Şiirleriyle Türk edebiyatının en önemli şairlerinden olan Ahmet Haşim hayatı ile merak konusu. Peki, Ahmet Haşim edebi kişiliği nasıl, nereli, eşi kim, şiirleri ve sözleri neler?
Şiirlerinde yansıttığı renklerle "akşam şairi" olarak anılan Ahmet Haşim, bugün hala ilgiyle okunan şairler arasında. Sözleri birçok yerde karşımıza çıkan Haşim'in şiirleri estetik zevkle okunmaya devam ediyor. İşte hayatı ve bilinmeyenleri...
KİMDİR?
Ahmed Haşim’in annesi ve babası Bağdat’ın seçkin ailelerindendir. Ailenin üç çocuğundan en büyüğü olan Ahmed Haşim, Bağdat’ta doğdu ve ilk çocukluk yıllarını da burada geçirdi. 1887 yılında doğan Ahmed Haşim, babasının Arabistan vilâyetlerindeki vazifeleri sebebiyle düzensiz bir tahsil gördü. Annesinin sürekli hasta olmasından dolayı da hüzünlü bir çocukluk geçirdiği tahmin ediliyor. Ahmed Haşim henüz 8 yaşında iken annesini kaybetti. Annesini kaybetmesi Haşim’in küçücük dünyasının en büyük olayı olmuş, onda derin ve silinmez izler bıraktı. Ahmed Haşim’in babası Bağdat’ın en eski ve seçkin ailelerinden olan Alusizadelere mensup annesi ise Kahyazade ailesine mensuptu.
AHMET HAŞİM NEDEN TÜRKÇE BİLMİYORDU?
Annesinin ölümü üzerine 1895 yılında babasıyla birlikte İstanbul’a gelen Ahmed Haşim, Bağdat’ta ve bulunduğu Arap vilayetlerinde sadece Arapçayı öğrenmişti dolayısıyla Türkçe bilmiyordu. İstanbul’a geldiği ilk yılı Nümune-i Terakki okulunda geçirip, pek iyi bilmediği Türkçesini kuvvetlendiren Ahmed Haşim, 1897 yılında Galatasaray Sultanisine başladı. Öksüzlüğü, yaşının küçüklüğü ve yabancı bir çevre, onun üzerinde hep olumsuz ve ürkütücü etkiler bırakıyordu. Bu yıllarda edebiyatla ilgilenmeye başlayan Ahmed Haşim, edebiyat öğretmeni Ahmed Hikmet Müftüoğlu’nun da etkisi altında kaldı. Galatasaray Sultanisindeki okul arkadaşları olan Hamdullah Suphi Tanrıöver, Emin Bülent Serdaroğlu, Abdülhak Şinasi Hisar ile şiir ve edebiyat sohbetleri yapıyorlardı. Ahmed Haşim, Galatasaray’daki öğrencilik yıllarında Fransız şiirini, özellikle Fransız ve Belçikalı sembolistleri, bu yolla da Batı edebiyatının estetik ve poetik temelini yakından tanımaya çalışmıştır.
FECR-İ ATİ HAREKETİNE NASIL KATILDI?
Ahmed Haşim 1907'de mezun olunca o zamanlar Osmanlı Devleti’nin tütün inhisarını elinde bulunduran Reji İdaresine memur olarak girdi. Bir taraftan da Mekteb-i Hukuk'a devam etti. Birkaç yıl sonra hukuk öğreniminden vazgeçen ve yarıda bırakan Ahmed Haşim, 1909’da başlayan Fecr-i Ati hareketine katıldı. Ahmed Haşim "Edebiyatı ideolojinin değil, estetiğin emrine vermek" prensibinden hareket eden Fecr-i Atİ grubunun yayın organı Servet-i Fünun dergisinde şiirler yayınladı ve Servet-i Fünun - Edebiyat-ı Cedide - topluluğuna yapılan hücumlara makaleleriyle katıldı. Tanınmış dergilerde şiirleri yayımlandı. Göl Saatleri ve Şi’r-i Kamer isimli şiirleri büyük ilgi uyandırdı. Böylece günün sayılı şairleri arasına girmiş oldu. Haşim, her ne kadar Fecr-i Ati hareketi içinde görülse de bu gurubun toplantılarında hemen hemen hiç bulunmadı. Bir kez bulunduğunda da guruba yeni giren bir şairin nutkunu okudu, ama nutuk arkadaşları tarafından beğenilmeyince kızdı, bir daha da oraya ayak basmadı.
