bir hastalık varsa tanı konur ve uygun tedavi uygulanır. Daha sorunun ne olduğu belli değildir. Bu belirsizlik işleri çok zorlaştırmaktadır.

MHP SEÇMENİ BU SÖYLEMİ NASIL KARŞILIYOR?

Koalisyon ortaklarından yardımcı rolündeki aktör, radikal bir teklif getirmiştir ama her türlü uzlaşma ile sonuçlanacak çözüme karşı koşullandırılan seçmenin buna karşı çıkacağı biliniyordu. O nedenle toplumsal direnç ve tepkinin muhatabı olmamak için baş aktör (Sn. Erdoğan) eleştirileri yumuşatmak, olumsuz duyguları savuşturmak için Kayyum atamaları, tutuklamalar ile karşı denge yaratmak istedi. Ama bu girişimler, varsa eğer, bir "çözüm sürecine" zarar verecek. Sn. Erdoğan bunu bilecek kadar tecrübeli bir siyasetçi. O zaman amaç Kürtlerin kalbini değil oyunu kazanmak.

Özetle, "çözüm" başka bahara kalacak. Bu bahar önümüdeki de olabilir, sonrakiler de... Yalnız, beka endişesi yaratacak derecede aciliyet kazanan bir sorunun çözülmemesi gerçekten bir beka sorununa dönüşebilir. Dünya durup beklemiyor.

polattalha051@gmail.com