Ahmet Ümit’in Yeni Romanı Kayıp Tanrılar Ülkesinin Konusu Ne?
Polisiye romanlarıyla okuru etkisi altına alan Ahmet Ümit, yeni romanı Kayıp Tanrılar Ülkesi'nin konusu nedir? Kayıp Atlar Ülkesi'nin özeti ne?
Polisiye ve tarihi romanlarıyla tanınan Ahmet Ümit, son çıkardığı kitabı Kayıp Tanrılar Ülkesinde polisiye ve tarihi konusunun yanı sıra bu sefer mitolojik öğeleri de yeni çıkardığı eserinde ele alıyor. Kitapları 30 dile çevrilen Ahmet Ümit , “İnsanlar, bir Çinli, bir Meksikalı benim kitabımı neden okur diye. Sonra anladım ki aslında dilimiz, dinimiz, kültürümüz ne olursa olsun hepimiz insanız ve insanı anlattığımız sürece dünyanın neresinde olursa olsun farklı dillere çevrildiği zaman o kitaplar okunabiliyor” diyor. Kitaplarında temel olarak insanı ve insan ilişkilerini anlatan Ahmet Ümit, yeni kitabında da Permagon ve Berlin arasında geçen iki bin yıllık antik bir hikayeyi anlatıyor.
BERGAMA’DAN BERLİN’E UZANAN BİR HİKAYE
Kayıp Tanrılar Ülkesi kitabında Antik bir şehrin bir ailenin hayatını nasıl etkilediği anlatılıyor. 1960’lı yıllarda Bergama’dan Almanya’ya işçi olarak göç eden Ölmez ailesinin cinayete kurban giden aile üyesi Cemal Ölmez’in evinde vahşice öldürülmesi ile başlıyor. Berlin’de doğmuş büyümüş Yıldız Karasu ise iki kültür arasında sıkışıp kalmış bir göçmen kızıdır. Aynı zamanda da vahşice öldürülmüş olan Cemal Ölmez cinayetini sorgulayan Başkomiserdir. Berlin Cinayet Masası’nın en başarılı isimlerinden biri olan Yıldız Karasu, ailesinin bütün karşı çıkmalarına rağmen polis olmuştur. Yıldız Karasu Yardımcısı Tobias Becker ile birlikte Cemal Ölmez cinayetinin izlerini sürerken bir anda ailenin diğer fertlerinin de belirli aralıklarla öldürülmesiyle çok çetrefilli bir seri cinayet vakasının içinde buluyor kendini.
Polisiyeyi arkeoloji ve mitolojiyle harmanlayan Ahmet Ümit, bir polisiye romanını edebi bir üslupla anlatıyor. Zeus Altarı ve Pergamon Tapınağı’nın gölgesinde mitlere günümüzde yeniden hayat verirken, suçun çağlar ve kültürler boyu değişmeyen doğasını bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. İki bin yıllık bir hikaye ile 1960’larda yaşanan bir cinayeti kusursuz bir şekilde birleştiren Ahmet Ümit, benlik saygısını da kitapta ele alıyor. Romanın arkeoloji ve mitolojiden oluşan ana ekseni ise Berlin’deki Pergamon Müzesi’nde bulunan antik dünyanın sekizinci harikası Zeus Altardır. Kayıp Tanrılar Ülkesi romanını mitolojik bir roman yapan kahramanlardan biri de Zeus’dur.
CİNAYETEN ZEUS ATLARINA GEÇİŞ
Kayıp Tanrılar Ülkesi Bergama’daki köklerinden sökülüp Berlin’e gitmesini izin verilen Zeus Altarı ekseninde tarih bilinci üzerine de çeşitli eleştiriler yapılıyor. Ayrıca Tanrı savaşlarındaki erk kavgası da romanda işlenen konular arasında. Okurları etkileyen bir diğer öğe ise günümüzde oldukça popüler bir konu olan ırkçılıktır. Nazi düşüncesinin alt yapısını genel hatlarını ırkçılık düşüncesi üzerinde Ahmet Ümit okura aktarıyor.
Birbirinden apayrı birçok faklı konuyu bir araya getiren Ahmet Ümit; Anaerkillikten ataerkilliğe geçiş, suçlunun davranış modelleri, insanlarla onların yarattığı pagan kültüründeki tanrıların benzerliği, Pergamon Müzesi’nin hikâyesi, görmeye değer bir Berlin panoraması, Bergama hüznü, baba oğul çatışması, kimlik, aidiyet, aile kavramı… Üstelik hiçbiri bir diğerinin sahnesini çalmıyor. Hepsi de yazının başında sözünü ettiğim kusursuz matematikle kurgulanıp büyük bir roman oluşturuyor.
Kitap acımasız, sevgisiz, hoyrat bir dünyayı olanca gerçekliğiyle seriyor önümüze. Dahası bu dünyaya katilden maktüllere tüm kahramanların verdiği tepkileri analiz ediyor. Biz de aynı dünyadan muzdaribiz. Onunla başa çıkmanın, bu acımasız, sevgisiz, hoyrat dünyaya kafa tutmanın en etkin yollarından biri de edebiyat. Ahmet Ümit ise bu konuları anlatmada oldukça usta bir edebiyat dili kullanıyor.