Ahmed Haşim I. Dünya Savaşı'ndaki askerliği (1914 - 1918) sırasında Çanakkale Cephesinde bulundu. Ayrıca Ahmed Haşim Anadolu'nun çeşitli yerlerini görme fırsatı buldu. Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile birlikte Birinci Dünya Savaşı’na katılan Ahmed Haşim, dört yıl boyunca zabitlik yaptı. Savaştan sonra Düyun-u Umumiye İdaresine ve bu kurumun dağılmasından sonra da Osmanlı Bankası’na girdi. Bu görevini ileriki yıllarda Sanayi-î Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) estetik ve mitoloji öğretmenliği, Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi Fransızca öğretmenlikleri takip etti. Memuriyet hayatına devam ederken İstanbul’da çıkan Akşam gazetesine fıkralar, tenkitler ve kronikler yazmaya başladı.
AHMET HAŞİM ŞİİRLERİNİ NASIL YAZDI?
1921’de Dergâh dergisinde yayımladığı şiirlerinin bir kısmını Göl Saatleri adıyla bastırdı. 1926’da da yine Resimli Kitap, Dergâh ve Yeni Mecmua’da vaktiyle yayımladığı şiirlerini bir araya getiren Piyale adlı kitabını yayımladı. Daha sonra Piyale’nin mukaddimesi olarak “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adıyla neşredilen bu yazıda Haşim, şiirde mana ve anlaşılabilirlik aranmayacağını ve şiirin sözden çok musikiye yakın ifade sanatı olması gerektiğini ileri sürer. Ahmet Haşim’in şiirlerinin hemen hepsinde derin bir melankoli, müphemlik, uzak ve meçhul diyarlara duyulan nostalji ve çok defa psiko-analitik yorumlara muhtaç renkler ve musiki hissedilir.
Ahmet Haşim’in nesir yazıları, şiirinden farklı bir karakter gösterir. Nesir yazıları şiirlerine göre açık, berrak, sade, nükteli hatta müstehzi bir ifadesi vardır. Ahmet Haşim, siyasî ve edebî akımların dışında kendisine has bir şiir ve nesir anlayışının tek temsilcisi olarak kaldı. Haşim, toplum meselelerine karşı en ilgisiz şairlerimizdendir. Önemli şairler arasında isimi olmasına bu yıllarda, Türk toplumunun içinde bulunduğu çalkantılar ve çağdaşları olan diğer şairlerin katıldıkları siyasi ve fikri akımlar göz önüne alınırsa, onun bu tarafı daha da dikkati çeker. Ahmed Haşim Dış dünya gözlemlerini kendi prizmasından geçirerek anlatır; sonbahar, akşam kızıllığı ve karamsarlık önemli temalardır. Ahmet Haşim fıkraları, denemeleri ve gezi yazılarıyla da önemli bir yazardır. Ahmed Haşim’in düz yazılarında dili sade ve oldukça başarılıdır.
1924’te Düyun-ı Umumiyye’den aldığı ikramiye ile Fransa’ya giden Ahmed Hâşim, o yılın yazını Paris’te geçirdi. 1928’de ikinci defa, bu sefer tedavi için Paris’te bulundu. Son olarak yine tedavi için gittiği Frankfurt’tan iyileşemeden döndü. 4 Haziran 1933’te Kadıköy’deki evinde öldü. Mezarı Eyüp’tedir.
ESERLERİ
Şiirleri
- Ağaç
- Akşam yine toplandı derinde
- Bahçe
- Bir günün sonunda arzu
- Bir Yaz Gecesi Hatırası
- BülBül
- Gece
- Gelmeden Evvel Geldin Birlikte
- Havuz
- Karanfil
- Karanlık
- Kari'e
- Mehtabda Leylekler
- Merdiven
- Mukaddime
- O belde
- O Eski Hücreye Benzer ki
- Orman
- Öğle
- Parıltı
- Seher
- Sonbahar
- Süvari
- Şafakta
- Şairsiz Dünya
- Tahattur
- Yarı Yol
- Göl saatleri
- Piyale
Diğer Eserleri
- Gurabahane-i Laklakan (1928)
- Bize Göre (1928)
- Frankfurt Seyahatnamesi (1933)